Adnan Üstün

Meydanı Kime Bıraktınız? Fıtrat - İnsan Tabiatı- Boşluk Kabul Etmez !

Adnan Üstün

Samimi anlamda "Sahih-doğru dini bilgiye ulaşma ve bunu yayma amacıyla yola çıkan" İlahiyat Fakültelerindeki Akademisyenlerimiz,  Diyanet İşleri Başkanlığımızın çalışanları, dine ve ilime hizmeti  gaye edinenler pasif ve sessiz kaldıkça; kimileri köşelerine, kabuklarına çekildikçe, neyime lazım milletin ne hali varsa görsün, kimseyle uğraşamam, rahatımı bozup da kanunların (mevzuatın) verdiği görevden başka yük almam-alamam, bırakın gövdemi, elimi dahi taşın altına koy-a-mam tarzında hareket ettikçe;  

Dinin sunumu ve meydan; Kur'anı doğru dürüst dahi okumaktan aciz, okusa da anlamayan, anlasa da yaşamak gibi bir derdi olmayan veya Peygamber Efendimizin örnekliğini inkar eden, dine dair konuları akademik tez ve makale malzemesi olarak gören, dini değerleri insanları sömürmek ve zenginleşmek için kullanan, dini konular üzerinden rant devşiren, özetle Allah’ın dinini sadece bir ekmek kapısı olarak gören din tüccarlarına  kalacaktır. 

 İlahiyat Fakültelerindeki  Akademisyenlerimiz; Profesörlerimiz, doçentlerimiz ve doktorlarımız nerededir? 

Bu milleti ve ümmeti ne zaman sahih dini bilgiyle buluşturacaksınız? Kanayan bir yaraya ne zaman merhem olacaksınız? Hayata dokunan bir İslam anlayışını ne zaman göstereceksiniz? Gençliğin içinde bulunduğu buhranın, deizme ve ateizme savrulan ümmetin evlatlarının sizi ilgilendiren bir yanı yok mu?  Biten komşulukların, zayıflayan akrabalıkların, kaybolan helal ve haram bilincinin, anlam ve amacından sapmış örtünmenin, görmezden gelinen kul-kamu hakkı anlayışının, kaybettiğimiz dürüstlüğün ve emanet bilincinin yeniden imarı ve inşası için ne zaman gayrete geleceğiz? 

Tezlerinizin bitmesini, doktora, doçentlik ve prof.luk unvanına sahip olmanızı mı  bekleyecek bu millet? 

Eğer bu soruya "evet  -az bir işimiz kaldı sonra görün- sular-seller gibi çağlayacağız"- diyorsanız bilin ki;  "dini tebliğ" ve örneklik davasında kazanmak istediğiniz o unvanlara  sahip olanların da bugün sesi çıkmıyor ve bu ümmete, onlardan "resmi görevleri dışında" bir fayda gelmiyor! 

Diyanet İşleri Başkanlığımızın kanunla, yönetmelikle bizzat kendilerine görev verilen personeli nerededir? 

Bu millet, bu ümmet resmi görevinizin dışında sizi meydanlarda, sokakta, çarşıda-pazarda, hayatın her alanında size yakışan ve sizden beklenen bir tavır-gayret içerisinde görmeyecek mi?  

Hayatın dışına mı attınız kendinizi? Ölülerin ardında -cenaze merasimlerinde- boy gösterdiğiniz kadar, cami ve kurslar haricinde, dirilerin içerisinde onlara yönelik görevinizi yaparken  bu ümmet  sizi  görmeyecek mi ? 

Bu milletin ölülerine okuduğunuz kadar, bu milletin-ümmetin dirilerine de Kur'anı  okumayacak, anlatmayacak mısınız? Onları daha hayattayken Allah'ın kitabıyla, mesajıyla buluşturmayacak mısınız? 

Bu milletin geçmişine okuduğunuz kadar; geleceğine, yarınına ve gençlerine caminin dışında da her alanda; futbol sahasında, bir gezi veya piknikte, ısmarladığınız bir yemeğin ardında çay içerken, Kur'anı okumayacak, ahlakı Kur’an olan Peygamberimizi anlatmayacak mısınız? 

Elem veren acıklı bir günün azabından kendinizi ve yaşadığınız toplumu  kurtarmak için bir ızdırabınız olmayacak mı? Her günü acı ve ızdıraba dönüşen şu ümmetin, sıkıntılarını hafifletmek için kıpırdamayacak mısınız? ! 

İçki ve kumarla yıkılan yuvaların tamiri, maneviyattan uzaklaşan gençliğin değerleriyle buluşması için samimi bir gayretiniz olmayacak mı veya bu gayretiniz artmayacak mı?!

Sahi, kitaplarda okuduğumuzu ve okuttuğumuzu, "ihtisas" uzmanlık alanımızı anlatmak-uygulamak, bu millete aktarmak için ne zaman harekete geçeceksiniz ? 
Milletin- ümmetin, madden ölümünü mü bekleyeceksiniz? 

Sizler vazifenizi ihmal ettikçe, görevinizi sadece bir memuriyet olarak gördükçe biliniz ki; Ömer r.a. devrindeki Fırat’ın yanında kaybolan koyunun hesabı sizden sorulmasa da, bu milletin bu zamanda kaybolan evladının hesabı sizden sorulacaktır. Kaybedilen ve yitirilen değerlerimizin hesabı sizden-bizden sorulacaktır. Çünkü Allah katında da, insanların yanında da buna mecbur ve “memursunuz”… 

Bu, ağır ama onurlu ve şerefli görev sizin omuzlarınıza yüklenmiştir! 

Sizler vazifenizi ihmal ederseniz, bu dini anlatmak;  Kur'anın ruhuna ve "en güzel örnek" Peygamber Efendimizin rehberliğine- yol göstericiliğine aykırı bir şekilde  din sunanların "insafına" kalacaktır. 

Sizler görevinizi ihmal ederseniz; İslam dinini ve dini görevleri "geçim kazancı" veya "ek gelir" olarak gören din bezirganları kendilerine alan bulacaktır! 

Sizler görevinizi ihmal ederseniz, mukadddes değerleri; zenginleşmenin, servetlerine servet katmanın aracı olarak bilen din tacirlerine gün doğacaktır. 

 Elinizi vicdanınıza koyun… Yatanlar, uyanın! Çalışanlar, gayretinizi arttırın! Uğraşanlar, samimiyeti ve ihlası yakalama-koruma derdinde olun! Bu millet  kendilerine uzanacak şefkatli bir el, şerefli bir himaye bekliyor! Bu serbestlik ortamında, bu kadar imkan ve rahatlıkta, Allah’ın kendisine yüklediği o şerefli sorumluluğu yerine getirmeyenler, veya resmi görevini yapmayanlar inandıkları değerlere ihanet etmiş olurlar… 

Emanete sahip çıkıp, vazifesinin şuurunda olanlara selam olsun, Allah bizlere de şuur nasib etsin, yar ve yardımcımız olsun…

Rabbimiz ! Bize merhamet et. Bizi ve şu ümmeti senden başkasının insafına bırakma! 

Dinine, kitabına hizmet yolunda aşkımızı, şevkimizi diri eyle... 

Dinini dünyasına satanların, ribatını –nöbetini- terkedip rahatına bakanların,  sorumluluğunu yerine getirmeyenlerin, dini değerleri istismar edenlerin halinden ve şerrinden bizleri, bu milleti ve ümmeti emin-güvende eyle!
 

Yazarın Diğer Yazıları