Faruk YILDIZ

2023 TÜRKİYE EĞİTİM VİZYONU BELGESİNE KATKI SUNDUK

Faruk YILDIZ

Değerli okuyucular Türkiye’de kronik bir sorun haline gelen eğitim politikalarındaki çıkmazlar ve hatalar üzerine yeni bakış açıları ve çözüm önerileri sunduğum ve yine 23 Ekim 2018 tarihinde Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip ERDOĞAN tarafından açıklanan Türkiye 2023 Eğitim Vizyonu’ndan önce Türkiye’nin en büyük sivil toplum örgütü olan MEMUR-SEN Konfederasyonuna bağlı Eğitimciler Birliği Sendikası Genel Merkezi tarafından çıkarılan Eğitime Bakış dergisinin 27/09.2018 tarihli 43. sayısında yayımlanıp 2023 Vizyon Belgesine önemli ölçüde ışık tutan “Eğitimin Geleceği İçin Stratejik Eğitim Programı” başlıklı makalem “Eğitim Politikaları Üzerine Yeni Yaklaşımlar”, “Bürokrasinin Yapısal Sorunu”, “Öğretmen Yetiştirme Politikası”, “Milli Özgün ve Yeniliğe Açık Bir Anadolu Müfredatı” ve “Öğretmenin Niteliği”, “Öğrenci Başarısının Değerlendirilmesindeki Ölçütler”, “Okul Kültürüne Uyum”, “Eğitim Kurumlarının Mimari Yapısı”, “Ebeveyn Eğitiminin Önemi”, “Öğretmenin Ekonomik Durumu”, “Sonuç ve Değerlendirme” biçiminde alt başlıklardan oluşmaktadır. Yaklaşık 30.000 adet basılıp TBBM’deki altıyüz milletvekiline, Milli Eğitim Bakanlığı merkez birimlerine ve Türkiye genelinde yaklaşık 66 bin okulun birçoğuna ulaştırılan Eğitime Bakış dergisindeki bu makalem 2023 Eğitim Vizyonu’na katkı sunan bir makale olmasıyla da ayrıca önemlidir.

 

EĞİTİMİN GELECEĞİ İÇİN STRATEJİK EĞİTİM PROGRAMI

Faruk YILDIZ

Eğitimci-Şair ve Yazar

 

GİRİŞ

Türkiye, imparatorluk tecrübesi yaşayan dünyadaki ender ülkelerden biridir. Devletin kurumsal olarak şekillendiği, toplumun sosyal hayatın bütün evrelerini yaşadığı, sosyo-kültürel, ekonomik, tarihsel ve askeri manada etki alanında bulunan coğrafyalardaki farklı milletleri derinden etkileyen uzun soluklu bir örgütlenme biçimini evreler halinde yaşayarak sonrasında bütün hücreleriyle devletin yüzleştiği tam bir nitelik kaybı, çürüme, değişim ve dönüşüme tam bir gözü kapalılık ve sonrasında yaşanan gelişmelere ve değişimlere kapalı koca imparatorluğun Anadolu’ya hapsedilmesi gerçeği…

Bir örgüt ne kadar küçükse o örgüt o nispette kolay yönetilir ve devinimli bir yetenek kazanır. Bir başka ifadeyle köy kasabaya, kasaba ilçeye, ilçe şehire, şehir büyük şehire, büyükşehir de ülkeye göre daha kolay yönetilir. Daha yalın bir ifadeyle örneğin Finlandiya, Türkiye’ye göre çok daha kolay yönetilir. Çünkü bir örgüt içindeki insan sayısının çokluğu, inanç, düşünce farklılıkları, kültürel çeşitlilik, iklim, coğrafya gibi sosyal hayatımızı doğrudan etkileyen birçok faktör bir yapının kolay, işler ve sürdürülebilir olmasını zorlaştırır. Ancak taşları yerli yerine oturtursanız ve yapıyı sistematik bir şekilde tam bir düzen içinde organize ederseniz, doğru yerde, doğru zamanda ve en önemlisi de doğru adamlarla örgütü yönetirseniz örgüt ne kadar büyük olursa olsun sağlıklı bir şekilde işlemeye devam eder. Yeter ki tam bir değişim dönüşüm ve işlevsel bir devinime sahip olsun.

