Hedef İkinci Bir İsrail Devleti Kurmak !

Tamer ÖREN - Prof. Dr. Mehmet ÇEVİK, Mesut BARZANİ'nin Amerika ve bölgede yıllarca hüküm sürmüş İngilizlerin izni olmadan tek başına sözde referandum  kararı alamayacağını söyleyerek ' Görünürde sadece İsrail'in desteklediği bu referandumda oluşan ortak kanaatte  hedef  ikinci bir İsrail devleti kurmak' dedi.

 Hedef İkinci Bir İsrail Devleti Kurmak !
TAKİP ET Google News ile Takip Et

Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi Başkanı  Mesud BARZANİ’nin sözde bağımsızlık için referandumdan vazgeçmemesi ve geçtiğimiz Pazartesi günü Türkiye ve birçok devletin tanımadığı referandumun yapılmasının yankıları sürüyor. Fırat Üniversitesi İnsani ve Sosyal Bilimler Fakültesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. Mehmet ÇEVİK  sözde referandum, Lozan’dan günümüze uzanan Musul sorunu ve Kerkük hakkında gazetemize önemli açıklamalarda bulundu. 

Hocam,  bölgenin yakın tarihinden kısaca bahseder misiniz, bu sürece nasıl gelindi ?

Amerika'nın 1991 yılındaki ilk körfez savaşı müdahalesinden sonra Kuzey Irak'ta uçuşa yasak bir bölge oluşturuldu. Bu uçuşa yasak bölgeyi korumak için de çekiç güç oluşturuldu. Bu Çekiç Güç’te Türkiye'de konuşlandırıldı ve Kuzey Irak bölgesine ve buradaki bölgesel yönetime merkezi Irak yönetiminin bir takım eylemlerinden korumak için bunu yaptılar. Bundan da cesaret alan buradaki peşmergeler ciddi aşırılıklarda da bulundular. Bu ciddi aşırılıklar içerisinde Kerkük'te, Telafer’de, Musul’da da bir takım olaylar yaşandı. Kısmi olarak Musul'da Kerkük'te ve bazı küçük şehirlerde Türkmenlere ait nüfus kayıtları tapu kayıtları yok edilmeye çalışıldı. Muazzam bir şımarıklıkla Amerika'nın şemsiyesi altında rahat davranmaya başladılar. Aslında büyük devletlerin hesapları 3- 5 yıllık dönem içerisinde ortaya çıkmaz elbette körfez müdahalesinden önce Irak’ın nasıl şekilleneceği peşmergelerin durumunun ne olacağı kesinlikle önceden hesaplanmış şeylerdi bu rahatlık zaten bundan dolayı sağlandı.

Neden Kerkük ?

 2003 yılında Amerika Irak'ı 2. kez işgal etti. Amerika'nın Irak’ı işgalinden sonra yine aynı şımarıklıkla bölgesel yönetime bağlı peşmergeler Özellikle Irak'ın orta ve kuzey kesimindeki Türklerin yoğun olduğu bölgeleri hedef aldı ve Kerkük'te ciddi olaylar yaşandı Kerkük'te nüfus ve tapu daireleri ateşe verilmeye başlandı nüfus ve tapu kayıtları yok edilmeye çalışıldı sadece Kerkük'te değil bir çok yerde de yaşandı. Kerkük’ün  her gün daha çok gündeme gelmesinin temel nedeni şu: En büyük Türk nüfusu Kerkük’dedir. Kerkük,  Malazgirt’ten çok çok önce Tuğrul Bey tarafından ele geçirilmiştir. O zamandan beri Türk nüfusu hatta Kanuni zamanında yapılan nüfus sayımında biliyoruz ki nüfusun %90'ı Türklerden oluşmaktaydı sadece şehirde değil çevresindeki köyü ve ilçelerin çoğunun da Türkler oluşturmaktaydı. Peşmergenin Amerikalıların kendilerine sağladığı rahatlıktan faydalanarak nüfus ve tapu kayıtlarını yok etmeye çalışması elbette ki geleceğe yönelik bir adımdı.

