ELAZIĞ HUZURLU BİR ŞEHİR

Elazığ Cumhuriyet Başsavcısı Mustafa Bilgin Pişkin, Elazığ'da görev yaptığı yaklaşık 2 yıllık süreci değerlendirirken çok önemli açıklamalarda bulundu

ELAZIĞ HUZURLU BİR ŞEHİR
TAKİP ET Google News ile Takip Et

Elazığ Cumhuriyet Başsavcısı Mustafa Bilgin Pişkin, Elazığ’da görev yaptığı yaklaşık 2 yıllık süreci değerlendirirken çok önemli açıklamalarda bulundu.

Elazığ’da 2014-2015 sonu itibariyle hazırlık evrakında artış görülmediğini, şehrin normal bir olay sayısının olduğunu ve bunu koruduğunu belirten Elazığ Cumhuriyet Başsavcısı Pişkin, dosyaların büyük bir kısmının ufak tefek huzursuzluklardan oluştuğunu söyledi. Pişkin, Elazığlıların hak arama noktasında Adalet’e güvendiğini, insanların kendi adaletini sağlamaya meyletmemesinin sevindirici olduğunu kaydetti.

Pişkin, Elazığ Cezaevleri Yerleşkesi Kampüsü tamamlandığında 3 bin 600 hükümlünün Elazığ’da barındırılacağını, buna karşılık personel sayısının 3 kat artış göstereceğini ifade ederek, tüm bunların şehre ekonomik anlamda girdi sağlayacağını vurguladı.

Sivrice’de kurulması planlanan Kadın Açık Cezaevi konusuna da değinen Pişkin, olayın yanlış algılanması nedeniyle yöre halkının ikileme düştüğünü söyledi. Hükümlülerin, bulunduğu binanın haricindeki bahçenin dışına yani tel örgüyle çevrili alanın dışına çıkamayacaklarını, tek özgürlüklerinin bina ve bahçe içerisi olduğunun altını çizen Pişkin, vatandaşların bu konuda en küçük bir tereddüt yaşamaması gerektiğini söyledi.

 

 

***  Yaklaşık 2 yıldır Elazığ Cumhuriyet Başsavcılığı görevini başarıyla yürütüyorsunuz. Öncelikle Elazığ’da görev yapmak nasıl bir duygu?

 

Ben bu bölgenin yabancısı değilim. 2010-2012 yılları arasında Muş Cumhuriyet Başsavcısı olarak çalıştım ve 2 yıl kadar burada görev yaptım. Memleketim Osmaniye ve biz ailece karayolunu kullanarak Muş’a geçiyorduk. Elazığ, o yıllarda ve daha öncesinde de hep güzel ve güvenli bir şehir, insanlarının gerçekten cana yakın ve sıcakkanlı olarak aklımda kaldığı şehirlerden bir tanesi. Mesela biz o yıllarda Muş’a giderken sabah ailece yola çıkardık ve Malatya-Elazığ yolunda yemeğimizi yerdik, Elazığ’ın içinde alışverişimizi yapardık. Şehrin o günden beri bizde iyi bir izlenimi var. Aynı zamanda sağlık sorunları için veya ihtiyaçlar noktasında büyük bir şehre gitmemiz gerekirse yakın olması hasebiyle Elazığ’ı tercih ederdik. Elazığ’a atandıktan sonra Muş’la olan diyaloglarım devam ettiği için, oradaki insanların hala ihtiyaçları noktasında burayı tercih ettiklerini ve bu sırada da beni ziyaret ettiklerini görüyorum. Ben Elazığ’da görev yapmaktan büyük zevk alıyorum. Yanımda korumalar olmadan sade bir vatandaş olarak çarşıya çıkıp gezmeyi seviyorum. Sabah kalkıp Kapalı Çarşı’ya gidip orada günün ilk hengâmesini yaşamak, civarda bir lokantaya gidip paça çorbası içmek benim için bir zevk. İnsanlarla diyalog noktasında da rahat ettiğim bir şehir, bu anlamda hiç zorlanmıyorum. Karşınızdaki insanın size canı gönülden yaklaştığını hissedebiliyorsunuz. Derdinize derman olmak isteyen hatta sizin halinizi ve mecalinizi anlayıp, sorgulayan, “Buyur hemşerim, bir ihtiyacın mı var?” diye soran bir insan profili var. Aynı zamanda ben Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunuyum ve öğrencilik yıllarımda özel bir tercihim olmamasına rağmen arkadaş grubumun büyük bir bölümü Elazığlılardan oluşuyordu. Demek ki temelden insan fıtratı olarak anlaşabiliyorum. Sonra gelip bu şehirde görev yapıyorsunuz. Sevmemeniz ve zorluk yaşamanız mümkün değil. Memnuniyetimi bir de şu şekilde anlatmak istiyorum; 2014 yılında Elazığ’a atandım. 2014 yılının sonu, 2015 yılının başında hazırlık dosyası burada 20 bin civarındaydı. Sonra 2015’ten 2016’ya geçtik ve o yıl tamamen bana aitti. Bir baktık ki 2015 yılının sonunda yine 20 bin hazırlık dosyası var. Yani artış yok. Bu demektir ki şehirde normal ritüelde olaylar oluyor, kendi akustiğini, kendi huzurunu koruyabiliyor. Bundan dolayı ben bütün vatandaşlarımıza teşekkür ediyorum. Genel hatlarıyla Elazığ huzurlu bir şehir. Doğu-Güneydoğu konseptinde burayı havuz şehir olarak görüyorum. Bunun nedeni Tuncelili, Bingöllü, Muşlu burayı kullanıyor. Eşim, çocuklarım veya ben zaman zaman sağlık sorunları için hastaneye gittiğimizde Tıp Fakültesi Hastanesi yöneticileri de bunu ifade ediyor. Ancak ben bunun ekonomik, kültürel ve siyasi bir boyutunun olması gerektiğini de düşünüyorum. Bu benim konum değil ama bu şehir bu boyutu kullanmalı. Bu da bu şehri ne kadar sevdiğimin, benimle ilgili olmayan alanlarda bile kafa yorup mevzunun içine girdiğimin bir göstergesidir. Bana deseler ki ‘bu bölgede tercihinizi hangi şehirden yana kullanırsınız’ ben Elazığ’dan yana kullanırım.

