Alparslan Kılınç

II. Abdülhamid'in Yahudi Siyonist Hareketine Karşı İzlediği Politika

Alparslan Kılınç

Geçen hafta vefatının 106. Sene-i devriyesi olması nedeniyle “Ulu Hakan’ın Ardından” başlıklı bir yazı kaleme almıştım. Bu köşe yazımda II. Abdülhamid dönemini, O’nun yapmış olduğu yenikleri ve entelektüel kişiliğini kaleme almıştım. Siz kıymetli okuyucularımızın II. Abdülhamid’in Filistin politikasını da yazmamı istemeniz üzerine inşallah bu hafta “II. Abdülhamid’in Yahudi Siyonist Hareketine Karşı Politikası” başlıklı bir yazı ile konuyu anlatmaya çalışacağım.

Sultan II. Abdülhamid’e idari yapısı zarar görmüş, ekonomisi çökmüş, kültürel ve bilimsel anlamda dünyanın gerekliliklerine yabancı ve uzak, içinde barındırdığı insanların sadece gayri Müslümlerin değil Müslümanların bile hakları ve varlıkları zarar görmüş bir imparatorluk yıkılması an meselesi olan bir imparatorluk teslim edildi.

Osmanlı kuruluşundan itibaren inancı gereği dini, mezhebi, ırkı ve dili ne olursa olsun herkese saygı ve eşit özgürlük prensiplerine göre davranıyordu. Başka dinlere mensup olanlara huzur iklimi tesis ediyordu. Osmanlı Devleti Siyonist Yahudilerin Filistin’de bir devlet kurma politikaları süreci dışında gayrimüslimlere Anadolu’da ya da Balkanlar’da herhangi bir sınırlama getirmemiştir. Siyonist Yahudilere seyahat sınırlaması getirmiştir. Hatta bunlara getirilen bu seyahat kısıtlamasında bile Siyonist Yahudileri ile ilgisi ve bağlantısı olmadığı tespit edilen Yahudilere karşı bu uygulanmamıştır.

II. Abdülhamid Osmanlı topraklarında yaşayan farklı kimliklere, inançlara ve milletlere sahip tebaanın farklılıklarını önemsiyor; Osmanlı İmparatoru vatandaşı kimliği ile “millet” çatısı altında onları ortak payda içinde huzurlu bir hayat sürmelerini sağlıyor; din, dil, ırk mezhep ayrımı gözetmeksizin dini özgürlük temelinde onların mabet ve inanç özgürlüklerini destekliyor; toprak edinimi, seyahat özgürlüğü gibi konularda da tüm vatandaşlarına aynı yaşam alanı ve hakkı sağlıyordu.

II. Abdülhamid’in Doğu Avrupa’dan ve Rusya’dan baskı ve zulümden kaçarak Yahudi Düşmanlığının (Anti-Judaism) tüm Avrupa’yı kasıp kavurduğu zamanlarda Siyonizm tehlikesine rağmen sınırlarını ve ülkesini açması örnek olarak gösterilebilir. Sultan, atalarının yıllar önce İspanyol Yahudilerini Bursa’da ağırladığı gibi Rusya’da pogromdan ve Doğu Avrupa’dan Yahudi Düşmanlığının (AntiJudaism) kaçan Yahudileri Anadolu’ya yerleştirme fikrini Siyonist harekete rağmen teklif edebiliyordu.

Sultan, İslam’ın zorda kalanlara yardım tavsiyesi gereği Rusya’dan ve Avrupa’dan sığınma talebine bulunan Yahudilerin kabulüne ilk olarak 1881 yılında başlanmış. Bunu da Rusya Yahudilerini 25 Haziran 1885’de kabul ederek göstermiştir. Sadece kendi bünyesinde bulunan Yahudiler değil aynı zamanda Rusya’dan ve Avrupa’dan gelen, ya da gelmek isteyen Yahudilere Osmanlı İmparatorlu bünyesinde Filistin bölgesi dışında ticaret, sanayi, maden yatırımları yapmayı önermiş ve hatta onlara yerleşim yeri kurmayı bile teklif etmiştir.

Yahudilerin ve Hristiyanların bu şartlardan öte 19.yy’da Hayfa belediyesi üyeleri seçiminde oy veriyor olması bile başlı başına bir temsil devrimi ve onların varlıklarının değerli olduğunu göstermede somut bir tutum niteliğindedir.