Bu durum tüm örgütsel yapılar için böyledir. Siyasi partiler, sivil toplum kuruluşları en önemlisi de devletin resmi kurumları.

Eğitim, sağlık, güvenlik hizmeti veren kurumlar yapısal anlamda ne kadar güçlü, düzenli ve disiplinli olursa o nispette mikro sorunlarla karşılaşılır. Mikro düzeyde sorunların çözümü de her zaman kolaydır.

Ancak bir toplumda her alanda makro düzeyde sorunlar yaşanıyor ve bu sorunlar geçmişten beri devam ediyorsa, çözüm üretilemiyorsa bu sorunların kaynağının nihayetinde gelip eğitim politikalarında yapılan hatalı uygulamalara dayandığını görmek ve anlamak gerekir. Bunun için eğitimin geleceği üzerine politikalar üretilirken çok ince ve ayrıntılı düşünmeli, en önemlisi de sosyal hayatın her aşamasına etki edecek sonuçları hesaplayabilmeliyiz.

Ülke olarak eğitim alanındaki sorunlarımızı çözmek için her dönem çok farklı politikalar geliştiriyoruz. Genel anlamda sorunların bütünü üzerinde geliştirildiği sanılan bu politikaların uygulama sonrasında lokal düzeyde kaldığı ve sorunları kalıcı bir şekilde çözme noktasında yetersiz olduğu geç de olsa anlaşılıyor. Ancak yine de sorunlar tedavi edilmek yerine geçici pansumanlarla hem zaman hem kaynaklar hem de enerji boşa harcanmış oluyor.

Türkiye kendine özgü, milli, modern ve evrensel bir eğitim politikası ve buna bağlı olarak milli, modern ve devinimli bir eğitim müfredatı oluşturmadığı sürece her alanda sorun yaşamaya devam edecektir.

Bu nedenle devletin yönetsel anlamda sistem değişikliği yaşadığı yeni dönemde yöneten erkin kararlı bir şekilde STRATEJİK EĞİTİM PROGRAMI adı altında bütün paydaşları ile birlikte kısa, orta ve uzun vadeli bir eğitim politikasını planlaması gerekiyor.

Onun için bu çalışma ülkemizin gelecekteki eğitim politikalarına yönelik yeni bakış açıları ve çözüm önerileri sunma çabasıyla yapılmıştır. Aşağıda, bu sorunların önemli bölümü başlıklar halinde yeni bakış açıları geliştirilerek anlatılmıştır.

1.Eğitimde Bürokratik Yapılanma

Devlet, kurumlarını oluştururken her zaman öncelikli olarak işine yarayanı seçer ve değerlendirir. Kalite, nitelik, ehliyet, emniyet, karakter ve sadakat kendi bürokrasisini oluştururken dikkate aldığı kriterlerdir. Bu kural dünyanın bütün ülkelerinde böyledir, böyle de olmak zorundadır.

Ancak bu kriterlere sahip bireyleri keşfetmek pek de kolay değildir. Eğer devletin nitelikli insan yetiştirmeye memur eğitim kurumları arzu edilen normlarda ve standartlarda değillerse o zaman hem bunları seçenler hem de seçilenler ironik bir durumla yüzleşmek zorundadırlar. İstenilen nitelikte ve standartlarda olmayanların, devletin çok önemli görevlerine getirecekleri bireylerde belirlenen standartları araması ne kadar gerçekçi olabilir ki?

