Bed­ret­tin Ke­leş­te­mur

Ali Akbaş

Bed­ret­tin Ke­leş­te­mur

Ahde vefa çok güzel bir şey…
Türk Dünyası Ortak Edebiyat Dergisi, “Kardeş Kalemler ’in 190. Sayısı…” Ali Akbaş’a 80. Yaşına armağan sayısı olarak çıkıyor.
Ali Akbaş’ı, mütevazı kimliği ile Elazığ’da, 1992 tarihinde Uluslararası Hazar Şiir Akşamlarında daha yakından tanıdık. Kibirden, dedikodudan tamamen uzak, ‘bilge bir tavrı…’ bizleri etkiledi diyebilirim.
Türk Dünyasına açılan, ‘edebi bir köprü…’ olarak nitelendireceğimiz, ‘Avrasya Yazarlar Birliği’ ve ‘Kardeş Kalemler Dergisinin’ kurucusu…
Kardeş Kalemler Dergisinin 190. Sayısında; Yakup Ömeroğlu, Bayram Bilge Toker, 
Namık Açıkgöz, Cemal Kurnaz, Orhan Kavuncu, Nuri Bostancı, Mustafa Kök, 
Aysun Demiren, Osman Çeviksoy, Selçuk Uysal, Ataman Kökbozan, 
İmdat Avşar, Osman Oktay, Şemsettin Kandemir, Yaşar Aydemir, 
Kamil Akarsu, Sema Tanrıverdi oğlu Ersöz” gibi edebiyatımızın her biri mümtaz şahsiyetlerinin yazılarını büyük bir zevkle okuyoruz.
Ali Akbaş, “Türk Şiirinin yaşayan önemli burçlarından…”
Şiirlerinde, ‘tabiatı konuşturuyor…’ Bizleri de, o sohbetin içerisine alıyorlar.
Ali Akbaş’ın Elazığ’da Uluslararası Hazar Şiir Akşamlarında okuduğu o mısralar;
“Murat gelir, Fırat olur
Fırat kişner kırat olur
Bağdat’a varır şad olur
Bu at bir Şehsuvar ister
Önünde taş duvar ister”
Fırat’a, gün gelecek, ‘gem vurulacaktı’ Keban’la, Karakaya’yla, Atatürk Barajıyla; Fırat, “derya olacaktı…” Işık olup akacaktı, Anadolu’ya! Fırat, ‘bozkırlara can veren bir aşk nehri’ 
Ali Akbaş, Hazar Gölü’nün kıyısında, şiirini okumak üzere kürsüye geldiğinde, gönlümde depreşen kıvılcımlar; “ak yüzlü, bilge sözlü, kartal bakışlı, civan duruşlu; aynı gövdenin baharında çiçek açmış, cümlesine meyve vermiş, dalları kanat gerecek bizlere…”
Ali Akbaş’ın, hayat hikâyesinde, ‘aynı bilgileri tekrarlamaktan ziyade…’ içimdeki fırtınaları paylaşmak istiyorum. Hz. Mevlana ne diyorlar, “Cancağızım bugün farklı şeyler konuşalım!”
Akbaş’ın, “Kuş Sofrası…” çocuk edebiyatına gereken ihtimamı gösteren bir eser oluyordu. 
Bizim de yıllarca abonesi olduğumuz; “Divan, Doğuş Edebiyat ve Kanat Dergilerini…” arkadaşlarıyla birlikte çıkaracaklardı. 
Ali Akbaş, kalemiyle yüreğini birleştiren bir şair, yazar, tefekkür insanı…
“Masal Çağı (Şiir), Kuş Sofrası (çocuklar için şiir), Gökte Ay Portakaldır (masal), Kız Evi Naz Evi (piyes) adlı eserleriyle; şunu ifade etmeliyim, ‘gönülleri titreten bir kalem ustasıdır’ 
“Avrasya Yazarlar Birliği…” ve 190 sayısına ulaşan, Avrasya Yazarlar Birliği’nin yayın organı, “Kardeş Kalemler Dergisi…” Türkiye’den, gönül coğrafyamıza, ‘edebi kapıları…’ açan biraz daha ileriye gidelim, “Türk Dünyasının Edebi Mahfilidir!”
Yakup Ömeroğlu, Ali Akbaş ve arkadaşları bir büyük sevda yolculuğunun içerisinde olduklarını söyleyebilirim. Bizler, ‘gönül alkışlarımızla…’ birlikteliğimizi ifade etmek isteriz.
Ali Akbaş, ‘bir muallimdir’
“Çeşitli liselerde, Gazi Eğitim Enstitüsünde, Ankara Meslek Yüksek Okulunda edebiyat öğretmenliği ve idarecilik yapacaklar. Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünde yüksek lisansının tamamladıktan sonra Türk dili okutmanlığı görevinden emekli olacaktır!”
Ali Akbaş’ın en fazla sevdiğim ve üzerinde de düşündüğüm şiiri, 
“Sirkeci’den tren gider,
Varım yoğum törem gider,
Tuna bizden utanır, biz Tuna’dan,
Yüzüne kapatır ellerini, 
Aldırma be Tuna’m,
Yiğit çıplak doğar anadan.

