Birden dursun istersin seneler olunca mazi
Öyle bir geçer zaman ki dediğim aynıyla vaki
Öyle bir geçer zaman ki (Erkin Koray)
Gerçekten zaman öyle bir gelip geçiyor ki hiç farkında bile olmuyoruz. İnsanoğlunun belki de kıymetini bilmeden çabuk ve rahat harcadığı şeylerin başında “zaman” geliyor. Arkasından da en fazla ah vah edilen şey yine “zaman”dır.
İnsanoğlu küçükken etrafındakilere hep ne zaman büyüyeceğim diye sorup duruyor. Belli bir yaşa kadar da istisnasız yaşımızı sayıyoruz. Yaşımızla ilgili hep hayaller kurup duruyoruz. Şu yaşıma gelince şunu yapacağım, bu yaşamı gelince bunu yapacağım hayallerini hepimiz eminim ki kurmuşuzdur. Zaman su gibi akıp geçince, belli bir yaşa gelince daha doğrusu saçlarımıza aklar düşmeye başlayınca artık yaşımızı saymayı bırakıyoruz. Hatta birileri bize yaşımızı sorduğunda birkaç yıl yaşımızı küçük de söylüyoruz.
Zaman önemli bir kavram iken neden zamanı hoyratça harcıyoruz ? Neden önemli işlerimizi zamanında yapmıyoruz ? Hatta neden bir ara yaparım diyoruz ? Ertelediğimiz önemli işlerimizi yapacak zamanı göreceğimizin garantisi mi var ?
Biz Müslümanlar için zamanın hayatımızda daha önemli bir yere sahip olması gerekirken ne yazık ki zamanın ne kadar önemli olduğunun farkında bile değiliz. 5 vakit namazın belirli bir zaman diliminde kılınabildiğini demek ki idrak edememişiz. Vakti çıkınca herhangi bir vakit namazının kılınamayacağını anlamamışız.
Zamanın önemi meşhur bir hikâyede şöyle anlatılır: Teknolojinin buzdolabını ve derin dondurucuları icat edecek kadar gelişmediği zamanlarda, dağların yükseklerinden buza dönüşen kar parçaları kesilir ve pazarlarda satılırmış. Sıcak bir yaz günü Bağdat Çarşısında bir adam dağlardan getirdiği karları satmaya çalışır. Ne var ki pek satış yapamaz ve kar parçaları da öğle sıcağında erimeye başlar. Geçimini bu yolla temin etmeye çalışan şahıs; “sermayesi eriyip giden bu adama acıyın, merhamet edin, bu fakirden buz alan yok mu?” diye canhıraş bağırmaya başlar. O sırada öğrencileriyle oradan geçmekte olan bir büyük âlim, buzlarını satmaya çalışan adamın feryadını duyunca, olduğu yere çöker, başını ellerinin arasına alarak düşünmeye başlar. Bu durum karşısından telaşlanarak ne olduğunu soran öğrencilerine büyük âlim şöyle der; “Buzlarını satmaya çalışan adamın sözlerine dikkat edin. Eriyip giden sadece buzlar değil zaman eriyor ve ömrümüz tükeniyor. Yaz sıcağının buzları erittiği gibi zaman da hayatımızı tüketiyor. Adamın buzları için endişelendiği gibi zamanın akıp gitmesine endişe etmeyen ziyandadır. ”
Zaman hayatın kendisidir. Zamanı anlayan, kıymetini bilen insan yaşıyor demektir. Hayatımızda bırakın günlerin, ayların, bir dakikanın hatta bir saniyenin bile çok büyük bir önemi var.
Zamanın önemi, yaşı ilerlemiş bir kişinin, geçip giden yılları bir şerit gibi akarken gözlerinin önünden, derin bir ah çekişin kelimelere sığmayacak mesajındaki hakikatte saklıdır.
Unutmayalım ki zaman geçiyor geçmesine de bizden birşeyler de alarak geçiyor. Bazen bu sevdiklerimiz oluyor. O yüzden zamanın önemini ve kıymetini bilirken, bilmemiz gereken bir diğer şey de zamanı kimlerle geçirdiğimizdir. Sevdiklerimizle çok zaman geçirmeye çalışmalıyız. Belki gün gelir onlar bu hayattan göçer, belki de biz bu hayattan göçeriz.