Rahman Suresi 13.ncü ayette, Rabbimiz buyuruyor; “O halde, Rabbinizin
hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?” (Febi-eyyi âlâ-i rabbikuma
tukezzibân)
İnsan, “Yaratılanların en şereflisi!” İnsan, “Kâinat Sarayının
efendisi!” İnsan, “Yüce Yaratıcının yeryüzünde halifesi…”
Hz. Ali (kv), “Sen kendini küçük bir cisim sanırsın, ama en büyük âlem
sende gizlidir!”
Değil kendisini keşfeden bir insan olmak; asrımızda insan,
‘kendisinden uzaklaşıyor’ Ne garip ve ne kadar tuhafımıza giden bir
durum keyfiyeti…
Hadis, “Nefsini/ veya kendini bilen Rabbini bilir.” Bir yerde, “kendin
ol!” sözü ne kadar doğru!
“Nimettensin” dörtlüğümüzde şöyle deriz;
“Hürriyetim, vatanım; nimettensin!/ Nimetin, şehitlik; şehadetimdir
Bir can gibi etten ve kemiktensin / Nöbetinde olmak, ibadetimdir”
Hürriyet; toprak kadar, ekmek kadar/ Su kadar, hava kadar
nimettendir./ Hür doğmak, hür yaşamak, nefes kadar;/ Devleti
soluklanmak nimettendir”
Nimete şükretmediğimiz gibi, isyan etme gibi büyük bir ayıbın/ daha da
ötesinde gaflet içerisine düşmek!
Anadolu, yerküresinin cazibe merkezidir… Üç kıtayı birbirine
yaklaştıran, bu nezih vatan coğrafyası üzerinde, ‘dört iklimi/ veya
mevsimi bir arada yaşama…’ lütfuna sahipsiniz!
Düşnüyorum da, bu kadar büyük nimetlerin içerisinde,
‘alıp-veremeyeceğiniz nedir?’
Enfâl Suresi 46.ncı ayeti dikkatle okuyalım; “Allah ve Resulüne itaat
edin, birbirinizle çekişmeyin; sonra korkuya kapılırsınız da
kuvvetiniz gider. Bir de sabredin. Çünkü Allah sabredenlerle
beraberdir” İnancımız bizlere, ‘nefsi heveslerimiz doğrultusundaki
çekişmeleri bırakınız’ diyor.
Anadolu Coğrafyasının, ‘manevi bir zırh içerisinde olduğunu bilir
misiniz?’ Tarihin kökleri üzerinde bulunduğumuzu düşünebiliyor
musunuz? Maalesef, ‘tefekkürü az olan bir milletiz’
Geçmişe karşı, ‘unutkanız’ Hele okumaya karşı da bir lüksümüz yok
gibi! Doğu insanının fıtratında vardır, “akıldan ziyade hissiyatıyla
hareket etme…” Bu da, bizlerin en büyük zaafı oluyor.
“Nimete Şükür!” şiirimizde şöyle deriz;
“Nimet, haktan lütuf, iyilik ihsan
Bir nefes sıhhat, bize büyük nimet
İnsan yükü ağır, düşürme yâ Rabbi!
Akıl, idrak, i’zan, şuur, basiret,
Her biri nimet, şükrün edasında;
Hayat daha güzel, daha yürekli…”
Nerede gafil varsa, gözleri kör!/ Onların, gönülden gelmeyen sözleri
de kör/ Yıkar, dökerler; âleme bakışları da kör/ Kör bir dünyanın
dehşetinde kaldık!
Sözümüzü elbette söyleyeceğiz…
Karanlık bir dünyada, gözler kör/ Ufuk yok, gaye yok, gayret yok,
nefret!/ Hissiz, aşksız, rağbetsiz bir âlemde;/ Derin vadilere inmek
kadar zor/ Aklı, gönlü al, dünyada ne kalır?/ Vicdanı, teraziyi al, ne
kalır?
Gerçekten şaşarım insana! Ve özellikle de, nefret edene? ‘Sevgi
husumete niye dönüşür?’
Şunu iyi bilelim ki, “lütufla gönlünü, nedret edene!/ İhlasla nazar,
nusrete dönüşür…”
“Niyet Et!” şiirimizde şöyle deriz;
“Niyet et, yürekten iste, bakalım!
Sular nasıl mecrasını bulursa,
Bizde kendi yolumuza bakalım
Akıl, irade bir vücut bulursa,
Değirmen nasıl dönermiş bakalım!
Bir gün gelir yürek, şuur olursa,
Kahramanlar bir saf olur, bakalım!
Yüreklerde cihan kokar bakalım…”
Niyet nedir, en gizemli yakarış/ Gözyaşı nedir, şükrün edasıdır… Şükür
edasını yerine getirmekle mükellef olduğumuzu, sıklıkla söylemek
isterim.
Nimet Sözlükte; “bağış, iyilik etmek, lütuf!” demektir. Ayrıca,
“yiyecek ve içecek” manasına da gelir.
Allah’ın Resulü buyuruyorlar; “Allah’ın nimetleri kimde çoğalırsa,
insanların ona yük olması da çoğalır!” Burada karşımıza hemen, ‘infak
kültürü…’ geliyor. O kültür nedir? “Zayıfı, yoksulu, kimsesizi, yolda
kalmışı, bilumum ihtiyacı olanı ayağa kaldırma…” kültürüdür. Toplumun
her bireyinde/ veya kurumunda dalga dalga yayılan sorumluluk alanı…
Hadis, “Beni güçsüz olanlarınızın yanında arayınız. Çünkü siz
güçsüzleriniz sayesinde zafere kavuşturulup rızıklandırılıyorsunuz!”
Nimetin, şükrünü/ veya edasını yüreğimizde hissedeceğiz… Sürekli
olarak da, vicdanımızı tartıya alacağız.
Hadis, “İnsan iki nimet hakkında yanılgıdadır; sağlık ve boş vakit!”
Öyle ki, ‘zamanın yakasından tutacağız!’ Her anımızda, ‘vakit,
nakittir’ diyeceğiz. Vakit konusunda, ‘bonkör davranmayacağız’
Nefesimizi boşa tüketmeyeceğiz.
Mevlana, “Nimet, insana gaflet verir, şükür uyandırır!” Yazımızın
başlığına ne demiştik; “nimete şükretmeyenler!” İşte onlar, gafletin
açtığı gayya kuyusuna düşerler!
İsra Suresi 83.ncü ayette şöyle buyrulur; “Biz insana (sağlık ve
genişlik gibi) nimet verdiğimiz zaman, Allah’ı anmaktan yüz çevirip
yan çizer. Ona fenalık dokununca da pek ümitsiz olur, (Allah’ın
ihsanından ümidini keser)”
Vatan, Bayrak, Ezan, Devlet vesaire büyük bir nimettir. Bu millet
bizlere belli roller vermiştir. O roller, kâh makam olmuştur, kâh mal/
veya mülk olmuştur… Fedakârlığımız, her türlü israftan, istismardan
uzak, vefalı bir duruş içerisinde, kendi insanımıza dönük olacaktır.
Bir binanın içiçe girmiş tuğlaları misali…
Nimete elbette ki, şükür borcumuz vardır. O şükrün de edasını yapmakla
mükellefiz. Bir ve beraber olma şuuru içerisinde sorumluluklarımızın
da şuurunda olacağız vesselam.
Selam ve muhabbetle