 

*** Sayın Başsavcım dosya sayıları ile ilgili konu açılmışken Elazığ’da suç oranı bakımından en çok hangi suç işleniyor? Bunları geçmiş yıllara göre değerlendirir misiniz? Hangi suçlarda artış, hangi suçlarda azalma oldu?

 

2014 ve 2015 yıllarının sonunda artış kesinlikle yok. Elazığ Cumhuriyet Başsavcılığı’nda toplam dosya sayısı yıllık 20 bin civarında oluyor. Burada benimle beraber 23 arkadaşız. Meslektaşlar açısından burası çok iyi bir çalışma bölgesi. Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun 1000 dosya için 1 savcı görevlendirme düşüncesi vardır ve bu düşünce burada gerçekleşiyor. Geçmişe matuf çok büyük bir değerlendirme yapmayayım ama 2014-2015 sonu itibariyle baktığımızda hazırlık evrakında artış yok. Yani şehir, normal bir olay sayısı var ve bunu koruyor. Hatta bu yıl 500’e yakın dosya da azaldı. Gözlemlediğimiz unsur burada normal kişinin kişiyle ağız dalaşının, hakaretler, sokak kavgalarının adliyeye gelmesi. Bu tür ufak tefek huzursuzluklar fazla oluyor. Bize gelen toplam 20 bin evraktan bizim en fazla iddianameyle davaya çevirdiğimiz evrak sayısı yüzde 30’lara tekabül ediyor. 2 bin-2 bin 500 evrakı davaya çeviriyoruz. Geriye kalan 16-17 bine yakın dosya basit müessir fiiller, basit hakaretler, basit tehditler. Ancak bunun bir de iyi tarafı var. Vatandaş adalet noktasında en ufak sorununu bile gelip burada çözüyor. Yani hak aramayı zor kullanarak kendi kullanmıyor. Bu bizim için önemli. Bizim şehir için en çok endişe duyduğumuz kısım dikkat ederseniz Emniyet’le birlikte en çok yapılan operasyon torbacı operasyonu. Yani uyuşturucunun küçük boyutlu satıcıları. Elazığ bir dönemde asla kullanıcı sınıfının olduğu bir yer değil ama bu son dönemde biraz kullanım noktasında dikkat edilmesi gereken bir boyuta ulaşıyor. Neden? Torbacı giriyorsa bir yere demek ki satılıyor ve müşterisi var. Biz en çok bunun üzerine yoğunlaşıyoruz. Emniyetimiz ve Jandarmamız da bu konuya önem veriyor. Toplum algısında en çok yer alan terör suç grupları, komşu olduğumuz illere göre Elazığ için çok sorun teşkil eden bir grubu oluşturmuyor. Benim görev alanım genel hatlarıyla Elazığ il merkezi ve bağlı ilçeleri, Tunceli’nin Çemişgezek ve Bingöl’ün Yayladere ilçeleri. Çemişgezek ve Yayladere ilçeleri idari taksimatta bağlı bulundukları illere bağlı ancak adli taksimatta bize bağlı. Bu alan içerisinde baktığımız zaman terör noktasında bir Karakoçan bölgesinde bazen hareketlenme oluyor, Kovancılar’da trafik Tescil ve Denetleme İstasyonu’nun saldırıya uğraması söz konusu oldu. Arıcak-Alacakaya arasında kalan bölgede bazen hareketlenme oluyor. Ama çok şükür Sayın Valimizin ve buradaki güvenlik güçlerimizin çok hassas davranması sonucu büyük olayların önüne geçildi. Bundan dolayı Sayın Valimize ve bütün kolluk kuvvetlerimize bu konuda teşekkür ediyorum.

