Adnan Üstün

Emaneti Ehline Vermek Veya Kıyameti Beklemek

Adnan Üstün

“... İş, ehil olmayana verilince kıyameti bekle”  (Buhârî, İlim 2)

Peygamber Efendimiz bir gün ashabıyla birlikte otururken bir kişi geldi ve:
- Kıyâmet ne zaman kopacak? diye sordu.

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem sözünü kesmeyip konuşmasına devam etti. (O kadar ki) oradakilerden kimisi (kendi içinden) “Bedevîyi işitti ama, sorusundan hoşlanmadı”; kimisi de “Galiba işitmedi” diye durumu yorumladı. Derken Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, sözünü bitirince

-“O, kıyâmeti soran nerede?” buyurdu. Bedevî;
-Benim, buradayım ya Rasûlallah! dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber;
-“Emânet zâyi edildi mi kıyâmeti bekle!” buyurdu. Bedevî;
-Emânet nasıl zâyi olur? dedi. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de;
-“İş, ehil olmayana verildi mi kıyâmeti bekle!” buyurdu. (Buhârî, İlim 2)

Bir toplumda sosyal, hukuki ve ekonomik düzenin bozulmasına, toplumun huzur ve barışının zedelenmesine, gönüllerde kırgınlıkların oluşmasına sebep olacak en başta gelen husus emanetin-işin layık olanlara verilmemesidir. Emanet, “bir kimseye, koruması için geçici olarak  verilen şey” mânasına gelmekle birlikte, insanın sahip olduğu ve kendisine geçici olarak verilmiş bulunan rûhî¸ bedenî¸ mâlî her türlü imkânları da kapsamaktadır.

Kur’anda Nisa Suresinin 58 inci ayetinde şöyle buyurulmaktadır: “Allah size, mutlaka emanetleri ehli olanlara vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder.” Emaneti ehil olana vermek; o işte liyakat sahibi olanları gözetmek, layık olana vermek demektir. Yoksa; işten anlamayan ve ehil olmayan bir kimseyi, daha layık olan kimseler varken, sadece akrabalık veya düşünce yönünden yakınlık sebebiyle görevlendirmek emaneti zayi etmek olacaktır.
Emanet, korunması istenen maddî ve mânevî değerdir. Kişinin kullanıp sahibine iade etmek üzere aldığı eşya emanet olduğu gibi devletin hizmet makamları da emanettir; ilim, din, antlaşma ve sözleşmeler, komşuluk hakları... emanettir. Bütün bunlar korunacak, muhatap ve ilgililerine teslim edilecek, ne maksatla verilmiş ise ona uygun olarak kullanılacaktır. (Kur’an Yolu Tefsiri)

Nisa Suresinin 58 inci ayetinin iniş sebebi ile ilgili şöyle bir olay aktarılır: Mekke döneminde Allah Rasûlü (asm) bir grup sahabeyle birlikte Kâbe’ye girmek istemiş, o günlerde Kâbe’nin anahtarları elinde olan Osman bin Talha, oldukça kaba ve sert bir davranışla Peygamber Efendimizin Kâbe’ye girmelerini engellemişti.

Bunun üzerine Allah Rasûlü (asm), “Ey Osman!” dedi. “Öyle bir gün gelir ki Kâbe’nin anahtarları elime geçer, istediğim yere koyar, istediğim kişiye veririm.” dediğinde, Osman bin Talha: “Bu Kureyş’in bitişi, değerden düşüşü demektir” demişti. Allah Resûlü (asm) de: “Hayır, tam tersi o gün Kureyş ayakta kalacak ve değeri daha da artacaktır.” demişti.

Devran dönüp de Mekke fethedilince Hz. Peygamber yeni bir düzenleme yapmak üzere, Kâbe’nin anahtarını Osman’dan almıştı, amcası Abbas bu hizmetin  kendisine verilmesini talep etti. Birçok sahabi , bu şerefli hizmetin kendisine verilmesini ümid ediyordu. Bunun üzerine emanet âyeti indirildi ve anahtar yine Osman b. Talha’ya teslim edildi.

Allah Rasûlü’nün etrafında islama ilk günden itibaren giren nice sahabe olmasına rağmen O; işin ehli, bu konuda tecrübe sahibi olan Osman bin Talha’yı çağıracak,  yukarıdaki âyeti okuyup, günün iyilik ve ahde vefa günü olduğunu belirterek Kâbe’nin anahtarlarını yeniden ona verecek ve Osman bin Talha ailesine şu tavsiyelerde bulunacaktı: “Ey Ebû Talha Oğulları! Allahü Teâlânın emanetini, sizde sürekli kalmak ve dürüst davranmak üzere alınız. Zulme girmedikçe onu elinizden kimse alamayacaktır.” İşte o gündür bu gündür Kâbe’nin anahtarları aynı ailede kalacaktır. (Bkz. Müslim, “Hac”, 390).

Böylece iş, ehil ellere teslim ediliyor  “adama göre iş değil, işe göre adam” seçilmesi gerektiği bizlere öğretilmiş oluyordu. Bu konuda oldukça hassas olan Peygamber Efendimiz, vergi memurluğu görevi isteyen Ebû Zer el-Gıfârî’ye, “Ebu Zerr¸ sen zayıfsın¸ o makam bir emânettir. Sonu da kıyâmet gününde perişanlık ve pişmanlıktır. Yalnız hak ederek alan ve üzerine düşeni de yerine getiren müstesnâdır.” diyecektir. (Müslim¸ İmaret¸ 16)

Yine Hz. Peygamber (s.a.v.)'e gelip kendilerini emir-yönetici tayin etmelerini isteyenlere Allah'ın Rasulü; “Biz¸ işimizi isteyene ve makam düşkününe vermeyiz.” buyurarak, makam ve mevki elde etmek için kapı aşındıranların, bir makam kapmak için el pençe duranların veya geldikleri makamı korumak için değerlerinden ve kişiliklerinden taviz verenlerin  bu işe layık olmadıklarını bizlere öğretecektir. (Buharî¸Ahkam¸1)

Kur’ân-ı Kerîm’de emanete riayet, müminlerin başlıca özellikleri arasında anılmaktadır: “Onlar, emanetlerine ve sözleşmelerine sadakat gösterirler” (Mü’minûn Suresi 8. Ayet). Allah Rasulü de hadislerinde: “Dört şey sende varsa artık dünyadan kaybettiklerine üzülme: Emâneti korumak¸ doğru söylemek¸ güzel ahlâk ve helâl rızık” (Ahmed b.Hanbel¸ el-Müsned¸ II¸ 177), “Emâneti olmayanın imanı da yoktur.” (Ahmed b. Hanbel¸ age.¸ III¸ 135) buyurarak bu konuda dikkatli olmamızı bizlere tavsiye etmektedir.

Emaneti-işi ehil ve layık olana vermemek 3 türlü haksızlıktır: 1-Emanetin-işin kendisine haksızlıktır, 2-Emanete-işe layık olup da kendisine verilmeyen kimseye haksızlıktır, 3-Layık olmadığı halde kendisine emanet yani iş verilen kimseye haksızlıktır. Çünkü, o işin altında kalbi ve ruhu ezilecek, dünya hayatında menfaat elde etse veya el üstünde tutulsa bile ahirette  zelil olanlardan kaybedenlerden olacaktır.

Rabbimiz bizleri emanete layık ve sadık olanlardan eylesin…
 

Yazarın Diğer Yazıları