Rüveyda Sadak

Hâlâ Devam Eden Bir Gazze Gerçeği

Rüveyda Sadak

7 Ekim… Tarihin hafızalara kaydederek hatırlattığı tek bir olay vardı… Filistin ülke coğrafyasının Gazze şehrini aylar süren bombardıman ile sivil halkı katleden bir vahşeti, tüm Dünya’nın gördükçe düşündüğü ve kalan Gazze halkının aylardan şimdiye, asla iyi ol(a)mayan bir kötü travma ile yer edinmeye çalıştığı ve rağmen yine de memleket mekân denen yer, Gazze… Tepkiler, küresel ölçekte devam ediyor. İspanya’dan, Filistin’deki soykırıma dair bir seferberlik ve bir koordinasyon ile 50 üzerinde İspanyol şehriydi, söz konusu baş özne ve yapılan boykot... Bombardımana karşılık, Filistin’e destek yönünde boykot kapsamlı hatırı sayılır katılımda bulunan bir Z kuşağı… Ve yapılan, yüzdesiyle gerçek bir araştırma sonucu %50 gibi bir rakam ve boykota destek veren bir genç kuşak. Bir kalite imiş bir marka bir başkalaşma ve ya da değişim konusunda mevcut Gazze sürecinde, bombalarla nüfuz edilen ve katledilenler ve aylar öncesi ve şimdi ile artı olmayan eksilerinden bahseden araştırma; görünen o ki markaların, markadan insanlara seri üretim reklamından daha saydam olan boykot duyarlılığını ifade etmeye çalışmıştı. Ve aylardır azalmayan bir artış ile bir bombardıman bir saldırı gerçeği ve böylece boykotun eşdeğerliği de bir tesadüf değildi. Öte yanda boykota dair nötr bir tutum benimseyenlerin sebebi ise tamamen bir yorumsuz tercih olmuştu.  Londra’da sırtında Gazze’de şehit edilen çocuk isimlerinin sıralandığı bir ekrandan bahsedelim. Bu ne bir film ne bir tiyatro ve ne de bir animasyon idi. Bu bir gerçekti ve yanlışa karşı, vicdanın varlığını ifade etmekti ve çoktan bir tebrik ve bir teşekkürü hak etmişti. Ve şimdi yine hep tekrarlayanlardan devam edelim. İslamofobi her yerde! Hollanda’da; İslam dinimizin Kutsal Kitabı, Kutsal Kitabımız Kur’an-ı Kerim’i, amacı sebebi önemli olmayan hakaret içerikle yakmaya çalışan biri. İslamofobyanın varlık gösterdiği somut örneklerin alfabetik dizilimle maalesef uzun bir cümle olabileceği diyerek, yapılan gerçek bir yanlışa, bireysel teyitle ısrar ve tekrarla yapılan bu saygısızlığa, İslam ve Din ve dolayısıyla yakılmaya çalışılan her şeyden önce bir dinin, son din olan İslam dininin kutsalıydı, bahsi geçen hakaret. Ne hakla! Saygı göstermek gereği ve gerekliliğinin her dilde aynı olan doğrusu şu ki kesinlikle, ‘Din, kutsaldır.’ Öyle ya medeniyet her zaman önemli bir kavram ve radikal bir geçiş bir farklı hiyerarşi değil miydi? Toplumlar olarak ya da Dünya olarak yanlış mı duymuştuk yoksa? Çünkü medeniyet bir aydınlar sınıfı bir elitokrat kapsamın, ağırlıkta bir prestijini göstermiş olmalıydı ve doğruya göre yanlış değiliz! Modern olmanın ya da aslında olmamanın belki de ol(ama)manın seküler aritmetiği bu olsaydı gerek. Hani değişmeyen tek şey değişimin kendisi idi. Hâlbuki çağlar değişeli, dönemler biteli çok olmamış mıydı? En azından vakti, nakite çevirmenin kapitali, değişik şekliyle bir din detayıyla olmamalıydı. Hâlâ ve hâlihazırda bir modernden bahsediliyorsa anlam karşılığını sağlaması açısından, dini inisiyatifi görmezden gelmemek gerekmiyor mu? Ve artan türevlerden bir diğeri… Bir camii ve saygının seviyesizliğinde demlenen bir fobi ve kötülüğün tasviriyle aslında resmedilen bir vaka patolojiydi, toplum karşısındaki görüntü. Önce ele alınan ve sonra da ayak ile basılarak; saygısızlığın hakaret boyutunu yükselten bu durum için söylenecek değil cümle, değil kelime, söylenecek olan her harf miktarını israfa gerek olmadan, muhatabın Yaratan Allah olduğunu hatırlatmak bir tavsiyeydi, gerisi bireysel vicdan! Saygı imiş ya da bir medeniyet göstergesi miydi, kıyafetle sözde saygının tepe tırnak örneğiyle avangart (!) şeklini ifade ettiğini yetenek zanneden saygısızlığı hiçbir kutsal hiçbir din ve hiçbir doğru, kabul edemez. Zor olan bir kolay yoktur. Tabi saygı için din gibi hassasiyet tabanlı bir konuda inisiyatif beklenilmesini, asla mümkün gösteremez ki hakaret boyutlu saygısızlık, marjinal ya da toplumdan farklı özellikte olabilme, düşünebilme türlerini artırsa da din konusunda duyarlılık, dün de bugün de aynıydı, eksiği olmayan hep sürekli fazla ile. Mesela neydi Gazze? Haksızlığa uğramış, bombardımanlarla katledilen bir şehir, yok olan bir şehir nüfusu, taş toprak ev sokak aynı zeminde yer alan ve aslında hiç kalmamış olan bir şehirdi, Gazze. Ve rağmen yine de Gazze diyen bir Filistin ülkesine mensup olmaktı ve hakareti, saygısızlığı tasvip etmeyen ve dinin kutsalına hâlâ inanıyor olmanın gururuydu, Gazze. Toplumlarca bir vicdan izolasyonu pek gündeme gelmese de doğru ve yanlışı ve iyilikle kötülüğü, ayırt etmek için Gazze’ye bakmak ve Gazze’yi görmek ve Gazze için destek duyarlılık devam ederken, devam etmek.  

Yazarın Diğer Yazıları