Bed­ret­tin Ke­leş­te­mur

Harput'tan Mezreye Baktık Dostlarla

Bed­ret­tin Ke­leş­te­mur

Elazığ’lıyım, azığı bol ilden
Sesim kâh Tuna’dan gelir kâh Nil’den
Fuzuli’nin, Nedim’in konuştuğu,
Her dem Asırlar seslenir bu dilden…

Fırat, dağları aşan bir atlıdır
Sır almış Bozatlı’dan Muratlıdır
Temiz, berrak yüreği Ferhatlıdır
“Gam kervanıdır yürür” bu ilden

Ağıttır Yemen, inler Çanakkale’m
Sarıkamış destan yazan bir Kalem
Ağlar mısın hey, boynu bükük lâlem
Onların sarayı kerpiçten kilden

Öfkeni yuttun, sükûtu yar ettin
Yüreğinle âleme nazar ettin
Özünü akla, aşka pazar ettin
Şimdi gözyaşı damlar bu sebilden

Ruhlar fısıldaşır, taşlar uyurdu
Bir iklime geçip hülyalar kurdu
Bedrilerin gönlü kıyama durdu
Vefalı dostlarla rüyayı yordu
Buruk sözler aktı, Gakkoşca dilden

SOYKIRIM İFTİRASI
Revan olduk tarihin o şehrine
Kara bulutlar kaplamış üstünü
Tanık olduk, asrın büyük zehrine
Malum zehir kusan yalan büstünü!

Soykırım, fitne, fesat iftirası
İkiyüzlü batının ihtirası
Zalimin eksik olmaz müfterisi
Arif anlar, zehir kusan kastını

SARSILSIN
Kürşat ol yiğidim, zalime ecel teri
Döksün de, mazlumun yüreğiyle sarsılsın!
Zulmünde yarışır, beterinde beteri
Dilerim, fitne yerle bir olsun sarsılsın
Yetiş imdadına, ilimde kalma geri
Cihadınla küfrün kaleleri sarsılsın
Bir akıl, bir yürekti ecdadın eseri
Esere kin besleyen nazarlar sarsılsın
Ey âlem, insanlığınla beri gel, beri
İnsanlığın dışında ne varsa sarsılsın!

DÜŞMESİN
“İşine, aşına, eşine yâr ol”
Vuslat şarkısı dilinden düşmesin
Yüreğinle ısıt, âleme bahar ol
Soğuk rüzgârlar dalına düşmesin
İlim, hikmet, marifette nehir ol
Gönül yatağı seraba düşmesin
Mutluluk veren ağaç, bahtiyar ol
Vatan toprağı haraba düşmesin

GÖÇER GİDER
Elâzığ, sabırla yol alan gemi,
Gemiyi terk edenler, kaçar gider
Beyin göçü, eyvah! Şehrin erdemi
Gönlünü gurbet İl’e, açar gider
Gurbet yolunda, ey gönül sende mi?
Gözyaşları sel olur, naçar gider
Sıla-i Rahmi unuttun he mi?
Bu çileyle ahire göçer gider

KILIÇ KALKAN OYUNU…
‘Kılıçtan incedir sırat,
Rüzgârdan hızlıdır kırat,
Bir ömrü emzirir, murat
Hayatı güzelden sor,
Güzele yor meydanı…

Savrulur yürek, sevda üstüne…
Hasret dağını döver, Ferhat’çasına…

Akıl peteğine, söz ile hamle yapılır
İpek çekilir, kozasından ilmek, ilmek…

Karanlık kınından sıyrılınca,
Sel olur ışığı, akar; yıldız, yıldız

Dil, emin olursa, huzur bulur beden!
Başına gelen belâ, sorma neden?

Kılıç kalkan, oyunudur, garip dünya!
Bitmez acıların, tükenmez sancıların,
İçli yarasıdır, içli yarası.

Kimi hücum edecek, kahreden hışmıyla…
Kimi boğuşacak, ömür sürecek hasmıyla!
Türkü yakacak; “N’olaydı yar diyecek”
Bin ah çekecek, Feryadına, yadına…

Kılıç Kalkan, dalgalar kâh yükselecek,
Kâh çekilecek, gözleri kan mı bürüyecek?
Kin mi? Toprağa tohum olup saçılacak!

Taşa, toprağa bakın, acılara gömülmüş derin iz
Sevgiyle tomur bağlamış, lale, sümbül, nergis!

Dağla der yaramı, gül, diken ile korunur!
Hangi derdi, hangisiyle saramı…
Dertsiz baş, gamsız sokak yok…
Çile yorganı büyüsün, kaplasın bütün dünyamı…

Yazarın Diğer Yazıları