Öğrenci olduğumuz vakitlerde, öğretmenlerimiz günlük yazalım diye bizi teşvik ederlerdi. Bunu hiç uygulayamadım çünkü bir eksiklik hissediyordum. Günlüklerimde "sabah kalktım, dişimi fırçaladım, yüzümü yıkadım" gibi kısıtlı cümleler yazmak istemediğim için günlük tutmak bana gereksiz gelirdi. Sanki yaşamım, sıradan eylemlerden ibaretmiş gibi... Oysa içimde daha fazlasını ifade etme isteği vardı.
Akan zaman içerisinde gelişen düşüncelerimiz, okuduklarımız bizi bu kısıtlılıktan çıkarıp ifadelerimizi daha güçlü, daha geniş bir çerçevede aktarmamızı sağladı. Ve bunun ardından yazmaya heveslendim.
Böylece belirli edebi türlerde yazmaya başladım. Zamana ve duruma göre şiir, deneme, gezi yazısı ve günlük yazmaya başladım. Bundan sonrası için ise başka hedeflerim var; mevcut türlerde yazmaya da devam ediyorum. Günlük dediğim, belli bir güne ait kayıtlar. Bu kayıtları günü gününe yazmak da o güne ait bir eylem. Bu kapsamda şöyle bir fikir aklıma tutundu: Bir günlüğü yazmak bile o günlüğe kayıt olacağından, bunu bir sonraki gün yapmak daha mantıklı olabilir.
Yazacağımız edebi tür 'günlük' değil, 'dünlük' olur artık. Ben de günlük yazmanın kısıtlı olacağını düşünüyorum. Ve bitmiş günün günlüğünü yazmak daha kapsamlı olacağından, buna 'dünlük' ismini verdim. Bu size biraz hatırayı da anımsatabilir.
Sevgili Dünlük; diye mi başlamalıyım artık, bilemem. Lakin bundan sonra buraya gün içerisindeki öğrenme serüvenimi, yaşadıklarımı, başımıza gelmiş ve gelecek olan olayları gününde değil de, o günün ardından yazacağım. Haber kanalı değiliz, anlık haber takibi yapamayız. Geçmişte oldu diye geçmiş olmayacak, önemli ve merak ettiren bilgilerle karşınıza çıkacağım. Nasıl mı?
Bazı yolculuklar merakla başlar... Merak bizi öğrenmeye teşvik eder. Ve öğrenmedeki haz, bizi türlü yolculuklara sevk eder. Kaç kez olduğunu hatırlamıyorum ama yine Harput'un kadim izlerini aramaya çıktım. Dün sabah vakitlerinde Seyyid Kasım Türbesi'ne gittim. “Elâzığ merkez, Hüseynik (Ulukent) Mahallesi, Seyyit Kasım Sokak'ta, eski mezarlığın alt tarafında bulunuyor. Eğimli olan arazinin düzeltilmesiyle inşa edilmiş olan türbe ilk olarak 1808 yılında yapılmış. 1523 tahrirlerinde ilk defa Seyyid Kasım Zaviyesi ve vakfiyesinden bahsediliyor.”(Evliyalar.net) Türbede bulunan yazıya göre, Peygamberimizin (sav) torunlarından olduğu belirtiliyor. Araştırmak lazım, mutlaka mübarek bir zat yatıyordur. Türbeye girdiğimde içimi bir huzur kapladı.
Ziyaretin ardından türbenin yukarısında bulunan eski mezarlığa uğradım. Dikkatimi çeken, mezar taşlarının düzensiz ve bakımsız olması değildi; bu zaten her yerde mevcut. Mezarlıkta hem Müslümanlara hem de Gayrimüslimlere ait mezar taşları bulunuyor. Bazı taşların yazıları okunurken, bazılarınınki okunamıyordu. Zamanın ve doğanın tahribatı, tarihin izlerini siliyordu sanki. Mezarlığın çevresine genel bir göz attıktan sonra, türbenin aşağısında bulunan bir yapının izlerine rastladım. Sonradan öğrendiğime göre burada bir kilise ve bir değirmen bulunuyormuş; ancak günümüze ulaşamamış.
Mahallede gezinirken Hüseynik'teki tarihi evlerin yıkıma yüz tutmuş olmasına rağmen, -fotoğrafta da göreceğiniz üzere- bu evler yörenin tarihini bize yansıtıyor. Bu evleri görmek bana, buranın Cumalıkızık Köyü potansiyeline ulaşabileceğini anımsattı. Ayrıca Hüseynik, kültürel ve tarihi dokusunu kaybetmeden Elazığ'ın 'tarihi mahallesi' adı altında bölgeye tanıtılabilir. Belki de bir restorasyon projesiyle bu evler eski ihtişamına kavuşturulabilir.
Sizin de bildiğiniz gibi "Hüseynik'ten çıktım şeher yoluna", Hüseynik'te yaşanan bir olayın türküye ilham olması... Peki bu türküyü kim yazdı? Bana sorulan bir soruyla, telgrafçı Akif Bey'in durumunu öğrenmek isteyenler "Hüseynik’ten Çıktım Şeher Yoluna: Harput Türküsünde Yaşanan Telgrafçı Âkif Efendi" makalesini okuyabilirler.
"Lütfü'nün türküde neden yer aldığı, türkünün hangi yıl yakıldığı ve yazarı olduğu söylenen Saçlızade Vehbi’nin Âkif veya Lütfü ile olan münasebeti de tespit edilememiştir. Türkünün bölgesel tarihte yer bulan hikayesinin sözel aktarımı sonucunda Âkif Efendi unutulmamış, bir yöre halkının sevgi ve hüznünün yansıması olarak Hüseynik türküsünün bugüne ulaşması neticesinde sıradan bir telgraf memuru sıra dışı bir üne kavuşmuş ve tarih sahnesinde kendisine bir yer bulmuştur."
Bu dünlük bu kadar. Harput'un gizemli sokaklarında kaybolmak, tarihin tozlu sayfalarını karıştırmak ve yeni keşiflere yelken açmak dileğiyle...