 

*** Elazığ’da bölgenin en büyük cezaevi inşaatı tamamlanmak üzere. Son durumu bir de sizden öğrenebilir miyiz?

 

Elazığ Cezaevleri Yerleşkesi Kampüsü diyoruz artık biz ona çünkü içerisinde birçok tipte cezaevi var ve büyük bir alana yerleşti. Şu anda bizim mevcudumuz 800 kişilik E tipi ve bir de Çocuk Islahevi denen aslında açık cezaevi olarak faaliyet veren 300 kişilik yerimiz var. Şu anda kapasitemiz, hükümlü grubumuz 1100 kişi. Bunu 450 kişilik çalışan grubuyla idare ediyoruz. Yerleşkemiz bittiğinde ise 1 Tane 1000 kişilik T Tipi, 2 tane 500’er kişilik yüksek güvenlikli F Tipi, 1 tane 250 kişilik R Tipi (Elazığ, bu bölgede Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’ne sahip tek merkez. Bu hastalığa duçar olmuş ve cezaevinde bulunan hükümlü grupları tedavilerini görmek için buraya gelecek artık), açık cezaevimiz kampüsün içerisine taşınacak ve 600 kişilik kapasiteye yükseltilecek. Bu rakamları topladığımızda, 800 kişilik E Tipi ile birlikte 3 bin 650 hükümlü grubu bizim tarafımızdan Elazığ’da barındırılacak. Buna karşılık 1100 kişiyi 450 çalışanla idare ediyorsak 3 bin 560 kişiyi 3 katı bir memurla idare etmemiz söz konusu olacak. Yani buraya 1250’ye yakın memur girişi olacak.

 

*** Cezaevi tamamlanınca Elazığ’a ekonomik anlamda katkısı neler olur?

 

3 bin 650 kişinin bütün gıda ihtiyaçları ihale yoluyla buradan temin edilecek. Mevcut kadronun üzerine eklenecek olan 1200 memurun konaklama ihtiyacı olacak. Bu kişilerin bu şehre maaşsal olarak girişleri var. 3 bin 600 hükümlünün ziyaretçisi olacak. Bunların hepsi Elazığ’ın hükümlüsü değil. Diyarbakır, Bingöl, Muş, Malatya ve Türkiye’nin birçok ilinden bir çok hükümlü grubu buraya gelecek. Bunların yoğun şekilde ziyaretçisi olacak. Ulaşım hatları, konaklama, restoran ve kafeteryaların kullanılması gibi birçok gruba da girdi sağlanacak. Ama cezaevi açılması bir devlet için hiçbir zaman gurur kaynağı değildir ve hiçbir cezaevi için açılış yapılmaz. Burada birçok üretim faaliyetleri de düşünüyoruz. Elazığ vişnesi dediğimiz mermeri taşı işledik ve Türkiye’deki cezaevleri ürünlerinin satış noktalarında taleplere yetişemiyoruz. Yine kampüs içerisinde düşündüğümüz birkaç ürün grubu da var. Bize meyve suyu üretimi için bir segment sundular. Aynı zamanda Elazığ için yüz akı ürünlerden bir tanesi olan Şavak Peyniri de üretimini düşündüğümüz ürünlerden bir tanesi.