Buna istinaden Türkiye’de siyaset kurumu bu olguyu bütünsel anlamda yönettiğine göre yukarıda değinilen husus üzerinden öncelikle bunu kendi bünyesinde gerçekleştirmek zorundadır.

Gelinen noktaya bakıldığında siyaset kurumu başta olmak üzere devletin kurumlarının genelinde bir nitelik kaybı, ehliyetten yoksunluk, siyaset-tarikat-cemaat hiyerarşisi sarmalında sıkışmış bir bürokratik yapılaşma Türk toplumunun son iki yüz yılına damgasını vurmuş bir realite olarak karşımızda durmaktadır.

Son dönemlerde daha belirgin bir biçimde kronikleşen bu olgu devletin çatı ayakları olan eğitim, sağlık, emniyet, askeri, adli ve ekonomi gibi alanlarda tam anlamıyla egemen oldu. Sonrasında malum bilinen alçak 15 Temmuz ihaneti ile hainliklerini taçlandıran ve tescilleyen sözde inanç temelli hain bir cemaat güruhu retoriği.

Günümüzde ve yakın gelecekte de devletin bütün kurumlarına sirayet etmiş ve etmeye de devam edecek bir cemaat kültürü olgusu üzerinden giden, fark edilmediği sanılan oysaki herkes tarafından bilinen gizli bir kurumsal işgal hareketinin varlığını kabul etmek gerekir.

Devlet var oldukça millet de özgür yaşar. Ancak devletin içinde bir gruba, bir zümreye, bir örgüte ayrıcalıklı davranılırsa bunun bir süre sonra sonuçları çok da arzu edilmeyen noktalara varabilir. Bunun en güzel örneği 15 Temmuz gerçeğidir.

Bu tespitlerden sonra devlet bürokrasisini oluştururken siyaset- tarikat-cemaat sarmalına düşmeden liyakat, ehliyet ve erdem üzerinden hareket etmek zorundadır. Aksi takdirde devlet kurumlarında ve dolayısıyla devletin yapısında bir hantallık, bir çürümüşlük ve tedavisi zor hastalıklı bir bünye nükseder. Böylesine yapısal bir durum devlet bürokrasisini devletin kaynaklarına karşı savurgan bir tutuma sürükler. Tarihimiz her dönemde bu realiteyle yüzleşmiştir. Türkiye’de bu anlayış hiçbir dönemde ortadan kaldırılamamıştır. Devletin yapısını tanıyıp, adapte olan bürokrat bunu kendi ve çevresi için kullanmak adına hiç zaman kaybetmemiştir.

Devlet otoritesini yani iktidarı elinde tutan güç, bulunduğu noktadaki ya da konumdaki göreve çok yabancı, o alanda hiçbir tecrübesi ve uzmanlığı olmayan kişileri bürokrasinin içine almada tereddüt etmeden hareket etmesi cumhuriyet Türkiye’sinin en büyük hastalığı olmuştur. Gelenekselleşen bu anlayış devletin en önemli kurumlarında kökleşen bir yapıya dönüşmüştür. Dışişleri, Silahlı Kuvvetler, üniversiteler buna en güzel örnektir.

Bu anlayış kurumlarda bir tembelliğe, hantallığa, değişime, dönüşüme ve yeniliğe kapalılığa yol açmıştır.

Türkiye ve bugün iktidar olan siyasi hareket bu sorunu en açık şekilde eğitimde yaşamaktadır. Ülkemizin seçilmiş ilk cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN’ın “benim iktidarım eğitim ve kültür alanında başarısız olmuştur” itirafını unutmamak gerekir. En büyük özeleştiri ve eleştiri yine Türkiye’yi gerek bulunduğu coğrafyada gerekse dünyada etkili bir role büründüren Cumhuriyet tarihinin en etkili liderinden gelmiştir.

“MEB’in mevcut bürokratik yapısı yukarıda bahsedilen nedenlere bağlı olarak şekillenmiştir.” biçimindeki bir önermede bulunmak sanırım çok da yanlış olmaz.

