'Biz Filmlerde Kendi Öykümüzü, Yaşanmışlığımızı Anlatırdık'

Nisa Yılmaz/ Yeşilçam'ın usta sanatçısı ve emektar set işçisi Kemal İnci, geçmişten bugüne sinemanın geçirdiği evrimi, usta sanatçının sanata ve sinemaya bakış açısını gazetemiz okurlarıyla paylaştı.

'Biz Filmlerde Kendi Öykümüzü, Yaşanmışlığımızı Anlatırdık'
TAKİP ET Google News ile Takip Et

Türk sinemasının usta sanatçısı ve emektarı olan Kemal İnci, sinemaya olan ilgisini fark ettiği günden beri bu yola baş koymuş, oyunculuk ve set işçiliği ile beraber yapımcılık ve senaristlik yapmış.  Elazığlı usta sanatçı, günümüzde ise daha çok yazar kimliği ile ön plana çıkıyor. “Yeşilçam Anıları” adlı kitabını neredeyse duymayan kalmadı. Yeşilçam emektarının sinemaya başladığı yılları, sanat hayatı ve kitaplarına dair keyifli sohbetimizin ardından tüm detaylar röportajımızda…

*Öncelikle Elazığ’a hoş geldiniz. Sizi Elazığ’da görmek, bizleri ve sevenlerinizi oldukça mutlu etti. Herkes, Yeşilçam filmlerinden, kitaplarınızdan sizi oldukça tanıyor. Sizin gibi işini seven ve başarıyla yapan bir ustanın, sinemaya olan ilgisinin kaç yaşında başladığını merak ediyoruz?

Henüz 5 yaşındaydım, o zaman ailemle İskenderun’daydık. Sinemaya King Kong filmi geldi. Film 3 saat sürüyor diye kadınlar pikniğe gider gibi sarma, dolma, börekler hazırlayarak giderdi. Annemde benim elimden tutup filme götürdü. Film başladı ve devasa bir King Kong vardı. Işıklar perdeye yansıyordu. Bir ışığa bir filme bakıyordum. O an dehşet içerisindeydim, çok merak etim nasıl yapılıyor diye. Gördüğüm her şeyi inceledim baktım. O 3 saatlik filmle aklım, beynim dağıldı resmen. King Kong o kadar etkiledi beni, diğer insanlara ayak uyduramaz oldum. Efektler ve kullanılan teknikler beni çok etkilemişti. Daha sonra Tarsus’a taşındık. Tarsus’ta sinema arıyordum. Biri bana sinemanın nerede olduğunu gösterdi. Kapının önünde filmlere bakmaya başladım. Film afişi resimlerini yapan ressam; Semih Balcı… Aklıma takıldı. Beş kardeşin en büyüğü olan Celal abim, Sherlok Holmes diye resimli romanlar okur, evin bir köşesine atardı. Bende o romanları alıp incelemeye başladım. o resimlerle sinema arasında bir bağ kurdum. Resimler adeta gözümün önünde canlanmaya başladı. Resimleri kesip yapıştırmaya başladım, bunları nasıl canlı yapabilirim diye. 8-9 yaşındaydım, ablamın kanaviçe kutusuna, fener camına yapıştırarak monte ettim. Onları orada çevirirken bende dublaj yapmaya, seslendirmeye başladım. Bir süre sonra çocuklardan para alarak, evimizin yanında bulunan bodrum katında kurduğum sinemada bunları seslendirmeye başladım.

*Peki ya İstanbul’a olan yolcuğunuz?

Abim Aydın’ da sanat enstitüsünü bitirdikten sonra üst çavuş olarak İstanbul’a tayin ettiler. Abimin tayini İstanbul’a çıkınca ben havalara uçtum. Çünkü “Yeşilçam” vardı orada. Abim gittikten bir süre sonra bizde ailecek İstanbul’a taşındık.

*Sinemaya ilk set isçiliği yaparak başladınız…

Evet, sinemaya önce sette işçi olarak başladım. Sinemanın tam mutfağından geldim. Stüdyoda seslendirme yaptım. Dublaj, montaj, senkron, kamera ve ışık asistanlığı, reji asistanlığı… Kendimi geliştirmek için yabancı yayınları çok fazla okurdum. Tolstoy, Dostoyevski, Maksim Gorki ve Türk yazarlarını çok okurdum; Orhan Kemal, Halide Edip Adıvar, Yahya Kemal… Bu yazarlardan da etkilenmeye başladım. Hem okuyup hem de şiir yazmaya başladım. Öğretmenlerim inanamıyordu yazdığım şiirlere. Bir gün yazdığım şiire şahit olunca öğretmenim, devam etmemi söyledi.

 

*En son hangi sinema projesinde yer aldınız?

En son Düğün Dernek’te rol aldım. Evli ve Öfkeli’ de 3-4 bölüm kadar rol aldım. Son iki senedir kitap yazmaya ağırlık verdim.

 

*Yeşilçam filmlerinin kaynağı neydi?

 O sıralar Arap filmlerinden etkilenilerek yapılırdı filmler. Daha sonra İtalyan ve Fransız filmleri… Yabancı filmlerden etkilenerek filmler çıkmaya başladı.

