Kalabalık yalnızlık
Selim Şengül
Yalnızlık içinde var olmaya çalışanlara... Bazı kavramlar vardır ki, insanı kâmil yolunda tefekkür ettiren, kendisini kendi iç aleminde var eden ve yaşamı boyunca çaba göstermesini teşvik eden kavramlar. Bunlardan biri yalnızlıktır. 8 milyar dünya insanı, 85 milyonluk ülkemizin insanı her bir fert birer yalnız insan potansiyelidir. Geçmiş zamana göre artan nüfus, nüfusa para ve kaynak bakımından bakılırsa kimine göre yaşam alanı hakkı tanınmayan insanlarla mevcuttur. İslam inancına göre ise her bir fert kendi içinde bir âlemdir.
Yalnızlık: ‘zehirim de ilacım da sensin!’ diyen ve daima bu iki zıtlık arasında yaşayan Necip Fazıl’ın şiirindeki yalnızlığı arar olduk. Şimdilerde yalnızlık başka bir duruma evrildi. İnsanımızın kendi kabuğuna çekilmesi ile oluşan büsbütün bir karanlık. Türk Dil Kurumu 2024 yılının kelimesini “kalabalık yalnızlık” olarak açıkladı. Yalnızlık kelimesi insanın düşünce biçiminden, yaşam tarzına göre iyi veya kötü bir durum. Bir derin kuyuya benzer yalnızlık. Taş atmak kolaydır içine ama bu taş dibe inecek olursa, kim çıkarabilir? der Nietzsche.
“Derin ve gerçek bir duygu olan yalnızlık, insanın doğasında olan bir histir ve herkes hayatı boyunca bu hissi en az bir kere yakından yaşar. Kendi varlığını kavrayan her insan, söz konusu yalnızlığın bilincine varır. Beraberinde dünyadan kopmayı getiren yalnızlık, bir yandan da yaşama bağlanmayı getirir. Toynbee’nin deyişiyle söylenecek olursa bu, kişinin önce içine kapanmasından, sonra da hayata yeniden katılmasından oluşan ikili hareketten başka bir şey değildir aslında. Buradan yola çıkarak tarih boyunca kendilerini sanat dünyasına veren önemli isimlerin de kendi içine kapanma ve yalnızlık süreci yaşadıkları söylenebilir. Bu da bir anlamda onları yaşama bağlayan esas noktadır.” Bu paragraftan yola çıkarsak bende uzun bir süre yalnızım. Ve zararını görmedim.
“Aynı zamanda bir melankoli hali olan yalnızlık, sadece insanların bir araya gelmesinin dışında gerçekleşen bir durum değildir. İnsanlarla iç içe yaşayıp da bu hisse kapılmak özellikle modern toplumun beraberinde getirdiği bir duygudur. Toplum tarafından anlaşılmama, sosyal hayata ayak uyduramama ve sahip olduğu hayattan memnuniyetsizlik, toplumsal yalnızlığa yol açan önemli sebeplerdendir. Modern hayatın ortaya çıkardığı ruh hali iki sonucu doğurabilir: Birincisi fizikî, ikincisi ise fikrî yalnızlık. Dolayısıyla fizikî yalnızlık veya fikrî yalnızlık çoğu zaman modern çağ insanının esir olduğu duygulardandır.”
Yalnızlık bir fenerse, Ben de içindeki mum,
Onu, billur bir kâse, Gibi doldurur nurum.
Dışardan bana neler, Getirir pervaneler!