Eğitimde yaşanan sorunları en iyi gören, yaparak, yaşayarak bu sorunlarla yüzleşen, okulun, sınıfın havasını; öğrencinin, velinin nefesini teneffüs eden öğretmenden başkası olamaz. Dolayısıyla bu sorunlara tanık kim olmuşsa, çözüm önerisini de en güzel ve en kapsayıcı olacak şekilde yine o getirecektir.

Hazırlanan yönetmelikler ve mevzuatlar ne yazık ki sürdürülebilir değildir. Sürekli değiştirilen, yenilenen, uygulamada sorunlarla karşılaşılan yönetmelikler ne yazık ki bu alanda yetkin olmayan kişiler tarafından hazırlandığı için sık sık değişikliklere gidilmektedir.

Eğitim bakanlığının bürokrasisi yoğunluklu olarak kendi alanından oluşmadıktan sonra sorunların çözümünün çok da kolay olmayacağını anlamak gerekir.

2.Milli, Özgün, Evrensel ve Kuşatıcı Bir Anadolu Müfredatı

Eğitime yapılan yatırımlarda genellikle fiziksel anlamda derslik sayılarının artırılmasına yönelik bina yapılmasına ve teknolojik yeniliklerin kazandırılmasına ağırlık verildiği görülmektedir. Her alanda gerileyişin durdurulması için her zaman fiziksel değişikliklerin yapılması kötü gidişatı durduracağı zannedilir. Oysaki niteliğin ve kalitenin artırılması, değişimin ve dönüşümün meydana gelmesi için reformun temelden yapılması gerekir. Politikaları uygulayanları bakış açıları değişmediği sürece nitelik ve kalitenin değişmesi de imkânsızlaşır.

Bu nedenle eğitim müfredatları bir milletin geleceğinin inşasında çok önemlidir. Planlı ve içerik olarak iyi hazırlanmış bir eğitim müfredatı eğitim politikalarının uygulanmasını da kolaylaştırır. Analitik düşünmeyi, hayal gücünü geliştirmeyi, yorum yapabilmeyi sağlayan bir eğitim müfredatı programı bir düşüncenin, bir inancın, bir cemaat ya da grubun tekeline bırakılmadan hazırlanmalıdır. Bilginin nasıl kazandırılmasından öte bilginin nasıl elde edileceği, nasıl üretileceği ve en önemlisi de nasıl kullanılacağı üzerine odaklanan bir eğitim müfredatı eğitim politikalarının popülist yaklaşımlarda bulunmasını da önleyecektir.

Mevcut eğitim müfredatı zamana uyum sağlayamamakta, yenilikleri ve gelişmeleri takip etmeye dair içeriklerden uzaktır.

Uzun bir zamandan beri bu coğrafyanın insanı mezhep temelli inançların ve ayrıştırıcı ideolojik akımların kuşatmasına hapsolmuştur. İnanç ve fikir ayrılıkları aykırılıklara ve ayrışmalara neden olmuştur. Toplumsal barış bozulmuş, değersiz düşünceler için insanlar ve toplumlar birbiriyle mücadeleye girmişlerdir. Uygulanan eğitim programları bu olumsuzlukları gidermede yetersiz kalmıştır.

Eğitim müfredatının bu ayrılıkları tetikleyen ve derinleştiren söylemlerden uzak tutulması, alanında uzman kişilerce hazırlanması gerekir.

Etik değerlere önem veren ve en önemlisi de bilimsel düşüncenin kapısını ardına kadar açan bir felsefe, eğitim müfredatının temel çatısı olmalıdır.

Tarihsel gerçeklerle yüzleştirmekten kokmayan, özeleştiri yapmada cesaret veren, biat ve teslimiyet yerine sorgulayan, düşündüren ve cesaret veren yaklaşımlar müfredatın ana ilkelerini oluşturmalıdır.