 

*** Bu sorum da yine cezaeviyle ilgili olacak. Sivrice’ye kurulması planlanan yarı açık cezaevi Elazığ’ın gündemindeydi. Eski Azot Fabrikası’nın yerinde yarı açık cezaevi inşaatına başlanacaktı. Ancak yöre insanları bu konuda görüş ayrılığı yaşıyor. Bununla ilgili son durum nedir?

 

 

Şehrin siyasal, sosyal, ekonomik, ticari, turizm gibi alanlarında söz sahibi olduğumu düşünmüyorum. Bu alanlarla ilgili yorum yapmak ilgililere aittir. Ancak şunu belirtmekte fayda var. Kadın açık cezaevi olayı yanlış algılanıyor. Ben bunu bir örnekle açıklamak istiyorum. Biliyorsunuz Kredi ve Yurtlar Kurumu’nun kız öğrenci yurtları var. Bu yurtlar bir bahçenin içerisinde kurulmuş bir binadır. Bizim kadın açık cezaevi de Azot Fabrikası’ndan bize tahsis edilen alan içerisinde kurulacak bahçe ve binalardan ibaret olacak. Ama o bahçenin etrafı kesinlikle en az askeri bölge güvenliği boyutunda olacak. Öyle herkesin kolaylıkla girip çıkabildiği bir alan olmayacak. Oradaki hükümlünün ziyaretçisi kapıdan gelecek. Kapıda da infaz koruma memurlarımız, jandarma görevlilerimiz var. Aynı zamanda hükümlüler, bulunduğu binanın haricindeki bahçenin dışına yani tel örgüyle çevrili alanın dışına da çıkamayacaklar. Orada uygun görülecek üretim faaliyetinde bulunacaklar. Örnek verecek olursak orada çanak-çömlek üretimi yapılabilir. Yada o bölgenin süt ürünlerini toplayıp Şavak Peyniri’nin bir bölümünü orada üretebiliriz. Orada Emniyet Genel Müdürlüğü’ne ait olan ve aktif olmayan bir tesis var. Buranın kullanımı için gerekli zeminin hazırlanması noktasında yardımcı olabiliriz. O bayanların sokakta, kentte, şehrin içerisinde gezen bir grup olarak düşünülmemesi gerekiyor. Onlar o bahçenin, o tel örgülerin içerisinde olacaklar. Tek özgürlükleri bina ve bahçe içerisi olacak. Sivrice ölçekli bir yere 400 kişilik kadın açık cezaevi kurulduğunda en az 200’e yakın personel istihdamı demektir. Bunun da o bölge için ekonomik olarak bir artısı olacağını düşünüyorum. Vatandaşımızın en küçük bir tereddüt yaşamasını istemem. Ben Bandırma’da görev yaparken, 150 bin kişilik bir şehirde 3 bin kişilik cezaevi kurulunca ‘eyvah’ dediler. Bandırma hem turizm, hem ticaret, hem sanayi bölgesi. ‘Bandırma hükümlülerin eline geçiyor’ dediler. Alakası yok. Onlar bir tarafta duruyorlar ve kendi alanlarında yaşıyorlar. Toplumun içerisinde olan bir grup değiller ki. Açık cezaevi de olsa alanı sınırlı.

 

*** Sizce Elazığ Adliyesi’nin sorunları nelerdir? Hakim ve savcı sayınız yeterli mi? Yeni bir binada hizmet vermenize rağmen sıkıntı yaşanıyor mu? Lojman ve bina eksikliğiniz var mı?

 

