İlhami BULUT

Elazığ Kalemleri (Divan Şairi Ömer Demirbağ)

İlhami BULUT

Elazığlı müelliflerin orta ölçekli biyografilerini konu alan, bu kitap çalışmamız;

Divan Şairimiz, Hoca’mız; Ömer Demirbağ’la devam etmektedir.

*

“Selam.

Bu dünyanın “aşağıların aşağısı” olduğunu tâ ciğerden hissedenlere.

Tüm gariplere, bütün mustariplere selam.”  Olsun diyen.

Şairimiz Ömer DEMİRBAĞ;

*

Elazığ’ın, Palu İlçesi Andılar (Sağune) köyünün, Boğusi Mezrasında 1959 yılında herkes gibi o da; ağlayarak bu dünyaya avdet eder.

İlköğrenimini Elazığ’da, Mehmet Zeki İlkokulu’nda tamamlar. Yazları köyüne giden Şairimiz, Cüneyt Arkın gibi; düşe kalka ata binip, tahta kılıç sallayarak çocukluğunu kendi çapında macerayla yaşadığını dile getirir.

12 yaşında babasını kaybeden Şairimiz; babasının da şair olduğunu söyler ve ekler, babanın kaybı, hiç bir uzvun yokluğuna benzemez, okulda ilk derste hocalarımız hep sorardı. Babanız ne iş yapıyor diye? Ben ilk derslere bu nedenle girmezdim, bendeki şairlik irsidir der ve şairliğin doğuştan geldiğini kabul eder.

*

“Sıra dağlarca dizilsin yola dert silsilesi
Yürü var hepsine sabret geçecektir geçecek”
*

Bir gazelinde bu beyitle cümle dertleri hülasa eden Şairimiz;

Atatürk Ortaokulunu müteakip; Endst. Meslek Lisesi’nin elektrik bölümünden mezun olur; bu bölümün kendisine çok ters geldiğinden söz ederek; çok sevdiği edebiyat derslerine; 1982 yılında Elazığ Fırat Üni. Fen Ed. Fak. Türk Dili ve Edebiyatı bölümünde kavuşur.

Fakülte ikinci sınıfta iken; Merhum Ahmet Kabaklı Hoca’nın çıkardığı ‘Türk Edebiyatı’ dergisinde ilk şiirinin yayınlanması ile şiir şevki artar.

Bir gazeline göz atalım.

*

Neylesin nâleyi neyler âhımız nâlân olunca
Neylesin katreyi gözler derdimiz ummân olunca

Âşığın bağrını yer yer deldi bir müjgânı hançer
Neylesin câna hekimler kasteden cânân olunca

Sevdiğim kendine âşık bizi görmezmiş muvâfık
Biz de Zelhâ’yı arardık Yûsuf-ı Ken’ân olunca

Firkatin derdine bir ân düştü gönlüm oldu giryân
Âh eder âhıma yârân dem gelince ân olunca

Yetti artık bu zulümler sende îmân yok mu dilber
Kirpiğin Moskof’a benzer sînemiz Afgân olunca

Bend eden gözlere baktım gündüzüm hapsoldu sandım
Hiç ağarmaz kara bahtım geceler zindân olunca

Her beyit olsa da nâlân yetti şâir bunca efgân
Öğrenir kadrini cânân gün gelip devrân olunca
*

Okulu müteakip Elazığ’da bir müddet dershanelerde öğretmenlik yaptıktan sonra, çok kısa süreliğine Siirt İmam Hatip Okulundaki öğretmenliğini müteakip;

1988 Yılında 100.Yıl Ünv. Ed. Fak. Türk Dili ve Edebiyat Bölümü’ne araştırma görevlisi olarak katılır. Aynı üniversitede halen, Dr. Öğrt. gör. olarak çalışmasını sürdürmektedir.

Evli ve 5 çocuk babası olan şairimiz; halen her gün taze duasını aldığı annesinin, yazım hayatı da dahil her konuda yegane yönlendiricisi ve irfan ve şefkati ile hamisi olduğunu beyan eder.

“Allahın kulunu okşama fiilinin insan şeklindeki görünümü annedir” diyen şair; anılan nedenle anne şiiri yazamadığını belirtir.

İnsandaki kelam yeteneğinin en estetik biçimine şiir diyoruz, şiir güzel sanatların şahıdır, güzel olmak şiir için kusurdur, muhteşemse şiirdir. Bir metnin şiir olduğunu anlamak için; tesir altında kalmadan okuduğun metnin, nesilden nesle aktarılacak nitelikte ise bu şiirdir diyerek şiire özgün tanımlar getirir.

‘Şairler yalancıdır’ sözünün bir hadis olduğunu dermeyan eden bu şairimiz; müteakiben de ‘cennetin anahtarları şairlerin dilindedir’ hadisi ile dengeler.

*

Neyim var, olmasın varsın.
Tesellimdir ki sen varsın.
Varan, sensiz nasıl varsın?
Benim gönlüm senin olsun.
*

Peygamber hırkası ile ödüllendirilen kelam prensi olan şairlerin yalancılık boyutunu şöyle izah eder. Şiir Kabe duvarına kadar tırmanmış iken; Kuran gelmiş, Allah kelamı karşısında bir yerde hayal ürünü olan şiire yalan denmeyecekte ne denecek. Der. Ve ilave eder.