İnsanından ve kültüründen uzak, kopyalanmış, klonlanmış bir eğitim müfredatı ile geldiğimiz nokta bugün tartışma konusudur. Tam anlamıyla yerli, milli, özgün, değişime ve yeniliğe açık kuşatıcı ve evrensel bir Anadolu müfredatına ihtiyaç vardır.

3.Öğretmen Yetiştirme Politikası

Eğitimdeki nitelik ve kalitenin temel şartı öğretmenin ortaya koyduğu performansla doğru orantılıdır. Bir başka ifadeyle öğretmenin yetiştirilmesi eğitim politikalarının uygulanması açısından çok önemlidir.

Bu anlamda öğretmen yetiştiren üniversitelerdeki fakülteler yerini sadece öğretmen yetiştiren üniversitelerin yapılandırılması daha doğru olacaktır. Yani eğitim fakültelerinden ibaret üniversitelerin yapılandırılması eğitim politikalarındaki çıkmazların çözümüne katkı sunacaktır.

Bu alanda yapılandırılan üniversiteler sadece öğretmen yetiştirilmesine odaklandığı için bu alanda yeni yaklaşımlar, yeni bakış açıları, yeni paradigmalar geliştirilmesine de olumlu yönde etkisi olacaktır.

Daha kapsayıcı, daha özgün, daha estetik ve çarpıcı fikirlerin ortaya çıkması için sadece eğitim bilimlerinden ve eğitim fakültelerinden teşekkül etmiş üniversitelerin kurulması ya da yapılandırılması kalite ve nitelik açısından rekabeti de tetikleyecektir.

Sadece öğretmen yetiştiren üniversiteler belli bir bölgede toplanmalı ve üniversite sadece bu alanda uzmanlaşmalıdır. Bu anlayış beraberinde ülkenin siyasi, sosyal, kültürel ve ekonomik sorunlarına da ciddi manada katkı sunacaktır. Bu bakış açısı diğer bütün meslek dalları içinde düşünülmelidir. Örneğin A ilindeki bir üniversiteye bütün meslek alanları ile ilgili bölümler açarsanız o ildeki öğrenciler başka bir il yerine kendi ilinde okumak isteyecektir. Doğduğu yerden ayrılamayan bir birey ülkesini, toplumunu, farklı kültürleri, düşünceleri ne kadar tanıyabilir. Yükseköğretimdeki bu kör bakış açısı ve popülüst politikalar bugün milli birlik ve beraberliğimiz zedelemiş, birey yasadışı ve bölücü örgütlerin etkisinde kalarak sadık vatandaş pozisyonunu kaybetmiştir. Üniversiteler belli alanlarda yapılandırılmalı ve sadece ilgili alanlarda uzmanlaşmalıdır.

Bugün Türkiye’de öğretmen yetiştirmede kontrolsüz bir büyümenin olduğu bilinmektedir.

1995-1996’ya kadar otuz üç olan eğitim fakültesi sayısı bugün yüzü aşmış bulunuyor. Buna formasyon eğitimi alarak öğretmen olmalarının önü açılan ve çok düşük puanlarla girilen fen-edebiyat fakültesi mezunları da dahil edildiğinde öğretmen adaylarının sayısının oldukça arttığını ve aynı nispette nitelik ve kalitenin düştüğü gerçeğini görmek gerekir. YÖK ve MEB koordineli bir plan üzerinde çalışarak hem sayısı kontrolsüz bir şekilde artan eğitim fakültelerini kapatıp sadece öğretmen yetiştiren üniversiteler kurmalı ya da mevcutları yapılandırmalıdır.

Bu kontrolsüz büyüme karşısında öğretmen adayının niteliğine dair çok kısıtlı veriler mevcut.

