Rüveyda Sadak

Boykotun Biyolojisi

Rüveyda Sadak

Ürünler üzerinden bir fırsatçılık görülüyor, şu son günlerde. Ve... İndirimleri takip edin! Şöyle ki boykot ürünü fiyatlar indirimde! Yalnız manidar bir şey var ki o da sadece bazı markalarda değerli ve geçerli olan fiyat dalgalanmaları. Bir kampanya düzenleniyor. Normalde fahiş meblağlarda rastlanılan markalar bir değer (!) ifadesinden olsa gerek, birdenbire sebepsiz şekilde düşüşe geçmiş ki buna şaşırmıyoruz. Acaba entel ol(a)madan, entelektüelleşmek (!) miydi bu? Ve bunun için ayrıca teşekkür mü etmeliyiz? Marka yüzün dehasını, sunulan ince nezaketli fiyatlarda görmek mümkün. Marketler, marka tirajını yükseltmek adına, dair beklentiyi düşürmeyerek mevcut durumda sabitliğe gidiyor. Postmodernde bir kavram vardır her şey uyar (anything goes to) kısıtlama yoktur her şey gider, anlamını içeren bu düşünceyle denk olan hesaplamayı böylece görüyoruz. Gazze; şiddetli çatışmalar, soykırım, katliam ve savaş ortamı içerisindeyken, günümüz Dünya’sında rağmen birtakım iktisat düşünürlerini (!) görmek mümkün. Bazı büyük market, mağazalar vesaire mevcut krizi fırsata çevirerek, geneli özele indirgemiş olmalarına, aklın değil vicdanın muhasebesi gerek. Aksi neden mümkün oluyor? Manipülasyonda, şartlar sınır tanımıyor. Normal şartlarda alınan bir ürün, şu dönem için geçerli olan tesadüflerin uç noktasında, katlanır olmuş. İfade ederken imtina ettiğimiz bu durum, simetrik değil asimetrik bir tesadüf! Neyse devam edelim. Herkesin bilip kullandığı bir sosyal medya ve geleneğiyle hobi haline gelen indirim takibi mevcut bir gerçeklik oluşturuyor. Telefondan an hızıyla iletilen geniş bir kitleye sahip tüketicilerin, mevsimsel olmayan daimi alışkanlıklarından bahsedelim. Reklamı yapılan ürünlerin fiyatlarındaki iniş-çıkışlar artık küreselde bazı piyasa isimlerin varken, an itibariyle yok hatta zararına satış sanılan ironiyi sempatik bulanlar da yok değil. Filistin için boykot ürünlerin alınmaması, küreselde etkili olan bu yöntemin etkili ve olumlu olduğu sonucunu gösteriyor. Bir dönemi, marka devleriyle hiyerarşik bir sınıflamaya tabi tutan ve hâlâ devam eden durum bir çeşit kültür endüstrisi olarak düşünülebilir. Filistin karşısında ekonomik üstünlük sağlayan devasa isimleri yazmaya gerek yok ve nitekim internet arama motorunda bu bilgilere ulaşılabilir, sonuçta internet bunun için. Ve var olan bir boykot söz konusu. Bu sadece şehir, ülke değil tüm küreselde mutabık kalınan büyük bir organizasyona dönüştü. Gazze’de öldürülen siviller için bireysel olarak maddi, insani olarak da manevi bir olumlu sonucu meydana getirecek olan boykot desteği faydacı bir farkındalık oluşturuyor. Fakat Filistin’e üzülmek kavramını, fast-food mekânlı ve aynı zamanda sıcak içecekle de kendini ödüllendirip öte yanda öldürülen, yakılan, bombalanan cesetleri seyr-i keyif eşliğinde bir tutumda bulunularak gayet normalleştirilmesinden bahsetmiyoruz tabiî ki. Vicdan diyoruz. Vicdan! Kapital isimler, marka adı altında bireysel akla kodlanan olmazsa olmaz bir sıfat halinde, toplum platformuna sunuluyor. Tüketim toplumuna dair, marka takıntılı yönlendirmelerle akıl oyunları bir puzzle gibi oynanıyor, bireysel bilinç üzerinde. Hani sosyal medyaya, an’ın fotoğrafı paylaşımlarla markalar ortamında ‘nerdeyim’i kanıtlamak için sarf edilen çaba! Ve böylece popülerde zirveyle yarışmak değil mi, markalaşmanın bir hayati fonksiyonu olduğunu düşünmek. Boykot gündeminde ‘ama’ şeklinde başlayıp, markada daha iyisinin asla olmadığı senfonisi görülüyor. Markaya mecbur kalındığını fakat detayında, bireysel bir marka bağımlığı varlık gösteren söylemlere alışan bir rutindeyiz maalesef. Neydi boykot? Kısaca iktisadi çerçevede yapılan bir protesto. Boykot ürünlerini, bireyler tarafından ulaşılmaz kılan faktör yine bencil vicdan oluyor. Ayrıca bencil mental, tüketim konusunda vicdanın önüne geçti ve özgürlük ile özgünlüğü ayırt etmeyi zorlaştırdı. Boykot, protesto ve böylece gereğinin yapılması vicdani bir sorumluluk oluşturmalı. Geçici değil, kalıcı ve stabil bir devamlılıkla bugünü tamamlamak olarak düşününce, radikal adımların hızlanacağını görebilmek de mümkün olabilir. Kapitalde sadece paranın konuştuğu şüphesiz dinleyen ve dinleneni de belirliyor. Nitekim Filistin’in durmaksızın bombardımana tutulması, bunun bir ispatı ve 7 Ekim’den itibaren bugünü göremeyen, mağdur Filistin halkı sivillerin, paranın taşıdığı bir anlamın gerçekten var olduğunu kanıtlıyor. Filistin’de ilaç, gıda ve hatta sadece ekmek, su bile yok ama ölüm var. Gazze’de ölü sayısı, an itibariyle 9 bin 770 kişi ve en az 24 bin yaralı ‘İNSAN’ var. İnsan. Masum sivillerin katledilmesi bir diplomasi yoğunluğu asla değil ve olmamalı. Gazze’de ölü sayısı sürekli artıyor. Savaş jetleri çocukları vuruyor. Nasr Çocuk Hastanesi, bombardıman altında ve ölü ve yaralıların sabit olduğu akıl almaz olağanüstü şartların öldürücü politikası, çocuklar üzerinde bile zulmün zalimliğini tezahür ediyor. Gazze’de bir değil ve neredeyse her nokta, cesetlerle dolu cansız bir kabristana dönüşüyor. Salgın hastalık riski, solunum yetersizliği gibi etkenler, sağ kalan canlıya bile yaşayabilme şansının zor olduğunu gösteriyor. Savaş mağduru Filistin’de insanlar, ekmek alabilmek için beklerken bile ekmek alabilirse bu, saatler sürüyor.

