Sözcükler bazen yetersiz kalır, sözcüklerin içinin boşaldığını, anlamının kaybolduğunu, zamanın karşısında acı bir şeklide eriyip gittiğini hissedersiniz. Bu yüzden eliniz bir türlü bir şeyler yazmaya gitmez. Çünkü artık yazılacak hiçbir yazı yaşananları, yaşayanları ve yaşamayanları ifade etmez. Aslında yazılacak çok şey vardır. Çok şey düşünür, hisseder, söylemek isterseniz. Ama nafile kelimeler düğümlenmiştir bir sefer boğazınızda. Diller lâl, eller kalem tutmaz olmuştur. Eller kalem tutsa da kalemden mürekkep damlamaz olmuştur. Böyle dönemler de olsa insanın kendini zorlayarak yazması gerekir. Çünkü gariplerin, mazlumların derdini anlatıp gündeme mim olsun diye küçük bir not düşmek gerekir.
Neredeyse yılın 365 günü, 12 ayı ve her saati işkenceye, zulme, şiddete ve baskıya uğrayan Filistin halkının bu mübarek Ramazan ayında da çektikleri değişmedi. İsrail bizleri şaşırtmadı. Ramazan ayının ilk günü Mescid-i Aksa’ya baskın düzenledi ve işgal altındaki Batı Şeria’nın Tulkerim kentinde bir Filistinliyi şehit ederek baskılarına devam etti. İsrail, Kudüs’ün Eski Şehir bölgesi ve Mescid-i Aksa kapılarında askeri varlığını ve Filistinlilere yönelik kısıtlamalarını artırdı.
Dünyanın dört bir tarafından tepkiler geliyor gelmesine de Filistinlilerin derdine derman olmadıktan sonra bu tepkilerin ne anlamı var. İsrail orantısız güç kullanarak bildiğini yapmaya devam ediyorsa bu tepkiler bir anlam ifade etmiyor. Filistinliler her gün çoluk çocuk demeden şehadete yürüyorsa Müslümanlar için dünya üç maymunu oynuyor demektir.
Dünyanın bir başka köşesine kafamızı çevirdiğimizde yine bir Müslüman kardeşimizin zulme uğradığını görüyoruz. Doğu Türkistan da yaşananlar da Filistin’de yaşananlarla ne yazık ki aynı. Onlar da Çin’in zulmüne, işkencesine ve baskısına maruz kalıyor. Dünya burada da sessiz kalıyor. Çin’in yaptıklarını kendi iç meselesi olarak görüyor. Her zamanki gibi üç maymunu oynuyor.
Dünyanın bir başka köşesinde de Emperyal sistemlerin aç gözlülüğü sonucu dünyada devam eden savaşlar sonucunda insanlar yerlerinden, yurtlarından göç etmek zorunda kalıyor. İnsanlar doğup, büyüdüğü topraklarını, güzel anılarını geride bırakarak bilmediği diyarlara zorunlu bir göç yoluna düşüyor. Yerlerinden, yurtlarından olan insanlar savaş bitse bile ne geri dönebilecekler ne de gittikleri yerlerde varlıklarını sürdürebileceklerdir. Yaşanan dramlar ve toplumsal travmalar, insanların gölge gibi peşini bırakmayacaktır. Kim bilir belki de bir gün mazlumların ahını da hor görülen bu garipler alacaktır.
“Dertleri içine sığmayan onlar
Hayatta umudu kalmayan onlar
Sürüne sürüne yaşayan onlar
Yakarsa dünyayı garipler yakar.”
Sağlıcakla kalın.