Ben bu soru için çok teşekkür ediyorum. Bizi soruyorsunuz çünkü. Bu konu genelde atlanır. Konuşmamın başında da belirttiğim gibi Elazığ genelde bizim meslek açısından çok keyifli bir yer. 2010 yılında yeni adliye saraylarından bir tanesini kazanmış ve hizmet veriliyor. Aynı zamanda 48 adet yeni lojman kazanılmış. Elazığ’ın büyüme hızı, nüfus artışı değerlendirildiğine bu binanın 20-30 yıl hiçbir sıkıntı olmadan hizmet verebileceğini düşünüyorum. Oda sayısı, büyüklüğü, çalışma odalarının sayısı, oda konforu gibi birçok noktada biz binamızdan memnunuz. İzolasyonda biraz sıkıntımız var ancak bu sıkıntıyı biz kendimiz gideriyoruz. Lojman konusunda da hem büyüklük, hem kalite noktasında iyi bir lojmana sahip olduğumuzu düşünüyorum. 182 metrekare büyüklüğünde lojmanlarımız var ve bu neredeyse Türkiye standartlarının bile üzerinde. Burada arkadaşlarımız için de faaliyetlerimiz var. Meslektaşlarımızın rahat etmesi, rahat eden meslektaşlarımızın da iyi ve kaliteli hizmet vermesi noktasında düşüncelerimiz var. Arka bahçe 7 dönümlük bir alan. Ben geldiğimde orası metruk bir haldeydi. O bahçeyi baştan aşağı tımar ediyoruz. 380-400 metrekare kapalı bir kafeterya yapıyoruz. Bunun finansmanı sağlandı ve çalışmalara başladık. Yine kafeteryanın üst tarafında araba yıkama istasyonu yapıyoruz. Buralar vatandaşlara da açık olacak. İnsanlar geldiğinde kafeteryada oturacak, çocuğunu oyun sahasına bırakacak ve aynı zamanda arkadaki istasyonda arabasını da yıkatabilecek. Böyle bir kompleks yapıyoruz. Bu yüzde 60-70 oranında tamamlandı. Burayı en geç Ramazan Bayramı sonrasında hizmete sunmayı planlıyoruz. Lojmanımızda da 100 kişilik ses sistemiyle, oturma gruplarıyla, barbeküsüyle hizmet veren bir sosyal tesis yaptık. Aynı zamanda arkadaşlarımızın birlikte oturup coşkuyla maç izledikleri lokalimiz de icraate geçti. Lojmanımız kömürlüydü, doğalgaza geçişini yaptık. Mantolama ve boya çalışmalarını yaptırdık. Geldiğimizden beri 2 yıl oldu. Kendimce yapılması gerektiğini düşündüğüm birçok şeyi tamamlama fırsatı buldum. Bu konuda da Bakanlık düzeyinde ve Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nda bulunan Elazığlı bürokratlardan ve gerçek ev sahiplerinden hep destek gördük. Bunun için ben kendilerine bir kez daha teşekkür ediyorum. Elazığ, yargıda çok güçlü bir camia. İki kurul üyemiz, Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürümüz buralı ve Elazığlı olduklarını her alanda bize htiriyorlar. Ramazan Bayramı’nın ikinci veya üçüncü günü, Kurban Bayramı’nın üçüncü günü kahvaltılarda o kalabalığı karşımda görünce ayrı bir keyif alıyorum. 400 kişilik bir camiadan en az 200 kişiyle kahvaltıda bir araya geliyorsunuz. Bu da buradaki yargının gücün görme adına önemli bir organizasyon oluyor. Hakim ve savcı sayısı noktasında da şu anda benimle birlikte bir başsavcı vekili ve 22 savcımızla sayımız 23. Hakim sayısı ve mahkemeler noktasında yeterli özelliğe ve niteliğe sahip bir kadroyla çalıştığımızı söyleyebilirim. Bununla ilgili bir sıkıntımız yok.

 

*** Sayın Başsavcım görevde olduğunuz süre içerisinde birçok başarılı çalışmaya imza attınız. ‘Yapılması gerektiğini düşündüğüm birçok şeyi tamamlama fırsatı buldum’ dediniz. Henüz gerçekleştiremediğiniz projeleriniz var mı?

 

 

