Hepimizin çocukken en çok oynadığı ve bence en çok da zevk aldığı oyunların başında körebe geliyor. Saklanıp, birilerinin bizi bulmaya çalışması, en güzeli de ebenin yerinden ayrıldığında “sobe” diye haykırmamızdı. Asıl oyunun can alıcı noktası ebenin sobelediği arkadaşlarımızı, şayet biz sobelenmediysek onları kurtarmaktı. O an herkes için özeldi. Çünkü önemli birisi oluyorduk birden. Herkes beni kurtar beni kurtar diye gözlerimizin içine bakıyordu. O bir iki dakikada ya birilerinin sevgisini ve minnettarlığını kazanıyorduk. Ya da “sen görürsün” diye başlayan kızgın cümlelerini duyuyorduk. Ama ne olursa olsun oyun sonunda herkes mutluydu. Kimin kimi sobelediği, kimin kimi kurtardığının bir önemi yoktu. Sobelesek de, sobelensek de oyun sonunda hepimiz mutlu olarak evlerimize gidiyorduk.
Yıllar su gibi akıp geçti, zamana direnemedik hep çocuk kalamadık. Kim kalmıştı ki biz de kalalım. Şimdilerde hayatın ucundan köşesinden tutmaya çalışıyoruz. Hayatla mücadele ediyoruz. İşte şimdi “sobenin” anlamı değişti. Artık hepimiz için sobelemek ya da sobelenmek çocukluktan kalma bir oyundan ibaret değil.
Bazen kıyısından köşesinden de olsa hayatı sobelediysek de, bizi sobeleyen hep hayat oldu. Ama mücadeleye devam etmek gerekiyor. Ta ki başarılı oluncaya kadar. Çünkü artık sorumluluklarımız var. Annemize, babamıza, eşimize ve çocuklarımıza karşı. O yüzden hayatı sobelememiz lazım. Bunu başka alternatifi yok.
Aslında zaman zaman hayat mücadelesinde umutsuzluğa düşüp hayal kırıklığı yaşıyorsak nedeni beklentilerimizin biraz yüksek olmasıdır. Biz unutmuş olsak da insanoğlunun dünyaya geliş ve yaratılış sebebi belli. Burası imtihan dünyası. Her zaman hava günlük güneşlik olmaz. Kimi zaman yağmur, dolu olur, kimi zaman güneş açar. Kimi zaman varlık içinde oluruz. Kimi zaman sıkıntı yaşarız. Hayatı güzel yapan bunların hepsi değil midir?
Gökyüzüne her baktığımızda gökkuşağını görseydik gökkuşağının kıymeti olur muydu? Ya da gökkuşağı yedi renk değil de tek renk olsaydı yağmurlu havalardan sonra güneşin doğduğu anda kafamızı kaldır gökyüzüne bakar mıydık? İşte hayatta böyle.
İnsan yeter ki içindeki umudu kaybetmesin. Her şey zamanla yerine oturur. Bir anda her isteğimiz olmaz. Bazen hayat bizi sobeleyecek, bazen de biz hayatı sobeleyeceğiz. Unutmayın ki hayata anlam katan bizleriz.
Her şey zıttı ile var olur. Her şey zıttı ile güzeldir. Bazen de hayata fazla anlam yüklememek gerek. Hayatı akışına bırakmak lazım.
Öyle bir ilkyaz ol ki korkut yaprakları,
Öyle bir son yaz ol ki tut yaprakları,
Sararıp dökülürken güz rüzgârlarında
Ardında savrulsunlar, unut yaprakları.
Sevinçlerinde onlar vardı, hüzünlerinde onlar
Seninle yeşerdiler, seninle soldular…
Olsunlar senden sonra da umut yaprakları. (Özdemir Asaf, Umut Yaprakları)
Hayatı her zaman sobeleyenin siz olmanız dileğiyle sağlıcakla kalın.