Unut diyorlar, dünü
Dünün gölgesi inmesin, bugüne.
Seher rüzgârları esmesin gün üstüne
Gün üstüne açmasın tebessüm eden güller
Geçmiş, ayaklar altında mahzunlaşsın mı?
Kırılsın mı bütün kalemler?
Yıkılsın mı bütün kaleler?
Türküler, sevdalar nasıl unutulur?
Dün de saklı düğünüm, toyum, yasım, efkârım, tavrım,
Bugünlere taşıdığım aşım, aklaşan saçım...
Yarınlara, ince zarıyla yuvarlanır.
Su akar, kendi mecrasında!
Ağaç büyür, kökleri üzerinde! .
İnsan, üç-beş damla kan,
Binlerce kaygı-endişe ile gelir dünyaya
Mazi, tarih, şuur, fikir ve hafıza,
Ezel ve Ebed çizgisi üzerinde yürür…
Bir doğru da, binlerce, sayısız nokta,
Aynı ukde üzerinde;
Acılar, sevinçler, kaygılar, endişeler,
Bir harman olmuş,
Savrulmuş gök kubbeye!
Gezdin mi bu ülkenin,
Ad verdiğin dağını, taşını?
Konakladın mı,?
Vahşi ve yahşi vadilerinde?
İçtin mi?
Yaylaklarında soğuk sularını!
Dinledin mi?
Kopuz çalan âşıklarını!
Ney inlerken,
Kendimizi buluruz sazın tellerinde…
Öfkem tırmanır, dağlara, dağlara!
Hala sıkılmadan, 'bırak hatıralarını...'
Unut diyorlar, bırak hafızanı diyorlar!
Yazık, yazıklar olsun,
Mazisinden kopan sevdasız yüreklere…
Derler, “otlar rüzgârın estiği yönde eğilir!”
Köksüz kalanlar dört bir yana savrulur!
AKÇELİ İŞLER
Akçeli işlere düştü sanatkâr,
Kanatları kırıldı...
Zevki sefaya düştü kanaatkâr,
Hamiyeti kırıldı...
Mahir ellermiş, nakış nakış işler
İşler zebuna düştü ne günahkâr,
Safiyeti kırıldı…
Kırılan gönüldür, merhamet öksüz
Şefkati ararım, şecaat köksüz
Bulutlar geçer şehrimin üstünden,
Hasrettir dileğim, topraklar susuz!
AĞLASIN GÜL KOKULU...
Saflar, bir defa bozulmaya dursun!
Fitne fesatla, çözülmeyi görsün!
Ağlasın gül kokulu karanfiller…
Yürüsün Ebreheler, sersefiller!
Gaflet batağına, çeken ayaklar
Değişmeyen, nakaratlar, uyaklar
Ey Fırat, Hoyratça akışın bekler
Asrın yüreğine ferman, Belekler!
Barışı, güç değil; adalet korur!
Sabır meşalesi, asalet durur!
Eski-Yeni Dünya; köprüler hani?
Temel taşları, üstünde irfanı…
Ağla ey dünyam, heveslerine!
Seni yerle bir eden nefislerine…
İkilik demedin, koştun bozguna!
Çıkacak yol aramadın, düzlüğe!
Düşlerimi yıldızlara anlattım!
Göğsüme sığmayan, gülü inlettim!
ORMAN YAKANLAR
Orman yakanlar, ateşine düşer
Sevdasızlar, sızım sızım sızlasın,
Esfele sefilin leşine düşer!
Gafleti, çorak zihinler gizlesin,
Orman yakanlar, ateşine düşer
TARİH GÖÇÜYOR
“Zamanın içinden tarih göçüyor
Bilir misin, takvimlerde üşüyor!
Yapraklar bile solmadan düşüyor
Bu mevsim siyah çelengi taşımaz!
Ey fani dünya, kadere koşuyor
SULH VE BARIŞ İSTERİM
Âlem barıştan yana durulmadı
Barış için öfkeler durulmadı!
Bizden sonraya sual sorulmadı
Hiç kimse huzur için yorulmadı
Haksız yere her savaş cinayettir
İnsan katletme nasıl bir niyettir?
Böyle bir romanın adı, ‘cinnettir’