 

*Bir Yeşilçam emektarı olarak, sinemaya başladığınız yıllar ile günümüzü kıyaslayacak olursanız oyunculuk ve sinema imkânları göz önünde bulundurulduğunda hangi farklılıklardan söz edebilirsiniz?

Ben başladığım yıllarda imkânsızlıklar doluydu. Ama günümüzde öyle değil. Batıdaki teknolojinin yüzde 95’i bizde var şuan. Eğitim anlamında da imkânlar daha fazla şimdi. Her üniversitede neredeyse sinema ve tiyatro bölümü var şuan. Bizler o zaman alaylıydık. Tabi televizyon çıktıktan sonra sinema dünyasını alt üst etti. Filmler internetten indirilip, izlenebiliyor. Bizim dönemimizde zorlukla çekilen filmlerin tadı da bir başkaydı. Siyah beyaz filmler mesela, hala izlenir. Kendimizden, yaşanmış öyküler anlatılırdı filmlerde. Kendi öykülerimizi ve insanlarımızı anlatırdık. Sinema değiştiği gibi izleyicide değişmeye başladı. Diziler ön plana çıktı. Bu biraz ticarete döndü. Ülkeler karşılıklı dizi verip dizi alıyor yine aynı şekilde filmler içinde durum bu. Son 15 senedir dizi ve filmler altın çağını yaşıyor.

 

*Elazığ’a en son ne zaman gelmiştiniz?

Ben Elazığlıyım zaten. Elazığ’a en son dört sene önce film festivali için gelmiştim. Dört sene içerisinde Elazığ, güzel bir şekilde değişmiş. Binalar yükselmeye şehir gelişmeye başlamış.

 

*Elazığlı usta bir sanatçı olarak, Elazığ’ın sanata ve sanatçıya olan bakışı nasıl sizce?

Elazığ’ın çok değerli gazetecileri, yazarları, şairleri ve müzisyenleri var. Elazığ sanatçıları, meydana gelen değişiklik ve yenilikleri çok güzel benimsemiştir. Elazığ, kültür şehri bir kere! Harput medeniyeti tarihi çok eskilere dayanır. Diyarbakır, Malatya Harput’a bağlıydı. Bu nedenle o zenginlik Elazığ’ın tarihinde var zaten. Öykü ve hikâye anlatıcıları varmış, daha sonra seyyah olmuşlar. Bu nedenle Anadolu’nun bili ve kültür kaynağı burası. Ansiklopedilerden bakarlarsa Elazığlı birçok müzisyen, tiyatrocu ve yazarların çıktığını görebilirler. Elazığ’a geldiğimde de görebiliyorum. Elazığ ve Elazığ halkı yenilikleri oldukça takip ediyor.  Türkiye deyinde, Elazığ- Harput, literatürde önemli bir yer alır. Bunu gençlerimizin de öğrenmesi lazım. Kültürün ve etkinliklerin devam etmesi çok önemli. Örf ve adetlerimizi kaybetmeden medeniyetimizi de bırakmayacağız. Öğrenemeye ve yaymaya devam edeceğiz.

 

*Yönetmenliğini yaptığınız 9 sinema filmi, senaristliğini yaptığınız 3 sinema filmi, yapımcılığını yaptığınız 2 sinema filmi ve 100’ün üzerinde ise oyunculuk yaptığınız sinema filmi ve dizi var. Keşke şu “filmi de çekseydim” veya “şu rolü oynamadan” dediğiniz oluyor mu?

Olmaz mı, vardır mutlaka. Oynadığım roller için “bana benziyor”, “benim gibi fular takıyor” diyenler oluyor. Taktığım şapkalar benim simgem gibi olmuş adeta. Özellikle Kolpaçino filminden sonra benimle bütünleşti. Birkaç Amerikan filmlerine özentim olmuştur. Ben oynasam o rolü diye. Fransız filmlerinde de yine olmuştur oynamak istediğim. Türkiye’de canlandırdığım rollere benzer Avrupğa ülkelerinde filmler var. O rolleri oynamak istemişimdir.

*“Yeşilçam Anıları” adlı kitabınızı tanıtmanızı istiyorum. Yeşilçam, tür sineması tarihinde oldukça önemli bir yere sahip. Yeşilçam anıları bizlere kimleri ve neleri anlatıyor?

Sinemaya nasıl ve ne zorluklarla başladığımı anlattım bu kitapta. Hiçbir yerde olmayan fotoğraflar var. Yeşilçam sinemasını, dönemin zorlukları ve isimsiz kahramanları anlattım.

*Yeni bir kitap hazırlığınız var mı?

“Yeşilçam Anıları 2” kitabını yazacağım, onun hazırlığındayım. Çocuk kitabım çıktı, iki senedir onun hazırlığını yapmıştık ve yayınlanmasını bekliyorduk. İnsan sevgisinin yanında hayvan sevgisinin de olması gerektiğini öğretmeliyiz çocuklarımıza. Hayvanlarla iç içe yaşamayı ve sevgiyi çocuklara öğretmeliyiz. Bu nedenle kitabın önemi çok büyük.  Belediye ve kaymakamların, kültür bakanlığının bu tarz kitapları desteklemesi gerek. Alım gücü zayıf olan insanalar içinde uygun olmalı. Bunu Anadolu’ya yaymamız gerekir.