Pırıltılar, nâğmeler, Renklerle eriyorum. (N.f.k)
Yalnızlığı bir fener olarak sembolize eden şair, yalnızlığı bir korku olmaktan çıkarır ve onu yolunun aydınlatıcısı olarak görür. Burada dikkat edilmesi gereken, günümüz insanının bu durumu iyi tetkik etmesi lazım. İletişim bozukluğu, günlük ilişkilerin yanlışlığı, sosyal medya ve benzeri araçların kalabalığın içinde bireyleri yalnızlığa sürüklemesi kaçınılmazdır. Kalabalıkta yapılan eylemler kısa ve geçicidir. Anlık heveslerin akıp gittiği, çekilen özel fotoğrafların, yemeklerin ve eğlencenin paylaşıldığı bir dönemde, bu yapılanlar belki de günümüz insanın yalnızlığına çare aramasıdır. Var olmayan sosyal medya kalabalığında görünmek istemesi hali de diyebiliriz. İnsanların yalnızlığını bu geçici durumlarla atlatması anlık bir duygudan ibarettir. Halbuki bu yalnızlığı fırsat bilmek bir nimettir. Yalnızlık, insanın iç âlemine yönelmesini tavsiye ediyorsa da, bunun farkına varan insan sayısı pek az gibi gözüküyor. Aksi takdirde, bunun farkına varmayanlar karanlık bir kuyuda yok olmaları kaçınılmazdır.
Ve ben yalnızlığı ararken
Kendimin yalnızlığa denk olduğunu gördüm (İstanbul Yolu)
Peki, yalnız olan sadece insan mı? Günümüzün basit dertlerini kendimize dağ etmenin hiçbir manası yok. Neden mi? Yalnız olan başka şeylerde var. Misal: Yalnız kalan vicdanlık, yalnız kalan insanlık gibi. Bazen bir ülke yalnız kalır, bazen bir şehir yalnız kalır, bazen de bir... Biz insanlığı, vicdanı geride bıraktık. Dünyayı avuçlarının içinde gören ve her bir ülkeyi, şehri, insanı yokluğa mahkûm edip yalnız bırakan, artık değerlerin bile kalmadığı, insanlığın yalnız kaldığı Filistin'de, Türkistan'da tek dertleri hayatta kalmak olan insanlar da yalnız kaldı.
Şimdi ise göz yaşları ile anılıyor, Kudüs, Türkistan
Hani nerede, Selahaddin, Kürşat, Alihan
Bekleniyor bir ses, bir nefes, Hu ’dur şüphesiz o ses
Bizler kalabalık olmayı başaramıyoruz. Yalnızlığı seçip farklı düşüncelerde, iddialarda bulunup farklı zeminlerde ülkemizi sahipsiz bırakıyoruz. Yalnız bırakmamak için vatanımızı, nasıl yalnız kalındığını öğrenmeliyiz.
“Kim bir kavmin karaltısını artırırsa onlardandır. Kim bir kavmin yaptığı işten râzı olursa, o işi yapanlarla ortak olur.” Malum, yılbaşı geliyor. Her yılbaşında seneler devredince, hatırıma bu Hadis-i Şerif gelir. Biz çok meraklıyız; bizi dünyada yokluğa, değerlerin alt üst edildiği, insanların yok olduğu bir süreçte, kendinden başka insanlığı yalnızlığın kör kuyusuna sürükleyen bir kavmin, topluluğun bayramlarını kutlamaya. Onların sevinçleri, açlığa terk edilen insanlığın, savaşta yok edilen çocukların çığlıklarıdır. Biz ise çam ağaçlarını süsleyelim. Hindilerimizi afiyetle yiyelim. Bekleyelim Noel babalarını, devam edelim. O karanlık yalnızlığa girdiğimizde aradığımız sakın onların yöntemleri olmasın. Çünkü gelecek kişi Zeynel Abidin Hazretleri gibi merhamet abidesi ve yardımsever olmayacaktır.
“Zeynel Abidin Hazretleri her sabah hazırladığı erzak çuvallarını sırtında taşıyarak erkenden fakirlerin kapısına götürür ve kimseye görünmeden geri dönerdi. Halk da bu çuvalları kimin bıraktığını bilmezdi. Sırtında gördüğünüz yaralar, işte o çuvalları taşımaktan ötürü oluşmuş yaralardır.”