Hedef Kerkük’ün Petrolleri                   

Açıkça görülüyor ki IBKY kendi sınırlarını genişletme derdindedir. Kerkük'ün bir diğer önemi ise Irak petrol rezervlerinin % % 50’ye yakını kendi bünyesinde barındırmasıdır. Ayrıca Dünya petrol üretiminin %4'ü de bu topraklardan çıkmaktadır. Bunlar çok büyük rakamlar dolayısıyla tabii bu zenginliklerin ne olacağı kimin tarafından kullanılacağı sorusu çıkıyor ortaya bu sorunun cevabı da bu ülkeyi kimler kabusa sürükledi ise kimler belirsizliği sürüklediyse hesaplarını da onlar yapmış vaziyette.  IŞİD Musul'u ele geçirdikten sonra biz IŞİD’le mücadele edeceğiz bahanesiyle Irak hükümeti yetersiz kalınca yani düşünün bir günde Musul'u boşalttılar.  Musul işgal edilir edilmez peşmerge de Kerkük'e girdi aynı şekilde hem Irak a hem de uluslararası camiaya verdikleri mesajda IŞİD ile mücadele edeceklerini söylediler Ve ilk etapta 20 bin  Peşmergeyi Kerkük'te yığdılar. O günden sonra da oradaki Türkmenleri yıldırmaya başladılar tabi hedef şu: oranın doğal zenginliklerini sömürmek.

Amerika’nın bölgedeki rolü nedir ?              

Amerika şu ana kadar Libya'da Yemen'de Mısır'da, da Irak'ta gerçekleştirildiği ve son olarak  Suriye'de yaptıkları ortada. Bunları dama taşı gibi düşünecek olursak sırada düşmesi gereken ülke Türkiye olarak gözüküyor. Bölgedeki bu kaotik ortam içerisinde Türkiye her vesileyle dahil edilmeye çalışılıyor. Amerika, daha doğrusu emperyalizm kaostan beslenir.                       

İşgalden sonra Irak'ta kendi başına karar alabilen bir devlet mekanizması oluşturulamadı bunu IŞİD’e karşı yapılan müdahalede hepimiz şu anda canlı bir şekilde yaşıyoruz, görüyoruz. İşte bu kaotik ortamdan faydalanarak IBK yönetimi hayalini gerçekleştirmesi İçin uygun zaman olduğuna karar verdi. Irak’ın güçsüzlüğünden normal bir devlet mekanizmasının işlemesinden istifade ederek onu aradan çıkarabileceğini yani defakto oluşturabileceğini düşünerek harekete geçtiler. Herkesin gözlemlediği şey şu:  Avrupa Birliği ’de dahil dünyanın hemen hemen bütün ülkeleri bunun uygunsuz olduğunu tek taraflı bir referandumun olamayacağını söyleyip duruyorlar tek taraflı olmaz da çift taraflı olabilir mi diyelim ki Bağdat hükümeti dese ki “evet siz referandum yapabilirsinizbunun sonuçlarını konuşalım” bu olabilir mi ?

    Barzani’nin güvendiği bir takım şeyler var !

