Bed­ret­tin Ke­leş­te­mur

Şehir ve Kimlik!

Bed­ret­tin Ke­leş­te­mur

Bir şehrin silueti nedir?
Mimarisidir, efendim…
Ve o mimariye şehrin kimliğinin yansımasıdır!
Günümüzde, ‘sosyal kirlenmeyi’ mimaride de görüyoruz…
Yazık değil mi?
Harput’tan, 1834 tarihinden itibaren taşındık…
Bakınız, ‘mevcudu’ yani tarihi mimariyi koruyarak değil;
Eskiye ait ne varsa, ‘yıkarak’ geldik!
Bir evin, bir mekânın, bir sokağın, bir mahallenin vesaire…
‘Tarihi Kimliğini…’ düşünmedik!
‘Ecdat Hatıralarını…’ korumadık!
Süratle yıktık…
Peki! Camisi, Mescidi, türbesi, Hamamı, Çeşmesi, 
Bedesteni, Çarşısı, Okulları, Evleri ile oluşan o mimari kültürü…
‘Mezre’ ye ve sonrasında o mimari dokuyu geliştirerek, 
Elazığ’a, ne kadar nakşedebildik!
1927’de, 34 bin olan Elazığ Şehir Merkez Nüfusu,
2013 yılında, 350 bin olmuştur…
Şehir Merkezi, ‘on kat…’ büyümüştür!
Bir ağaç düşününüz,
‘Budanarak…’ büyür!
***    
Hemen burada, “Beş Şehir” den bahsetmek isterim…
Ahmet Hamdi Tanpınar’ın, o kadim eserinden…
Ankara, Erzurum, Konya, Bursa, İstanbul…
Bu eserde asıl tema, ‘eski ile yeniyi’ buluşturmadır!
Mimaride, bu milletin zevk ve estetiği, incelik ve sadeliği,
Esere yansıyan ‘uhrevi derinliği’ vardır!
Sizler, ‘ecdada saygıyı…’ eserde veya mekânda nasıl gösterirsiniz!
Ona ait sembolleri koruyarak…
Dünden bugünlere nasıl geldik?
‘Eskileri yıkarak…’ geldik!
Bunun anlamı nedir?
Tarihi hafızayı silerek,
Hatıraları birer birer yok ederek geldik bugünlere!
Şimdi soruyorlar sizlerden,
Nesiller arasındaki, ‘uçurum…’ niye!
Kendi neslimize sormak isterim?
1960’ların, 1970’lerin yaşadığınız;
‘Mahalle…’ ‘Sokak…’ ‘Komşu…’ ‘Arkadaş…’ 
Ve ‘Mekân…’ kültüründen günümüze neler kaldı!
O mekânları, ‘yıkarak…’ 
O değerleri, ‘yok ederek…’ bugünlere geldik!
Ve günümüzde de, ‘aynı anlayış…’ devam ediyor!
***            
Yazımıza, ‘şehrin silueti’ ile başladık!
Bir türkümüz vardır,
“Kömürhan Köprüsü, Harput’a bakar”
 Kömürhan’dan itibaren, Elazığ’ın esintisini almaya başlarsınız…
O esinti, çil çil kubbelerle, zarif ve narin minarelerle…
O esinti, su sesleri arasında şakıyan bülbüllerle…
O esinti, Yeşilin muhteşem örtüsü içerisinde sizlere yol veren, geniş bulvarlarla…
O esinti,  ‘edebi’ ve ‘vuslatı’ birlikte yaşanılır hale getiren mekânlarla…
O esinti, sizlere ‘dün ile bugünü birleştiren’ ruhi bir derinlikle karşılar…
Derseniz, “ne kadar güzel olurdu” değil mi?
O garabet eseri, ‘kat üzerine kat’ yükselen ‘beton yığınları…’
Şehri sadece, ‘kalabalıklaştırdı…’
Birbirini tanımayan ışıksız gözler…
Gönülsüz ve sevdasız bakışlar…
Selamsız ve kelamsız adımlar…
Arzusuz, hedefsiz, rağbetsiz günler!
Şehir, Mekân ve İnsan birbiriyle o kadar iç içeki!
Birbirini o kadar etkiliyor ki!
Belki biraz abartıyorum!
İnşallah, tamamen ‘yanılıyorum…’
***        
Bugünden sonra neler yapılabilir?
Şehrin aydını, daha fazla konuşmalı!
Bu şehir, kendi geleceği ile ilgili daha fazla
İstişare Ortamına Sahip Olmalı…
“Aklın ve Vicdanın Sesi” daha gür çıkmalı!
Bu şehrin önceliğinde, ‘gönül…’ diyoruz!
Bu şehrin önceliğinde, ‘basiret…’ diyoruz!
Kur’an ne buyuruyor,
“Bu dünyada gözü kör ve basireti kapalı olanların,
Öte dünyada da gözleri kör ve basiretleri kapalı olacaktır” buyuruyor!
Bu şehirde, ‘Sevda Yüklü…’
Bu şehirde, ‘Hamiyet Yüklü…’
Bu şehirde, ‘Vefa ve Fedakârlık yüklü…’
Bu şehirde,  ‘Aşk ve Gönül yüklü…’
Gemileri yakarsanız!
Kupkuru ve Köhne bir dünyadan başka ne kalır elinizde…
Harput’u, Harput yapan nedir?
O ulu mekânlardır…
O ulu makamlardır…
‘Alp…’  ve ‘Eren…’ ırmaklarının birbirine karıştığı,
Tarihin yegâne mümbit coğrafyası!
 O coğrafyanın bizlere ikram ettiği, 
O ihtişamlı zenginlik, manevi sıcaklık ile ne kadar beslenebiliyoruz!
Benim şahsi kaygım ve endişem budur efendim!
    
 

Yazarın Diğer Yazıları