Yapılan gözlemler ve eğitim fakültesi son sınıf öğrencileri ve aday öğretmenlerle yapılan görüşmelerde; üniversitede her şeyi öğrendiklerini ama her şeyin teoride kaldığını ifade etmektedirler.

Özellikle sınıf yönetiminde büyük sonunlar yaşandığı, hizmet yılı fazla olan öğretmenlerin de aynı sıkıntıları yaşadıkları gözlenmektedir.

En önemlisi de 3. ve 4. sınıf öğrencileri için okullarda uygulanan Okul Deneyimi ve Öğretmenlik Uygulaması staj çalışmasının gözden geçirilerek yeniden yapılandırılması gerekir.

Ve bu yeniden yapılandırmanın yukarıda sözü edilen sadece öğretmen yetiştiren üniversitelerde işlevsel bir şekilde istisnasız 3. sınıftan itibaren üniversitenin bulunduğu ilde resmi bir okulda bir öğretmenin rehberliğinde eğitimini tamamen toplam iş gününün tamamına tekabül edecek şekilde uygulamalı olarak gerçekleştirmesine dayalı olmalıdır. Bu uygulama eğitimi tam zamanlı olarak gerçekleşmeli ve uygulama öğrencisi aktif, danışman öğretmen tamamen pasif olmalıdır. Bugün bu eğitimlerde uygulama öğrencisi ne yazık ki pasif konumdadır.

Yine Okul Deneyimi ve Öğretmenlik Uygulaması eğitimine katılan öğrencilerle yapılan görüşmelerde staj çalışmalarında sınıflarda izleyici olarak kaldıklarını ifade etmektedirler.

Ölçme Seçme ve Yerleştirme Merkezi ( ÖSYM) Öğretmenlik Alan Bilgisi Testi 2018 yılı Değerlendirme. Raporuna göre, öğretmen olarak atanan genç mezunların kendi branşlarından gelen soruların ancak yarısını doğru cevaplayabildiği ortaya çıktı.

Sınava, 308 bin 125 aday başvurdu. 179 bin 519’u kadın, 81 bin 286’sı erkek olmak üzere toplam 260 bin 805’inin sınavı geçerli sayıldı.

11 bin 872 rehber öğretmen adayının yarıştığı sınavda, 34.88 ortalama elde edildi.

Psikolojik danışma ve rehberlik branşını Türkçe takip etti. İki sorunun iptal edildiği Türkçe öğretmenliği alan bilgisi testinde, 15 bin 864 aday ortalama 29 soruya doğru yanıt verdi.

En başarılı olanlardan üçüncü branş ise din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmenliği oldu. 29 bin 259 öğretmenin ter döktüğü bu sınavda test ortalaması 29.49’a ulaştı.1(1.https://www.yenisafak.com/gundem/yeni-ogretmenler-sinavdan-cakti-3386521)

Değerlendirme raporu söz konusu branşların üniversiteye girişte yüksek puanlarla öğrenci alırken mezun öğrencilerinin başarısının düşmesinin fakültedeki eğitim sisteminden kaynaklandığını göstermektedir. Onun için sadece öğretmen yetiştiren üniversitelerin kurulması ya da mevcutların yapılandırılması gerekir.

4.Öğretmenin Niteliği

Öğretmen toplumun aynasıdır. Toplum içerisindeki her birey dolaylı olarak öğretmenin eseridir.  Henüz üç dört yaşlarında iken kreşlerde başlayan eğitim süreci bir meslek sahibi olana kadar devem ediyor. Master eğitimi de dâhil edilirse yaklaşık 25 yıl devam eden bir eğitim süreci.

Peki, ömrünün en dinamik ve verimli çağında bu eğitim sürecinden geçmesine rağmen birey olarak ve dolayısıyla toplum olarak neden hala her alanda birçok olumsuzlukla iç içeyiz?

Birey neden suç işlemeye meyilli?

Birey neden yasalara uymamak için direniyor?

Birey neden düzene karşı başkaldırıyor?