Sirkeci’den tren gider,
Vagon gider, derdim gider,
Gurbet elde bir başıma,
Varım, yoğum alır gider.”
İlk Almanya, gurbet yolculuğu; “27 Kasım 1961’de 55 kişilik bir Türk işçi kafilesiyle…” başlayacaktı!  
61 yılı geride bıraktığımız, “üç neslin içli, dramatik romanı…” mısralarda o kadar nezih bir şekilde ifadesini bulmuş ki…
Ali Akbaş’ın şu okuyacağımız şiiri, ‘yanık bir türkü…’ gibidir.
“Deryada yüzen Kıbrıs
Bağrı kan sızan Kıbrıs
Hangimizin derdi çok
Ben Kerkük ’em sen Kıbrıs”
Şunu ifade edeyim, “Çileye tebessüm eden bir milletiz!”
Kıbrıs’ın, tarihini okursanız, “bizim milli mücadele tarihimizin bir tezahürüdür”
Rahmetli Denktaş ve arkadaşları, ‘ilhamını Anadolu’dan alacaklardı…’
Ali Akbaş şairimizin, “Masal Çağı” her evde bulunması ve okunması gerekli olan bir eser.
“Şu mavi dumanlı koyda
Bir küçük köy uyukluyor
Şu gümüş hareli çayda
Bizim kışlar kilim yuyor

Dağlar ak saçlı bir dede
Doruklar pâre pâre kar
Tarlalar kırda seccade
Kekik kokulu tarlalar”
Şahsen bizim kültürümüz, ‘kırla şehri bütünleştirmiştir’
Köyümüz, evimiz, bağımız, bahçemiz ve örflerimiz hala yaşıyor.
Doğayla konuşmak, onunla hasbihal etmek, Ali Akbaş’ın harcı olsa gerek, diyorum!

Aral bir büyük deryaydı… Dünyanın 4. Büyük gölüydü!
Ruslar ne yaptılar? Aral’ı besleyen Seyhun ve Ceyhun nehirlerinin yataklarıyla oynadılar…
Ali Akbaş’ın, “Aral’a Ağıt” şiiri bizleri bir daha hislendirdi;
“Karada kalan kayıklar
Eski günleri sayıklar
İnci mercan saçan Aral 
Nerede o şakayıklar

Aral’ın suyu kan gibi
Yaralı bir ceylan gibi
Meğer göllerde ölürmüş
Kuğu gibi insan gibi”

Ali Akbaş, ‘idealisttir’ yürekli bir cengâver havasını hissedersiniz şiirlerinde;
“Kurt soyu bu, bir ölür, bin dirilir 
Ötüken’de kurultaylar kurulur 
Kızıldan, karadan hesap sorulur 
Gam yemeyin yastığımız silahtır 
Karanlık gecenin sonu sabahtır” 

“Kardeşçe akarmış Meriç’le Arda 
Donanman yüzermiş mavi sularda 
Sefere çıkarken her ilkbaharda 
Barbaros gelirmiş Tunus’tan, Fas’tan”

“Al sana hayallerim
Al sana resimlerim
Ufukları geniş olsun
Bir mutluluk çiz bana

Dicle gibi derin
Fırat gibi serin
Irmakları geniş olsun
Bir gelecek çiz bana”
 

Yazarın Diğer Yazıları