Heceler, boğazda düğümlenir
Düğümler çözülür, toprağın mahşerinde
Kızıl çığlıklar çökerken,
Yerlerin inlemesi!
Deprem, küçük kıyamet!
Dehşetini yaşar, derinden derine…
Gözler dalar, ufuklar gerilir
İnsan çakılı kalır, olduğu yerde
“Ne oluyor” suali bile,
İçten içe dualı.
AHMET TEVFİK OZAN’A
On beş Ocak’ta tufanlar esecek!
Kasırgalar ruhumu okşayacak
Ozan’ım, ölüm yolunu kesecek!
Gözyaşının buz tuttuğu bir günde
Yürekler yandı, gül dalından koptu!
Buzluk Bağlarında çığlıklar koptu
Harput mahzun rüzgârı hüzün kokar
Ardıç Ağacı yaprağını döker
ÖLÜM
Ölüm, sevdiğin dalından koparır
Bilirim mahşere yolculuk başlar
Bu ne his, dünyalarımı aparır
Yerinden oynarmış olanca taşlar
Köyüm, şu asırlık ihtiyar konak
Ak yüzlerin hani, ruhundan kopmuş!
Cansız bir beden gibi taş duvarlar
Hasırlı seccade alnından öpmüş!
KİM ÖLDÜ?
Kim öldü, falanca öldü deriz
Sürgünde vadesi doldu deriz!
Hasatını toplar, gider âdem
Kâinat bize fani yoldu deriz
Fani âlemden bâki âleme göç
Bir nehir gibi deryalara göç
Dualarla, âminlerle iste;
Yarab! Kalbe sükûn, kalbe huzur…
NİYET ET
Niyet et, yürekten iste, bakalım!
Sular nasıl mecrasını bulursa,
Bizde kendi yolumuza bakalım
Akıl, irade bir vücut bulursa,
Değirmen nasıl dönermiş bakalım
Bir gün gelir yürek, şuur olursa,
Kahramanlar br saf olur, bakalım!
Yüreklerde cihan kokar bakalım
BAYRAĞA
Yüreğimin harıyla tutuşur rengin
Cihanda yoktur başka bir ahengin
Enginde dalgalan başım hür olsun
Şafak söker, şahadet kızıllığında
Toprağa dokunsun rengin, ahengin
ANADOLU
Odunu aşk, Ocağı gönül
Seyri mekânı Anadolu
Göçle dağlanmış, Hicapla bağlanmış,
Nefesinde Anadolu
Doğu ve batı, cihana köprü
Üzerinde Anadolu
Yesevi dergâhında, Kökü...
Sana bina olur, gövdesi...
Âlemi beslersin Anadolu
Acılar sende, Sevgi
Yaralar sende, Mekân
Şefkat fışkırır Anadolu
İnledi mi gök, dinlemede
Çöktü mü yer, inlemede
Bir başkasın Anadolu
Güneşin doğuşuyla, doğrulur.
Yıkılan ufuklara, ümit olur
Fetihler beklersin Anadolu!
SOMURTAN BİR ASIRDAYIZ…
Bin ahı, tebessümle ağırlar
Latife sitemi, vakarla karşılar,
Nazarlar! Kâh Hüseyni makamı,
Kâh Uşşak; dem dem içirir, sızıları!
Tenkide, merhaba derdik…
Nükteye, el bağlardık!
Sohbetinde, ‘Mizah’ vardı,
Mektubunda, ‘Gönül alıcı’ sözler!
Özledik, özümüz kokan sanatı!
Nefi’nin, yoz tavrı boğan, ‘sitemkârını’
Havasın ve Avamın, yürek dili,
‘Hacivat ve Karagözü’
Gülerek, ‘yoğurt çalardık göle’
Tefekkür eder, soluklardık âlemi!
Somurtan, bir asırdayız!
Kasılan, yüzlerdeyiz!
Buz tutan kaldırımlarda, adımlarımız!
‘Mizahı’ bıraktık!
Ne zarf, ne mazruf, ne arzuhalimiz kaldı!
Yüzler donuk, kelimeler sönük,
İfadeler, buz tutan kalıplarda,
Yürek yakıcı sözlere, üşüyoruz!
Nesirlere, nesillere ruh veren tevazu…
Özledim, şecaatte, terazide yavuzu…