Bölgede sürekli olarak parçalanmışlıklar ne zaman biteceği belli olmayan  belki de yüzyıllar sürecek çatışmaları başlattı zaten Irak'ın işgalinden sonra düşünülen ve herkesin ortak bir kanaat sahibi olduğu bir konu vardı: Irak üçe bölünecek; Kürt bölgesi, Sunni bölgesi ve güneyde de Şii bölgesi onun ilk adımını bu referandumla gerçekleştirmeye çalıştılar. Tabi Barzani de bunu çok iyi biliyor ki ben yaptım oldu modeli işlemez fakat; onunda  güvendiği bir takım şeyler var. Öyle ciddi yaptırımlar içerisinde olup bunu sağlayan kimse yok şurası da muhakkak, bunu az çok siyasetle ve tarihle uğraşanlar bilirler , Barzani'nin böyle bir hareketi Amerika'dan izin almadan yapması ve  İngilizlerin de aynı şekilde iznini almadan yapması mümkün değil ! İngiltere 1932 yılında manda iradesini bıraktıktan sonra elini hiçbir zaman bu bölgeden çekmemiştir. Her zaman burada varlığı söz konusu dur İngiltere'nin de oluruna almadan böyle bir adım atma şansı yoktur ve bir tek görünürde İsrail destekliyor tabi dünyadaki genel kanaat böyle bir oluşum meydana gelirse bunun ikinci İsrail olacağı yönündedir ki buda doğrudur. Yarın Irak’ın diğer bölgelerinde  hadi Şii’ler böyle bir organizasyona girişirlerse  ne olacak ? Suniler böyle bir organizasyona girişilerse ne olacak ? Geçen yüzyıllarda Sunni ve Şii’ler arasındaki sürtüşmeyi bırakıp  normal Irak yönetimi altında yaşamayı kabul etmiş iki toplum olarak gösteriyordu. Fakat; bugün görüyoruz ki ateş saçılıyor bölgede. Şiiler sunnileri; sunniler şiileri katlediyor. 1 milyon kişi ölmüş 2 milyon kişi ölmüş hiçbir emperyalist gücün umurunda değildir. Önemli olan buradaki kaotik ortamın devam etmesi ve büyük devletlerin bundan beslenmesidir. Irak’ta meydana getirilmeye çalışılan defakto da bunun bir ürünüdür. 

Musul’un tarihsel sürecine kısaca değinir misiniz, Irak Sınırımız nasıl belirlendi ?

Birinci Dünya Savaşında İngilizler Irak’ı işgal ettiler ve Musul şehrine kadar işgal altına aldılar.  Savaşın sonunda imzalanan Mondros Ateş Antlaşmasına imzalandı. Ve antlaşmanın maddelerinde biri de  İtilaf devletleri  o güvenliklerini tehlikeye düşürecek bir durum olursa Osmanlı topraklarında diledikleri herhangi bir stratejik mevkii işgal edebileceklerdi. Buna bağlı olarak İngilizler Osmanlı yönetiminden Musul’u boşaltmasını istediler. Bunun üzerine Osmanlı hükümetinin talimatıyla Musul’da bulunan Ali İhsan Paşa  ordusunu Musul’dan Nusaybin’e çekti. Böylece Hakkari bölgesine kadar İngilizler Kuzey Irak bölgesini işgal ettiler.  Milli mücadeleden sonra Lozan’da Türk tarafı “bizim sınırlarımız Mondros Antlaşmasının yapıldığı günkü sınırlardır. Mütarekeye kadar olan kısmı kaybettik kabul ediyoruz fakat; mütarekeden sonra yapılan işgaller hukuksuzdur” tezini savundu.  İngilizlerde Mondros’un vermiş olduğu haklarla işgal yaptıklarını dolayısıyla hukuksuz bir şey yapmadıklarını savundular. Uzun ve tartışmalardan sonra ikili problemleri ana antlaşmadan ayırma konusunda anlaşıldı. Dolayısıyla Lozan Antlaşmasında  Musul konusu yoktur.  Taraflar daha sonra kendi aralarında yapılan görüşmelerde antlaşma sağlayamayınca Milletler Cemiyeti’nin öncülüğünde bir araya geldi ve İngilizlerin baskısıyla Milletler Cemiyeti son derece tarafkir bir karar alarak sınırda Brüksel hattı verilen bir hat belirledi. O hat bugünkü Irak sınırını oluşturmaktadır. 

