Adnan Üstün

Ya Devam Edelim Veya Güzelce Bırakalım

Adnan Üstün

"Ey insanlar! Kadınların haklarını korumanızı ve bu hususta Allah’tan korkmanızı tavsiye ederim. Siz kadınları, Allah emaneti olarak aldınız. Onların iffet ve namuslarını Allah adına söz vererek helal edindiniz. Sizin kadınlar üzerinde haklarınız, kadınlarınızın da sizin üzerinizde hakları vardır…" Veda hutbesinde böyle sesleniyordu alemlere rahmet olarak gönderilen Peygamber Efendimiz. Fakat bu çağrıya kulak verilmediği için bugün dünyada; temelde insana, eşe, kadına, anaya yönelik birçok zulme şahit olmaktayız.

İstediğimiz kadar kınama mesajları yayınlayalım, istediğimiz kadar protesto edelim; eğitim yoluyla kalplerde bir vicdan inşa edilmedikçe, suça ve günaha giden yolların kapatılmadıkça; aile  yapısını zedeleyen programların-yayınların  engellendiği ve insana dokunmanın-cana kıymanın hak ettiği karşılığı bulacağı bir adalet sistemi kurulmadıkça, malesef   birçok şiddete, cinayete, zulme ve haksızlığa, yuvaların parçalanmasına daha şahitlik edeceğiz...

İnsan boşanmak için evlenmez. Hayalleri, umutları, beklentileri ve paylaşacakları vardır. Fakat işler yolunda gitmeyebilir. Umulanlar, bulunmayabilir. Tahammül gücümüz ve takatimiz de kalmayabilir. İnsan olmanın, eksik ve kusurlu olmanın tabii sonucudur bu. Eşler arasında "onlarla iyi geçinin" (Nisa Suresi 19. Ayet)  ilahi tavsiyesine- buyruğuna rağmen, bu güzel geçinme şu imtihan dünyasında şu veya bu sebeple mümkün olmayabilir. Arzu edilmese de boşa-n-ma (ayrılma) durumuna gelinebilir. Peygamber Efendimiz de hayatında, eşleriyle ayrılma-boşanma noktasına gelmiştir. Fakat, asla hiçbirine karşı zulüm ve haksızlık yapmamış, sözle dahi şiddete başvurmamıştır. 

Medine’de İslam toplumu ganimetlerden paylarına düşen ile yaşam standartlarını yükseltmiş, ancak Allah'ın peygamberinin evine bu durum yansımamıştı. Eşleri kendilerince haklı gerekçelere sığınarak Peygamberimizden zinet,  süslü elbiseler ve daha çok nafaka, yiyecek ve  geçimlik istemişlerdi. Peygamberimizin hayatı boyunca gözettiği temel ölçü, yanında  ve yönetimi altında bulunanların ekonomik açıdan en düşük olanının yaşadığı standardı aşmamaktı.

Eşlerinin,  meşru fakat Allah Rasulü'nün yanında hoş karşılanmayan  bu (refah düzeylerinin yükseltilmesi) talepleri ve  kendi aralarındaki çekişme yüzünden, Peygamberimiz bir ay kadar eşlerinden ayrı kaldı. Medine adeta çalkalandı… Münafıklar sevindi, mü’minler ise üzüldü. Efendimizin can dostları ve aynı zamanda kayınpederleri olan Hazreti Ebubekir ve Hazreti Ömer de çok üzüldüler, sarsıldılar. Çünkü O yüce Peygambere dostluğun ötesinde, akraba olmanın şerefinden mahrum kalmak istemiyorlardı.

"Ey Peygamber! Hanımlarına de ki: Eğer dünya hayatını ve onun süsünü istiyorsanız, gelin size nikah bedellerinizi vereyim ve sizi güzelce bırakayım-boşayayım. Yok eğer Allah’ı, Rasûlünü ve ahiret yurdunu istiyorsanız, bilin ki Allah içinizden iyilik yapanlara büyük bir mükâfat hazırlamıştır.” ayetleri bu sebeple indirildi. (Ahzâb suresi, 28 ve 29. ayetler )

İnen bu ayetler üzerine Peygamberimiz Hz. Aişe' den başlayarak, eşlerini özgür iradeleriyle başbaşa bırakarak, onlara sordu. Tercih onlarındı... Ya, mihirlerini yani nikah bedellerini alacak ve ayrılacaklardı ya da ayette buyurulduğu gibi; Allah’ın rızasını esas tutup, kanaat içerisinde yaşamaya, fakat Allah’ın Rasulü’ne eş olma gibi bir şerefi üzerlerinde taşımaya devam edeceklerdi. Hz. Aişe, "Ben Allah'ı, Rasulullah'ı, ve ahireti  isterim" dedi. Diğer hanımları da öyle söyleyerek, dünyayı ve dünyalığı değil, ahiret hayatını amaç ve gaye edindiklerini ifade ettiler. (Buhari ve Tirmizi'den Ahzab Suresi tefsiri)

Dikkat edilirse Kur'an ayetleri, ille de ayrılma-boşanma durumuna gelinmişse; nikah bedellerinin verilmesi ve güzel bir şekilde boşanılmasından bahsedilmektedir. Her ne kadar boşanma, haklı gerekçeler olmadıkça, arzu edilen, hoş karşılanan bir durum olmasa da evliliğin artık yürümez ve katlanılmaz olduğu hallerde başvurulacak meşru-helal bir yoldur.

Hiçkimse evli iken eşine zulmetme hakkına sahip olmadığı gibi, ayrıldıktan sonra da onu kendi mülküne ait bir eşya gibi görüp üzerinde hükmedemez, dilerse canına da kastetmeyi meşru göremez. Ayrıldıktan sonra çocukları göstermeme, kaçırma veya çocuğun nafakasını vermeme gibi zulüm ve haksızlık içeren fiillerle intikam almaya kalkışamaz. Bu çok büyük bir vebaldir... Üzerine o kadar hakkı geçmiş, zorluk ve kolaylığıyla birçok hatıra yaşanmış iken, bir çırpıda onları tamamen silip, insanlığını da unutup eşinin mihrini yani nikah bedelini ve kendi çocuklarının nafakasını dahi vermemek ne kadar günah ve çirkin bir iş ise, ayrıldığı eşine bir ömür nafaka ödemeye mahkum edilmek de bir o kadar haksızlıktır.

Fakat yapılan her çeşit yanlış ve haksızlıklara rağmen, kişiyi insanlıktan çıkaracak hiçbir iş ve fiil meşru görülemez. Çünkü inandığımız Allah, bizden adil olmamızı, güzel davranmamızı istiyor.  Peygamber Efendimiz de hayatıyla bize örneklik ediyor. Vicdan da hak ve adalet çizgisinde hareket etmeyi emrediyor, tabi bozulmadıysa...
Mutlu ve huzurlu yuvalar kurmak- devam ettirmek,  hayırlı nesiller yetiştirmek ümidiyle, eşlerimizi bize saliha, bizi de onlara salih kılmasını Rabbimizden niyaz ediyoruz...
 

Yazarın Diğer Yazıları