Mustafa Demirbağ

Türkiye'de Memur Sendikacılığı ve Algılar

Mustafa Demirbağ

Şu anda ülkemizde sayısını bilmediğimiz kadar memur sendikası var. Hepsi de kendi mecrasında haklı olduğunu düşündüğü söylemleri doğrultusunda çalışmalarına devam ediyor. Gerçi yazmanın ruhuna aykırı ama son söyleyeceğimi yazımın başında belirteyim.

-Sendikal çalışmalar yeterli mi?

-Hayır

-Bu iş daha iyi yapılabilir mi?

-Evet

Burada kimseye haksızlık yaptığım düşünülmesin. Birazdan yazacaklarımdan sonra yukarıdaki sorular ve cevapları değişmeyecek belki ama sanırım sendikacılığa bakış açısı farklılaşabilir. Bir sivil toplum örgütünün veya bir konfederasyonun tarihsel gelişim sürecini bilmeden, sadece bugüne bakarak bir değerlendirme yaparsak haksızlık etmiş oluruz. Gelin birlikte memur sendikacılığının tarihsel gelişim sürecine kısa bir bakış (Mümkün olduğu kadar J) atalım.

Ülkemizde, 1961 Anayasası’nın 46. maddesi ile sendikalaşma mümkün kılınmıştır. İlk memur örgütleri de 1965 yılında kurulmaya başlamıştır. 15-19 Aralık 1969’da “Öğretmen Genel Boykotu” adında ilk geniş çaplı eylem yapılmıştır. Fakat bu eylem devrin yönetimince hiç hoş karşılanmamıştır. Nihayet bundan altı yıl sonra 12 Mart 1971 Askerî Muhtırası ile beraber sendikal haklar geri alınmıştır. Bu yasak başladıktan sonra memurlar, belirli meslek çalışanlarını kapsayan dernekler kurarak örgütlenmelerini kesintiye uğratmamaya gayret etmişlerdir. 1982 Anayasası’nda da memura sendika kurma hakkı tanınmamıştır. 82 Anayasası yürürlüğe girdikten sonra sendikal faaliyet çabaları sessizliğe bürünmüştür. Bu duraklama dönemi, yine o dönemin Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMO) tarafından 1985 yılında yapılan “Kamu Çalışanları Sorunları Sempozyumu” ile sona ermiştir. Bundan sonraki çalışmalarda Anayasa’nın 51. maddesine sürekli atıfta bulunarak bu maddenin sendikayı yasaklamadığı ve yine bu maddeye dayanarak sendikal kuruluşların açılabileceği yönünde yoğun bir çalışma yürütülmüştür. 1985 sonrası 1991 yılına kadar birçok meslek gurubu çeşitli ulusal ve uluslararası toplantı ve sempozyumlar düzenleyerek bu konuyu diri tutmaya çalışmışlardır.(Buraya bu parantezi açmamın nedeni bazı kurum ve kuruluşların isimlerini yazmayacağımı belirtmek içindir. Çünkü bu sürecin siyasi boyutlara çekilmesini önlemek öncelikli amacımdır.) Sendika kurmaya ilişkin arayış süreci 28 Mayıs 1990’da eğitimcilerin başını çektiği ilk sendikanın kurulması ile ivme kazanmış, akabinde 13 Kasım 1990’da ikinci sendika kurulmuştur. Fakat 51. madde yine gündeme gelmiş, dönemin hükumeti bu madde değişmediği sürece sendikaların kurulamayacağı fikrini dikte etmiştir. 28 Şubat 1991 tarihinde yayınlanan bir genelge ile bu durum taraflara bildirilmiştir.

Bu tarihten sonra yapılacak ilk genel seçimlere katılan siyasi partilerin birçoğu memura sendika kurma vaadini seçim çalışmalarında kullanmışlardır. Yapılan seçim sonrası yönetime gelen koalisyon hükümeti bu vaatlerini tutmak için 51. madde ile ilgili Danıştay II. Dairesine görüş sormuş ve 22 Nisan 1992 tarihinde Danıştaydan olumlu cevap gelmesi üzerine 87 ve 151 sayılı ILO sözleşme tasarıları TBMM’de görüşülmüş ve 11.12.1992 de Resmi Gazete’ de yayınlanmıştır. Bundan sonra süreç hızlanmış ve çok önemli bir kilometre taşı geride bırakılmıştır.

Sürecin bu noktasından sondaki kısımları belki merak edip araştırırlar diye tüm memur camiasına bırakıyorum. Şimdi başa dönecek olursak. Evet, eksiklikler var. Evet, daha iyi olabilir. Fakat nereden nereye geldiğimizi, ne mücadeleler ve badirelerden geçtiğimizi düşünecek olursak elde edilen başarılar hiç de yabana atılacak şeyler değil. 6 Şubat 2023 tarihinde yaşadığımız büyük afet esnasında yapılan çalışmalarla bu ve buna benzer sivil toplum örgütlerinin önemi bir kere daha ortaya çıkmıştır. Yasal çerçeve içerisinde yapılan sendikal mücadelede emeği geçen; fikri, zikri ne olursa olsun herkese teşekkür ediyorum.

Süreç henüz tamamlanmamıştır. Yapılacak çok şey vardır. O yüzden tüm kamu çalışanlarına çağrım şudur. Kişisel düşünce ve ihtiraslarımızın hırsına kapılıp sendikal oluşumlardan (Bölücülük yapanlar hariç) istifa etmek asla çözüm değildir. Aksine elde edilen kazanımları ve mücadeleyi terk etmek demektir. İstifa etmek yerine, “Biz nasıl katkıda bulunabiliriz?” Sorusuna kafa yormamız gerekmektedir. Eleştirmek haktır tabi ki. Ancak mücadeleden yoksun, yalın bir eleştiri ego tatmininden başka bir şey değildir.  

Yanlışlar var ise yerinde düzeltilmeye çalışılmalıdır. Kanunlar ve hoşgörü çerçevesinde mücadeleye devam ederek süreci aklıselim ile tamamlamak ana hedefimiz olmalıdır.

Yorumlar 1
Nurhan 29 Mart 2023 17:43

Sendikal faaliyetler siyasi görüşten arındırılıp sadece hak mücadelesine indirgense birlikte daha güçlü mücadele edilebilir bence

Yazarın Diğer Yazıları