Şeyh Said ve Nesuri İsyanı Musul’a Askeri Müdahaleyi Önledi

Türk tarafı müzakere yoluyla bu sorunu çözemeyeceğini anlayınca  askeri yollarla yapmak istedi. Fakat o sırada  Şeyh Sait isyanı patlak verdi.  Hakkari’de Nesuri isyanı patlak verdi. Türkiye  o zamanlar askeri ve ekonomik bakımdan durumu çok kötüydü. Bir de bunun üzerine uluslararası baskılar eklenince o günün şartlarında Türkiye iç sorunlarına dönmek zorunda kaldı. Bunun üzerine 1926 Ankara antlaşması  Türkiye, İngiltere ve İngiltere’nin mandası altında bulunan Irak hükümeti arasında yapılarak bugünkü sınırlar kabul edildi. 1932 yılında İngilizler Irak’taki manda himayesini bıraktıktan sonra Irak hükümeti ile Türkiye Ankara Antlaşmasındaki bazı maddeleri yenilediler. Daha sonra 1946 yılında Irak ile yine Dostluk ve İyi komşuluk Antlaşması imzalandı. O antlaşma ile günümüz sınırları teyit edildi. Tarihi olarak kısaca böyle

Barzani, Türkiye’nin  Muhatabı Değil !

Geçtiğimiz günlerde  Mesud BARZANİ “Bağdat hükümeti bizimle diyaloğa geçin diyorlar ama referandumdan sonra iki komşu olarak diyaloğa geçeceğiz” Yani biz sınırlarımızı tayin edeceğiz, bağımsız olacağız böylelikle iki sınır komşusu olarak diyaloğa geçeceğiz anlamında bir cümle kullandı. Maksat bu bölgede sınırların değişmesidir.  Peki Türkiye geçmişte yapılan antlaşmalarda yapılan bir hakka sahip midir ? Evet sahiptir fakat; o hak sınırlar değişirse Türkiye ya da Irak müdahale eder diye bir madde yok.  Eğer sınırlar değişirse  Türkiye’nin Irak ile sınırı kalmayacak dolayısıyla Türkiye’nin bu konudaki muhatabı Bağdat hükümetidir. Bu antlaşmanın hükümlerinin yerine getirilmesinde onlar yükümlü ve sorumludur. Bu yüzden antlaşmanın devam etmesi talebini Bağdat hükümetinden talep etmelidir. Barzani Türkiye’nin muhatabı değildir. 

Bağdat İsterse Türkiye Müdahale Edebilir 

Bağdat hükümetinin yaptığımız Ankara Antlaşmasına göre mevcut sınırlarımız risk altındadır müdahale edin diye çağrıda bulunabilir. Türkiye istiyorsa böyle bir askeri müdahalede bulunabilir. Artık bir garantörlük mü oluşturulur, ya da farklı bir yapı mı oluşturulur ya da Türkmenlerin yaşam hakları garantiye mi alınır onlar sonra yapılacak işlerdir.  Ama; Bunun  Türkiye’ye maliyeti ne olursa olsun Türkiye sınırında böyle bir bölüşüm ve  kaotik duruma izin vermesi beklenemez.

Musul ve Kerkük’te Bir Hakkımız Yok

Sosyal medya da herkes bir yorum yapıyor. Bir çok şey ortalıkta dolaşıyor. Ankara Antlaşmasına göre Türkiye’nin Musul ya da Kerkük üzerinde herhangi bir hakkı yoktur. Türkiye’nin tarihi misyonun yüklemiş olduğu bir takım görevleri mutlaka var. Türkiye bir çadır devleti değil. Bu görevi de şu; orada yaşayan Türkmenlerin hakkını korumak için her türlü diplomatik, maddi yardımları yapar birtakım girişimlerde bulunur. Esasında Türkiye’nin Kuzey Irak’ta yaşayan Kürtlerinde hakkını koruma kollama hakkı var. Büyük bir tarihi geçmişi var. Ortak kültürel değerleri var. Türkiye’nin bölgede yaşayan Kürtlerle bir sorunu yok. Sadece sorun  büyük devletlerin kendi emelleri doğrultusunda oradaki insanları kullanmaları. Hiç kimse sınırında ateş istemez.

Ciddi Yaptırımlar  Barzani Yönetiminin birkaç ayda sonu olur ?