Görev ayrımımızı yaparsak bir başsavcı gittiği görev yerinde ana arterde 3 dala ayrılır. Birincisi adliye, ikincisi lojman meseleleri, üçüncüsü cezaevi. Başsavcılık ritüelinde bu vardır. Adliyenin içerisinde huzurlu bir ortam yaratılması gerekir. elazığadalet.gov.tr adresinin takip edilmesini özellikle istiyorum. Bütün etkinliklerimiz bu sitede yer alıyor. Biz özel günlerimizi hep birlikte kutluyoruz. Bir meslektaşımızın yakını vefat ettiğinde sosyal tesisimizde toplanıyoruz ve dualarla o kişiyi anıyoruz. Bu etkinlikleri devamlı ayakta tutmak gibi bir misyonum var. Benim kendim anlatmamam lazım. Bir laf vardır, ‘Yiğidin iyisini el, kötüsünü kendi övermiş.’ Bu yüzden çalışmalarımızı sizler yorumlayın. Buraya geldiğimde yapmayı düşündüğüm şeyleri sayabilirim. Lojmanı ilk gördüğümde dışı çok kötüydü ve bu yapılmalı dedim. Doğalgaza geçilmeli, lokal yapılmalı, salon yapılmalı dedim ve bunları yaptık. Adliye Sarayı’nda da en çok istediğim şeylerden birisi işyurtları satış noktasının kurulmasıydı. Bunu da binamızın girişinde açtık. Doğu ve Güneydoğu ayağında işyurtları fuarını gerçekleştirmek istedik ve Rabbim bunu da bize nasip etti. Bu konuda da Genel Müdürlüğümüze bir kez daha teşekkür ediyorum. Hatta bu fuarın ikincisini de yapmaya niyetliyiz. Denetimli Serbestlik yine düşüncelerimden bir tanesiydi. Denetimli Serbestlik ruhuna uygun bir bina elde etmemiz gerekiyordu. Bu binayı da tahsis ettik. Adliye binamızın yukarısında çok güzel bir terasımız var. Elazığ’ı seyredebileceğiniz, çok güzel manzaraya sahip bir teras. Bu terasta da ileriye yönelik aklımda kalanlardan biri. Bir de cezaevini açmak ve oradaki sistemi kurgulamak istiyorum. Bunu Bandırma’da yaptım. Oradaki kampüsü işletime geçirmek istiyorum. Bizden 3 bin 500 kişilik cezaevine cami yapılması talebi oldu. Bunun için dernek kurduk ve 1000 kişilik kapalı alana sahip bir de cami yaptık. Bu tamamen vatandaşla Adliyeciler arasındaki dayanışmanın sonucu. Elazığlı vatandaşların, Elazığ’ın ileri gelenlerinin sahip çıkmasıyla elde edilen bir cami olacak. Bu caminin adını Şehitler Camii olarak düşünüyoruz. Yakın zamanda vatan uğruna, millet uğruna, dini mübin uğruna şehit olmuş Elazığlı şehitlerimizin anısını yaşatmaya yönelik düşündüğümüz bir ritüel var. Elazığ vişnesi mermeri üzerine isimlerinin yazıldığı bir konsept düşünüyoruz. Henüz bitiremediğimiz haydigererimiz bunlar.

 

*** Sayın Başsavcım konuşmalarınızda kısaca değindiniz ama Adliye dışında özellikle cezaevinde sosyal faaliyetlere önem verdiğinizi biliyoruz. Şu an Adliye binası içinde mahkumlar tarafından yapılan ürünlerin sergilendiği bir satış noktası var. Bu tür faaliyetler devam edecek mi?

 

Bu faaliyetlerin kesinlikle artması gerekiyor. Elazığ’ın adını ve şanını dışarıda daha fazla duyurmalıyız. Bunlardan bir tanesi satış noktasıydı ama burada gıda grubunu satamıyoruz. Gıda grubunu da satabileceğimiz büyüklükte bir alan istiyoruz. Burada vatandaşa Edirne2nin cezaevinde üretilen pirinci, dondurduğu kavurmayı, İzmir’den tulum veya kaşar peyniri satabileceğimiz bir noktaya getirmek istiyorum. Bizim bir yargılama yönümüz bir de idari misyonumuz var. Bu idari görevin Bakanlık yüzü olarak burada en iyi şekilde, Adliye’nin sadece soğuk bir yüzünün olmadığını vatandaşa tanıtmak, göstermek yönünde niyetim var. Bununla ilgili olarak her gün kafa yoruyoruz, beyin fırtınası yapıyoruz. Bu çalışmalarımız yaptıkça göreceksiniz.

 

*** İzin verirseniz özel hayatınızla ilgili de birkaç soru somak istiyorum. Ailenizle birlikte Elazığ’da yaşıyorsunuz. Gerçi Elazığ’ı ne kadar sevdiğinizi, memnuniyetinizi ifade ettiniz ama aileniz de Elazığ’da yaşamaktan mutlu mu? Sosyal aktiviteler açısından Elazığ’ı nasıl buluyorsunuz? Kısaca Elazığ’ı değerlendirir misiniz?

