Günümüz insanı kim olduğunu bilmeyen, etrafına anlamsız ve boş gözlerle bakan bir insan haline dönüştürüldü. Elbette bu dönüşüm sebepsiz yere yapılmadı. Aksine bilinçli ve planlı bir şekilde aşama aşama dönüşüm gerçekleştirildi. Böylece kimliğini kaybeden insan haline geldik.
Kapitalizm diye ifade edilen ekonomik sistemin devam edebilmesi için toplumları oluşturan bireylerin kimliklerinin olmaması gerekiyordu. Bu sistemin kendini allayıp, pullayıp insanlara ve toplumlara satması için bulduğu sihirli sözcük ise “modernleşme” idi. Herkesin insanlığa ilerleme, refah ve mutluluk getireceğine neredeyse iman ettiği modernleşme sürecinin sonuna “çölleşme büyüyor” diyerek işaret eden Nietzsche gibi düşünürlerin özellikle 19. yüzyılda modernleşme projesine savaş açtıkları görülmektedir.
Günümüzde modernleşme süreci bilimsel teknolojik ilerleme ve elde edilen gelişmelere rağmen insanların mutlu olmadığı görülmektedir. İnsanların akıl ve ruh sağlığını bozacak hastalıklar bilinç altında birikerek iltihaplanmalara yol açmakta ve nihayetinde infilak ederek bilinç yüzeyine yayıldığı görülmektedir.
Endüstrileşme bütün hızıyla artarken doğal olarak kapitalizm de güçlenmektedir. Kapitalizmin güçlenmesi tüketim toplumun artmasıdır. Bu da insanların doyumsuzca her şeyi tüketmesi demektir. İnsanların gittikçe artan sahip olma, bolluk ve daha iyi hayat sürme arzusu ciddi problemlerin oluşmasına neden olmaktadır. Tüketim toplumlarının bir diğer özelliği ise; toplumun zamanı hızlı geçirmesi, olaylar üzerine derinlemesine düşünmemesi ve oyalanması için yeni kültürel öğeler imal edilmesidir. Televizyonun diziler, magazin-moda programları veya futbol turnuvaları vasıtasıyla insanlara sunduğu zaman öldürmeye dair argümanlar tüketim toplumu insanına bir yandan içi boş eğlence araçları sunarken diğer yandan da hızla akıp giden yaşam üzerinde fazla kafa yormamaya alıştırır.
Tüketim toplumunun en büyük destekçisi ise medyadır. Medyada sürekli olarak insanlara lüks, şaşaa ve gösterişli harcamalara vurgu yapılarak, tüketen kesim ön plana çıkartılarak bu insanların yaşamları parmakla gösterilir hale getirilmesi argümanı kullanılmaktadır. (Zeynep Beyza Oğuzhan, Tüketim Toplumu, Kimlik ve Din) Aklı bir nevi esir alınmış insan başlangıçta özenti ile bu şaşalı hayatlara gıpta eder. Daha sonrasında ise böyle bir yaşamın parçası olmak için kendini feda eder. Böylece kimliğini kaybeden insanlar arasına dahil olunur.
Toplumu oluşturan bireyin yani insanın kimliğini kaybetmesi zamanla kimliğini kaybeden toplumun oluşmasına neden olur. Ne yazık ki bu durum kültürel ve manevi yozlaşmaya zemin oluşturur.
Kimliğimizi kaybeden insanlar olmadan da bilimsel ve teknolojik gelişmelere ayak uydurabilir ve toplumumuzun refah düzeyini artırabiliriz.
Sağlıcakla kalın.