II. Abdülhamid Yahudilerin ticari ve sarraflık tecrübelerinden hiçbir zaman faydalanmaktan geri durmazdı, bunu durum zamanının önemli Musevi ticaret ehli Haronaçi ve oğlu Jak Efendileri Saray’ın kuyumcu başı olarak atamasından da anlaşılabilmektedir.

Sultan Siyonist Yahudilerin Osmanlı Filistin’ine yerleşmelerini önlemek adına kanunlar tezkereler ve de kısıtlamalar koymasının yanında Yahudilerin ekonomik bir güç olduğunun ve onların sermayesiyle Anadolu’nun kalkınabileceği gerçeğine yaslanarak Avrupa’dan ve Rusya’dan iltica talep eden Yahudileri Filistin dışı Osmanlı topraklarına kabul etmiş ve onların mülk edinebilmeleri için Osmanlı vatandaşı olmalarını şart koşmuştur (Murat Gökmen, Sultan II. Abdülhamid’in Yahudi Siyonist Hareketine Karşı Yahudilere Yönelik Uyguladığı Sosyal Politikalar).

Bazı Yahudi örgütlerin devlet kurma projesinin farkında olan Sultan, bunun önüne geçmek için elindeki bütün kozları kullanmıştır. Özellikle Filistin’e yapılan Yahudi göçünü önlemeye yönelik aldığı tedbirler, Yahudilere toprak satışının önüne geçmek amacıyla bölgedeki toprakları kendi mülkiyetine alması. Siyonist liderler için büyük bir problem olmuştur. O dönemin dünyasında zenginlikleriyle istedikleri her şeyi elde eden Siyonistler, aşamadıkları Sultana da aynı yolla gitmiş, fakat beklemedikleri cevaplar almışlardır. Sultan II. Abdülhamid’in tahta geçmesiyle başlayan bu girişimler dönemin Siyonist lideri Theodor Herzl ile zirveye ulaşmıştır. Siyonistler istediklerini elde edemeyince hedeflerine ancak Osmanlının yıkılmasıyla ulaşabileceğini anlarlar. Bunun için de en büyük engel olan II. Abdülhamid’in tahttan indirilmesi gerekmektedir. Osmanlı Devleti’ndeki iç çekişmeler Siyonistlerin de katkısıyla 1909’da Sultan II. Abdülhamid’in tahttan indirilmesiyle sonuçlandı. Ortaya çıkan sonuç Siyonistlerin önündeki en büyük engelin ortadan kalkmasını ve amaçlarına bir adım daha yaklaşmalarını sağladı. Zaten çalkantı içinde olan Osmanlı Devleti’nin bu zaafından istifade eden Avrupalı devletler ve Siyonistler, birinci dünya savaşıyla istediklerini elde ederler. Böylece Osmanlı Devleti tarih sahnesinden çekilir. İngiliz hakimiyetine giren Filistin topraklarında 1948 yılında bir Yahudi/Siyonist devlet kurulmuştur. Belki tek cümleyle ifade etmek gerekirse bu sonucu doğuran asıl nedenler Osmanlı Devleti’nin zayıflaması ve Siyonist proje ile sömürgeci devletlerin planlarının birbirine uymasıdır.

Şunu belirtmek lazım, İsrail sorunu bir nüfus meselesi değildir. Çünkü 29 Kasım 1947 yılında BM Filistin topraklarını bölme kararı aldığında Yahudilerin nüfusu %32, toprakları da %5,6 oranındaydı. Buna rağmen azınlık olan Yahudilere uluslararası güçlerin desteği sonucu BM eliyle Filistin topraklarının %56’sı hibe edildi ki bu topraklar Filistin’in en verimli topraklarıydı. Nitekim bu oranla da yetinmeyen Siyonistler, dünyanın gözleri önünde yaptığı zulümler sonucu bugün Filistin topraklarının %85’in kontrol etmektedir. Netice itibariyle II. Abdülhamid’in Filistin’de bir Siyonist devletin kurulmasının önünde en büyük engel olduğu anlaşılmaktadır. 33 yıl boyunca yönettiği devlette Filistin bölgesindeki nüfus değişimine ısrarlı bir şekilde engel olmaya çalışmıştır. Fakat onun hal edilmesinden sonraki 10 yıl içerisinde Filistin bölgesinde muazzam bir nüfus değişimi meydana gelmiştir. Böylece kurulması planlanan Siyonist devlete Sultan II. Abdülhamid’in nasıl engel olduğu daha iyi anlaşılmaktadır (Ziya Polat, Yahudilerin II. Abdülhamid Döneminde Filistin’e Göç Girişimleri ve Oliphant’ın Siyonist Koloni Talebi).