 

Benim eşim burada Cumhuriyet Orta Okulu’nda müdür yardımcısı olarak görev yapıyor. 3 tane de kızım var. Kızlarımdan biri Mehmet Koloğlu Anadolu Lisesi mezunu ve üniversite sınavlarına hazırlanıyor. Diğer kızım özel bir okulda lise öğrenimi görüyor. Bir diğer kızım da Yunus Emre İlköğretim’de henüz 4. sınıf öğrencisi. Ben sosyal hayat noktasında şuna bakıyorum. Benim bir kendi hayatım var bir de eşimin, çocuklarımın mutlu olup olmamasına bakıyorum. Burada eliniz geniş. Aslında görülmeyen güzellikler var. Belki burada yaşayanlar için sıkıcı gelebilir ama gelen misafirleriniz için sıkıcı değil. Benim misafirim buraya geldiğinde üç-dört konsepti bir anda kullanıyorum. Bir gün Harput’a götürüyorum, bir gün arka taraftan Buzluk’tan Pertek’i seyrettiriyorum. Harput merkezinde öğle yemeği yemişsem arka tarafta bir tesiste Pertek’i seyrederek çay içiyorum. Bu gelen misafirlerime büyük keyif veriyor. Bir gün Keban’a götürüyorum. Orada birçok kişinin bilmediği çok güzel bir piknik alanı var. İsterseniz orada bir mangal yapın, olmadı sosyal tesislerden istifade edin ya da balık lokantalarında yemek yiyin. Buraya bayılıyorlar, Çırçır’a, Keban’ın o büyük gövdesine, gölüne bayılıyorlar. Sivrice’ye gidebilirsiniz. Orada Öğretmenevi yaptılar ve çok güzel bir tesis oldu. Orada bir yemek yiyin veya yol üstünde güvenilir, beğendiğiniz bir yerde yemek yiyin. Bu şekilde misafirinizle 3 gününüzü geçirmiş oldunuz. Bu, burada yaşayanlar için sıradan hale gelebilir. Zaten burada yaşayanlarda bunları bu kadar sıklıkta yapamaz. Bunu söyleme nedenim mutlu olmak için elinizde yeterli kaynak var. Ben alışveriş ve kapalı yer diyaloğunu çok sevmiyorum. Afyon’da görev yaptığımda, ‘Afyon ne demek?’ diyordum, ‘Özdilek Kavşağı’ diyorlardı. Yani orada Özdilek veya kapalı alanlarda alışveriş akla geliyordu. Ama Afyon’da Mevlevi dergahlarının en büyüklerinden bir tanesi bulunuyor. Afyon Kalesi, tarihi evler bulunuyor. Bu bizim nelerden mutlu olabildiğimizle alakalı. Ben burada mutlu olabileceğim arterleri kendimce bulabildiğimi düşünüyorum. Elazığ, Doğu ve Güneydoğu’da hem güvenli şehir noktasında hem de birikimleri noktasında gerçekten bir turizm kenti. Ama bu konu yeterince işlenmiyor. Belki bu benim konum dışında ama Harput’un, Keban’ın, Sivrice Hazar Gölü’nün çok daha farklı değerlendirilebileceğini düşünüyorum. İnşdigerah bunlar da olur. Belki yaşanan bu sıkıntılı süreç buna biraz blok koyuyor. Yoksa her şeyin iyi gittiği bir dönemde burası da payını alırdı. Ama er ya da geç burası hakkettiğini alacak bir temel yapıya sahip bir şehir. Özel otel grupları dikkat ederseniz arttı. Demek ki talep var. Bir de tur şirketlerinin gezi grupları içerisine Elazığ’ı dahil edebilirsek çok iyi olur. Batman Hasankeyf’e gidiyorlar. Burada daha büyük imkanlar var.

 

*** Hayaliniz savcı olmak mıydı? Yeniden mesleğinizi seçme şansınız olsa savcı mı olurdunuz?

 

Bizim dönemimizde hakimlik ve savcılığın stajı beraber yapılıyordu. Yani kişinin ancak elini torbaya attığında belli oluyordu. Ben net ifade ediyorum elimi torbaya attığımda hakimlik çıkar diye titriyordum. Çünkü bu mesleği severek yapıyorum. Dünyaya bir daha gelsem yine savcı olmak istiyorum. Kendimin neye yakın olduğunu biliyordum. Sosyal, idareciliği seven, aynı zamanda vatandaşla olan sorunlar noktasında da yardımcı olmayı isteyen bir fıtrata sahip olduğumu düşünüyorum. Buna yakın birkaç meslek grubu var. Bunlardan bir tanesi hukukçuluk. Başarılı olduğum ders gruplarına baktığım zaman da bunun bana yakın olduğunu gördüm ve seçtim. Gerçekten severek yapıyorum.