Bin yılın grilerle gelen moderne geçiş bir dönemi olmuştu hani. Bu bir medeniyet göstergesi sayılırdı. Dünya artık gelişti/gelişiyor’un sembolü değil miydi, aktif toplum küreseli Dünya? Sadece sözde geçerli bir milenyum çağındayız. Öyle ya 2000’li yılların 2023’ündeyiz. Ve gelinen noktaya bakın ki savaş ve siviller ve öldürülen çocuklar, bu nasıl bir çelişki ve nasıl bir gelişmişlik ki Filistin’e karşı yıllardır ve hâlâ devam eden bu eziyet, soykırım, şiddet psikolojisi ve dayalı kaos trajedi, oldukça rasyonel bir strateji mi oluyor? Kompleks düşüncelerle bir insanın nasıl itibarsızlaştırıldığını görmek için uzun kelimeler kullanmaya gerek yok. Nitekim Filistin diyerek tek bir kelimeyle gayet anlatılabilirdi. Ve Filistin… Bir insanın, insan olarak mekândan ayrıştırıldığı ve sonuç olarak insandan, toplumdan izole edilerek, insan konulu kâr-zarar hesabına dönüşüyor. Bu bir sempati mi oluşturuyor? İnsanlar, şehir, ülke ve kısaca var olan insan öznesi, giderek azalıyor. Gazze nüfusunun görünmez seyri, insanın bittiği yerde insanların da toplumun da ve evin de Gazze’nin de bittiğini açıklıyor. Filistin’in sosyolojisi bu olmalı. Hangi talebin arzını, nesne kabul eder çünkü söz konusu bir insan. Bir meta nesne değil bir özne insanın ta kendisi. Filistin’de yaşama hakkının ortadan kaldırıldığı, yaşayanın bile yaşama hakkının olmadığını düşünmek ve noel’in kutsallaştırılması kadar bir entelijansiya (!) modern geleneği galiba bu... Varsın ama yoksun! İnsan kavramının karşılığı işte bu kadar basit görüldü, Filistin coğrafyasında!

Yazarın Diğer Yazıları