Bu haftaki köşe yazımızı II. Abdülhamid’in Siyonizm’in kurucusu Theodor Herzel’e ile yaptığı görüşme sonrası O’na gönderdiği ültimatoma yer vererek sonlandıralım.

Siyonizmin Kurucusu Teodor Herzel II. Abdülhamid ile yaptığı görüşmelerde istediğini alamamıştır. Sultan Theodor Herzl”in her teklifini, vaat ettiği para ve medya desteğine rağmen, kesin bir dille reddetmiş, II. Abdülhamid, arkadaşı ve Avrupa’daki hafiyelerinden biri olan Polonyalı asilzade Philip Michael Ritter von Newlinski’i aracılığı ile Theodor Herzl’e şu ültimatomu göndermişti:

”Eğer Bay Herzl, senin arkadaşın ise ona söyle, bu meselede ikinci bir adım atmasın. Ben bir karış dahi olsa toprak satmam. Zira bu vatan bana değil, milletime aittir. Milletim bu vatanı kanlarıyla mahsuldar kılmışlardır. O bizden ayrılıp uzaklaşmadan, tekrar kanlarımızla örteriz. Benim, Suriye ve Filistin alaylarımın askerleri birer birer Plevne’de şehit düşmüşlerdir. Bir tanesi bile geri dönmemek üzere hepsi muharebe meydanında kalmışlardır. Devlet-i Aliye bana ait değil, Türk milletinindir. Ben onun hiç bir parçasını veremem. Bırakalım Museviler milyonlarını saklasınlar; benim imparatorluğum parçalandığı zaman Filistin’i karşılıksız ele geçirebilirler. Fakat yalnız bizim cesetlerimiz parçalanarak, bu ülke taksim edilebilir. Ben, canlı bir beden üzerinde ameliyat yapılmasına asla müsaade edemem. Filistin’i Satmayız.” (Osmanlı Araştırmaları Vakfı)

İnşallah iki haftadır köşemizde yazdığımız yazılar ile II. Abdülhamid Han’ın daha iyi anlaşılmasına katkıda bulunmuşuzdur. Emperyalistlerin ve Siyonistlerin söyledikleri “Kızıl Sultan” ismine neden karşı olduğumuzu tarihi kaynaklara dayanarak açıklayabilmişizdir. Bu toprakların evlatları için II. Abdülhamid her zaman “Ulu Hakan” olarak Rahmet ve minnetle yâd edilecektir.

Sağlıcakla kalın. Zulüm bitene kadar “BOYKOTA” devam edin.

Yorumlar 7
Neslihan 05 Mart 2024 09:37

Hocam, emeğine sağlık ilminize bereket. Sizden ricamız, tarihimiz ile ilgili yanlış bilinen gerçekleri bizlerle paylaşmaya, olayları doğru yorumlamamıza yardımcı olmaya devam ermeniz. Saygılar..

Hüseyin ÇAHAN 20 Şubat 2024 13:52

Yazınızı dikkatle okudum.. Emeğine sağlık dostum.. Allah razı olsun...

Yadem 20 Şubat 2024 12:54

Teşekkürler. Mekanı Cennet olsun

Yaşar Gürbüz 19 Şubat 2024 20:42

Ulu Hakan'ın mekanı Cennet olsun.

Kemal 19 Şubat 2024 19:26

Abdülhamit hani iki haftadır çok güzel anlatiyorsunuz bizlerde doğru bir şekilde bilgilendirilmiş olduk kaleminize ve emeğinize sağlıklı

Hatice Koç 19 Şubat 2024 12:56

II. Abdülhamid ile ilgili iki haftadır yazmış olduğunuz güzel yazılar ile bizi çok iyi bilgilendirdiniz. Teşekkür ederim.

Halil Gündüz 19 Şubat 2024 12:51

Okuyucularınızın isteğini geri çevirmediğiniz için teşekkür ederim. Çok güzel bir yazıydı. Kaleminize sağlık.

Yazarın Diğer Yazıları