 

*** Peki mesleğinizin zorlukları nelerdir?

 

Bir kere sabırlı olmanız ve iyi bir dinleyici olmanız gerekiyor. Bir de hemen ilk duyduğunuz cümlelerle, sözcüklerle, ifadelerle hareket etmemeniz gerekiyor. Her iki tarafı da, her iki bakış açısını da, suçluyu da, mağduru da iyi şekilde tahlil etmeniz gerekiyor. Bunun tek yolu insan unsurunu sevmek, insana sabır göstermek, çözümleyici kişi olmaktan geçiyor. Bu da insan unsurunun olduğu yerde gerek sağlık sektörü olsun gerekse bizim sektörümüz olsun biraz daha sabırlı, biraz daha insan sevgisinin yüksek olması gerekiyor.

 

*** Ülkemizde özel üniversitelerin sayısının her geçen gün artması ve beraberinde hukuk fakültelerinin sayısının da artış göstermesi mesleğin saygınlığını etkiledi mi? Bu sayının artması eğitim kalitesini sizce artırdı mı, düşürdü mü?

 

Hukuk fakültesi açılması çok kolay olan bir fakülte. Bir derslik, iki öğretmen, üç kitap bitti, bu kadar. Bu çok kolay olduğu için de hem özeli hem de devlet üniversiteleri bunun için müthiş teveccühte bulunuyorlar. Benim mezun olduğum 1991 yılında 6 tane hukuk fakültesi vardı. Aradan geçen 26 yılda şu an ülkede bulunan hukuk fakültesi sayısı 80. Bunun içerisine özel üniversiteler de katıldığında, ticari amacın üst seviyede hedef olarak tutulduğu üniversiteleri de düşündüğümüzde biraz niteliğin düştüğünü görebiliyoruz. Biz bunu kendi iç konuşmalarımızda da ifade ediyoruz. Öğrenci grubunun belli başarıdaki öğrencilerin içerisinden seçilmesi gerekir. Şu anda ilk 150 bine girenler arasından alıyorlar. Bunun 100 binlere çekilebileceğini düşünüyorum. Biraz daha daraltılmalı ve bu mesleğe daha başarılı insanlar gelmeli. Bizim zamanımızda simgesel üniversitelerdi bunlar. Tabi şunu da yabana atmamak lazım. 90’lı yılların Türkiyesi 50 milyon nüfusa sahipti. Şu anda 80 milyon nüfusa sahip bir Türkiye var. İlişkilerin boyutları değişti, hukuki şekiller, hukuki olaylar değişti. Bunu da karşılayacak bir sayının olması gerekiyordu. Bu ikisinin çok orantılı gitmesi gerektiğini düşünüyorum. Ama şu anda bu orantı biraz fakülte sayısının fazlalığı noktasında negatif. Biraz da başarılı öğrenci grubu ve nitelikli öğretim görevlisi grubu da önemli. Bugün bir öğrenci özel üniversite seçecekse derslere hangi hocaların girdiğini sorması gerekiyor. O üniversitenin eğilimleri önemli. Teknik eğitimler mi, fen bilimleri mi, tıp mı yoksa sosyal bilimler mi. Neye yatırım yaptığını, neye kendini kurguladığını özel üniversiteler için sorgulayıp ona göre tercih edilmesi gerektiğini düşünüyorum.

 

*** Son olarak Elazığlılara vermek istediğiniz bir mesaj var mı?

 

Adliye sadece soğuk yüzü olan, yargılama sanatının ifa edildiği bir mekan değil. Adliye aslında birçok sorunun çözüldüğü bir mekan. Bir dua var. Allah bir hakime bir de hekime muhtaç etmesin ama Allah yokluklarını da vermesin. Biz ihtiyaç anında buradayız ve bizim kapımız herkese açık. Yargı bizim toplumumuzda peygamber koltuğu olarak görülen bir makam. Biz buna layık olmaya ve bu inançla hizmet etmeye çalışıyoruz. Bnun tüm Elazığlılar tarafından bilinmesini istiyorum. Bizim bir tek amacımız var. Türkiye Cumhuriyeti Devleti bünyesinde 3 temel erkten biri olan yargı erkini burada en iyi şekilde temsil etmek ve onlara en iyi şekilde hizmet etmek.