İlhami BULUT

Bayramınız Mübarek Olsun 

İlhami BULUT

Birbirimize tahammülün arttığı, bulunduğumuz yerin fani dünya olduğunu unutmadan, Mevlana, Yunus ve Nasrettin Hoca’ların torunları olduğumuzu her görenin rahatça hatırlayacağı. 
Bu kalbimizin kontağını bayram sabahı erken erken güler yüzle açan kim acaba.  
Ki sevgi kodu bir anda yükselerek gözlerden taşacak düzeye geliyor.  Mutlu bayramlar; maddi ve manevi bol beslenmeler. Şifalı lokmalar, 
Dilsiz şeytan da olmadan; erdemli bayramlar dileğimle. Mektup isimli şiirimle sizleri selamlıyorum. 
Teşekkürlerimle... 
MEKTUP 
Eksiklikten çok uzak, bir çağırıcı sesi
Her kalbin hamalına bir bedel biçecek
Kanatlara yük olmuş kelebeğin gövdesi
Bu uçuş bedelini alevle ödeyecek 
Can kanını kaynatıp toprak nida bulunca
Kimliği elindeydi Adem yetim doğunca 
Taksitle ölüm alır alnımdaki kırışık
Vaktin seher cephesi sıvazlarken alnımı
Geri dönüp gidiyor bir kelep yeşil ışık

Kalbin diline çevir, bu şiir mealini
Anneye muhtaç, üryan bir bebeğin elini
Usulca tutar gibi, resmin altına, ya da
Sıcak bir selam gibi her gün berkit sevgini 
Senin elinde yok mu, taşan suyun imkânı
Lale boyun bükerek bu toprağı deşiyor
Bir yara kımıldatır, diri tutar insanı
Yüzümün arkasında bir hüzün dolaşıyor 
Gürültüyle yığılır ayrı geçen günlerim
Camda ay kırıkları, mezarıyım annemin 
Yalnız kalınca yalnız bir uzuv arıyorum
Bir limanda bitmeli giden bu gemi derdi
Mendili küpeştede üzgünce sallıyorum 
Aynaya dökülen naz uzaktan güler bana
Daralan yalnızlıkta bir ağıt söyler bana
Uzakta gülüş olur, bu günkü ağlayışlar
Kül içinde bir filiz, gül olarak döner bana 
Her bakış sunuşunda yeni alıcı oldum
Üstüme çok yakışır yeni duran bu hayat
Soygundan çıkmış gibi dörtnala gidiyorum
Duanı uzatarak göklere çeviklik kat 
Gölgemiz uzadıkça güneş batıyor demek
Ölüm yüzü soğuktur, mor ağzı kim öpecek 
Bir fil gövdesindeki bin karınca hissesi
Kuş tüyünü ve sütünü bedava alıyorum
Bir baharı uçurur bir kelebek heybeti 
Dağların damarına çakılan çivi oynuyor
Kaypak bir ilgidir bu kulaklarım duymuyor
Eğik yüzümden düşen kara günler sarardı
Atamdan gelen sevgi miras gibi duruyor 
Sırılsıklam bir bakış aydan daha aydın
İnleyen şehirlerde son çaredir gökyüzü
Elimizde bir hayat, taşa kazınır adın
Seken kurşun altında sakladık ömrümüzü 
Sonsuzluğun sırtına kül sarıyor Ankalar
Bana kalan sabah, serçe uykusu kadar 
Aya karşı oturup burun silen çocuklar
Bir ecelden sıyrılıp alçak sesle uçarak
Bazı zarif hatalar, mevsim dışına çıkar

Can atacak tarafa, uzaklara hayranım
Sonsuz yol kavşağında üzgün bakış harcarım
Altın bir haykırış bu can evimden taşacak
Sevda hüviyetini sol yanımda ararım

Zarfı melek, adres kalp, ışık desenli mektup
Tarihle tanış oldum, Mecnun akraba çıktı
Zarfın içinde buldum hıçkırıklı bir umut
İlk satırı okurken maşuk meydana çıktı 
Canım susmayı çekti bir resme gömüldüm
Sahipsiz pişmanlığı, çerçeveledi ömrüm

Şair, çocuk ve deli hep bir yolculuk olur
Gülerler üstüne ağ/lama vaktinden önce
Bir masala karışıp, mavi bir boncuk olur 
Bir nehir gürültüsü damarımda akarken
Yunus sözünden aldım bu umman kokusunu
Bu sevdanın dibine Yusuf gibi düşerken
Züleyha aşkla ördü bu gömlek dokusunu
Bir nehir gürültüsü damarımda akarken 
Kurşun sesi içinde namludan gül bekleriz
Kirli gülüşle doldu bu hayatın ekranı
Şarjör gibi dolmuşuz, tetik oldu dilimiz
Nefes alıp verdikçe durur feda zamanı 
Başım okşardı babam bazen İsmail diye
Feda olsun bu canım o kutlu haberciye 

Yazarın Diğer Yazıları