Hz. Hansa, bir kadın şair olup; Peygamberin huzurunda, Peygamberin isteği ile şiir söylemiştir. Kadının sanatımızdaki yerini anlatmaya ziyadesiyle; yeterlidir, yorumunu yapar.

Edebiyatımızda üç sütun dediği, Yunus Emre, Şeyh Galip ve Fuzuli’nin mutlaka okunması gerektiğini salık verir. Bilhassa Fuzuli hayranı olduğunu da ilave eder.

*

Kadı Burhanettin ve Şiiri

Divan

*

Bu iki eseri dışında;

Çok sayıda makalesi bulunan Şairimiz: şiirlerini aruz vezniyle kaleme alarak; Divan Edebiyatının şiir zevkini adeta tazeleyerek, bizlere takdim eder.

Televizyonda; ‘Edebi’ isimli kaliteden ödün vermeyen, divan şiiri ağırlıklı, çok müstesna bir programa hoca olarak katılan Şairimiz; muazzam bir edebiyat tedrisatının mektebi gibi bir program oluşturur.

Bu program; edebiyata ilgi duyan herkes için hazır bir şanstır.

Şiir, anlaşılmak için yazılmaz, şiir erbabına mahsustur, verdiği mesaj o anı bağlayan o cezbeyi resmeder, Şairler ezelden beri mazurdur, şair deyip geçeceksin, diyerek şöyle örnekler. Yunus der ki: seni sevmektir, benim dinim, imanım.

Şiir çaresizliğin terennümüdür diye de niteler.

Dr. Ömer DEMİRBAĞ; Divan şiirinin içinde yer alan Mesnevinin, bir nevi dönemin romanı olduğunu tespit eder. Divan edebiyatının saray edebiyatı fikrine karşı çıkarak gerekçeleri örnekler.

Öte yandan;

Üniversitelerde, sanat, edebiyat ve kültür çevrelerinde tanınmış bir edebiyat araştırmacısı; eleştirmen, denemeci, bir kültür adamı merhum Mehmet KAPLAN; milletinin değerlerine bağlı bir aydındır.

Uzmanlık sahası Yeni Türk Edebiyatı olan Kaplan, Türk tarih, kültür ve edebiyatını bir bütün halinde "dinamik bir süreç" olarak değerlendirdiği için Klasik Türk edebiyatı, Türk Halk Edebiyatı ve Türk Dili alanlarında da çeşitli incelemeler yapmış, çeşitli edebi eserlerimizi tahlil ederek edebiyat ile medeniyet arasında dikkate değer münasebetler kurmuştur.

Mehmet Kaplan'ın pek çok yazısına doğrudan veya çeşitli sebeplerle konu olan Divan edebiyatı, medeniyet ve kültürümüz açısından övünülecek, muhteşem ve güzel eserlerle dolu Osmalı döneminin edebiyatıdır. Diyen Mehmet Kaplan;

Divan edebiyatının 'Türk" e ait bir edebiyat olduğunun altını ısrarla çizer ve  yazılarında muhteva, şekil ve sanat yönü üzerinde de durduğu bu edebiyatı tam olarak anlamak için bilgi, dikkat ve gayret gerektiğine işaret eder.

Türklerin vücuda getirdiği bu Divan Edebiyatı, Osmanlı devri edebiyatı, Arap ve Fars tesirinde kalmakla beraber özü itibariyle Türk’tür. Türkün kudret iradesi, yaşama sevinci, tabiat sevgisi, kainatı kucaklayan dini heyecanı bu edebiyatta görünür diye mütalaa da bulunur.

Demimiz o ki; bu Şairimiz Ömer DEMİRBAĞ;

Asırlarca Türk efkarının anonim adresi olan Divan Edebiyatını, kendi sanatsal lehçesi ile günümüze taşıyarak;

Ledün ilmi, güçlü sezgi ve severek hasrettiği gayretleri ile; dimağ ve kalbi eşgüdümle; sarkıttığı sarnıçlarla çıkardığı incileri: dedemizden, ninemizden; genetik eksende bize yazılmış birer mektup gibi okumamıza medar olmaktadır.

Nice; Divan ve çalışmalarda imzasını bulmak ümidiyle; şairimizin bir gazeli ile edebiyat severleri selamlıyoruz.

*

Âhım duyan anlar dil-i nâlân ne demek
Kim görse bilir hâlimi hüsrân ne demek

Arzûmuz o nûrdur ki ziyâdan feleğin
Âftâbı söner şol meh-i tâbân ne demek

İster bu gönül aşk ile idrâke vedâ
Bilmez ola cânân ne demek cân ne demek

Sözler edemez vasfını kor ayrılığın
Düş gurbete gör âteş-i hicrân ne demek

Zannetme yaban elde de bî-kes kalırız
Gurbet bize nâ-şefkat olan anne demek

Yollar ki deler yol yol eder sîneyi hem
Yollar ki bilir derdime dermân ne demek

Tesbih ederek günleri çektim çekerim
Hak göstere tâ lutf ile ihsân ne demek,

Dr.Ömer DEMİRBAĞ

Yazarın Diğer Yazıları