Türkiye ve birçok ülke bu referandumun yok hükmünde olduğunu söyledi. Bu referandumu tanımayacaklardır. Hiç kimsenin tanımaması oradaki defaktoyu değiştirmez.  Türkiye bir takım mali kayıpları göze alarak çok ciddi ambargolar uygulamalı. Ciddi bir ambargo oradaki Bölgesel yönetimi kökten değiştirecektir. Zaten İran ve Bağdat hava, kara bütün sınırları kapattığını ilan etti. Böyle olunca oradaki Barzani yönetimi son bulacaktır. Belki orada İnşallah daha aklı selim düşünecek bir takım insanlar orada yer alacaktır. Belki Bağdat’ta  o özerkliğin sınırları da yeniden görüşülecektir. Bölgesel yönetime verilen haklarda yeniden tartışılacaktır. Bağdat yönetimi ne kadar dirayetlidir onu bir kenara bırakıp Bağdat yönetimiyle ortak adımlar atılması elbette en mantıklısıdır. Antlaşmalar şimdiki adıyla Birleşmiş Milletler tarafından yapılmıştı. Dolayısıyla Türkiye BM nezdinde bunun hukuksuzluğunu teyit ettirici diplomatik girişimlerini başlatmalı. Yarın bir gün Türkiye bir müdahale etmek zorunda kalırsa BM’nin taraf olduğu bir hukuki zemine dayanarak müdahalede bulunmalı. Meclisten tezkere geçti istediği zaman müdahalede bulunabilir ama; hissi davranıp da bir müdahalede bulunmayacaktır. BM nezdinde yapılan girişimlerle bu sınır bölgesinde oluşacak yeni çatışma ve çekişmelerin meydana getireceği tehlikelerin böylelikle önüne geçebilecektir. Eğer önüne geçilmezse tarihin içinde yaşıyoruz ve görüyoruz.  Bu bölgedeki kan ve barut kokuları biraz daha fazlalaşacaktır. Hiçbir şekilde bu bölgede yaşayan Nesurilerin, Yezidilerin,Türkmenlerin,  Arapların ne de Kürtlerin hayrına olmayacaktır. Bunu da herkesi bilmesi gerekir.

Barzani’nin amacı ne  ?

Bir mevcut kaotik ortamdan beslenmek ikincisi ise Barzani’nin  başkanlık sorunun var. Başkanlık süresi geçmiş bir seçim yasası yapması gerekiyor. Muhalif unsurlar son derece güçlü; bölgesel yönetim için yapılacak bir seçimde Barzani’nin seçilemeyeceğini herkes biliyor. Bu nedenle kendi başkanlığını biraz daha uzatmak için yapılmış bir hamle

Türkiye müdahale ederse Amerika’nın tavrı ne olur ?

Amerika’ya danışılmadan böyle bir şeye girilmesi açıkçası pek akla yatmıyor. ABD’nin tavrı mevcut durumun sürdürülmesinden yana olacaktır. ABD’nin Irak merkezi hükümeti üzerinde hala etkisi devam ediyor. Onların harekete geçmesini önleyecektir. Meydana gelecek  Uluslar arası yaptırımları desteklemeyeceklerdir ve bu da yaptırımları zayıflatacaktır. Pek kamuoyuna  yansımasa da Türkiye ile olan ekonomik alışverişlerinde Türkiye’yi zor durumda bırakacak ilgisini etkisini zayıflatacak bir çok yol kendince  bulacaktır. Bunu önümüzdeki zaman gösterecektir.

Rusya’nın tavrı ne olur ? Tarafsız mı kalır ilgilendirmez mi ?

Elbette ilgilendirir. Çünkü; başından beri Suriye krizinde Suriye’nin toprak bütünlüğünden yana tavır koyuyor. Kuzey Irak’ta böyle bir oluşumun oluşması bir çarpan etkisi yaratıp 5-10 yıllık bir süre içerisinde Suriye’de ayrılmış, bölünmüş bölgeler oluşturacaktır. Dolayısıyla Rusya bunu istemiyor istemez.