Birey neden yasadışı örgütlere sempati duyuyor?

Birey neden kendisini geliştirmek için bir çaba içine girmiyor?

Bunlara benzer soruların sayısı çoğaltılabilir.

Özü itibarı ile bireyin yetişme biçimi onun karakterinin ve kişiliğinin oluşmasında çok etkilidir. Eğitim tedrisatından geçen birey aldığı eğitimin niteliği ölçüsünde bir vatandaşlık bilinci ortaya koyar. Bu vatandaşlık bilincinin oluşmasında eğitimcilerin rolü büyüktür. Bu yüzden eğitimcinin niteliği, kimliği, kişiliği, estetik dünyası, dünyaya, insan hak ve özgürlüklerine bakışı, ruh dünyası, her şeyden önemlisi karakteri çok önemlidir.

Öğretmen bütünsel anlamda birçok özelliği kendinde barındırmalıdır. Akademik boyutta yetiştirilmeden önce Türkçeyi doğru ve güzel konuşması, diksiyonu, sanat, spor ve estetikle ilgisi, değişime ve gelişmeye açık bir karakterde olması, insan psikolojisinden anlayan, güçlü bir beden ve ruh dünyasına sahip, hayal dünyası zengin, ülkesiyle barışık, insanlığın evrensel değerlerini içselleştirmiş bir karaktere bütünsel anlamda sahip olmalıdır.

Ne yazık ki eğitim sistemimizin bir çıktısı olan öğretmen arzu edilen karakteri kazanmadan bu çok önemli mesleği icra etmektedir.

Örneğin, Türk Eğitim Sistemi hala yetiştirdiği bir öğretmene, bir doktora ya da sağlık görevlisine sigaranın zararlarına inandıramamışsa ve öğretmen ya da doktor mesleğini icra ederken öğrencisinin ve hastasının gözünün içine baka baka sağlığa zararlı bu maddeyi kullanıyorsa bu ironik durum eğitim sistemimizin çarpıklıklarıyla birlikte çok güzel bir şekilde izah edilebilir.

Öğretmen her yönüyle örnek bir kişi olmalıdır. Öğrettikleriyle çelişen öğretmen ya da doktor, sağlık elemanı; karşısındaki insana kendisini nasıl inandırabilir ki…

Bu nedenle güzel olan birçok özellik öğretmende bulunmalıdır.

Bugünün öğretmeni düşünmesini, hayal gücünü geliştirmesini engelleyen yanlış inanç ve ideolojik bağnazlıklarla kuşatılmış durumdadır. İslam dinini ve düşünce dünyasını algılayamamış, Batının düşünce dünyasını anlayamamış tamamen hurafelerle kuşatılmış bir eğitimci kitlesiyle eğitim sitemimiz ayakta durmaya çalışıyor. Entelektüel birikime sahip bir öğretmen modeli geliştirmek yeni bir stratejik eğitim programıyla gerçekleştirilebilir.

5.Öğrenci Başarısının Değerlendirilmesindeki Ölçütler

Öğrenci başarısının değerlendirilmesine yönelik gerçekleştirilen uygulama çoğunlukla çoktan seçmeli değerlendirmedir. Daha yalın bir ifadeyle öğrencinin kendini ifade etmediği, düşünmediği, hayal dünyasını yansıtamadığı bir değerlendirme biçiminden söz ediyoruz. Düşünün; öğrencinin kendisini anlatmaya, ifade etmeye ihtiyaç duymadığı bir değerlendirme anlayışı. Bir şey bilmene gerek yok. Seçeneklerden birini işaretleme imkânına sahipsin. Açıklama yok, yorum yok, düşünme yok, hayal gücü yok. Ama beklenti çok büyük. Bilimde, teknolojide, üretimde söz sahibi olmak. Düşünmeden, hayal gücünü harekete geçirmeden bunlar mümkün olabilir mi?

Çözüm; yoruma, ifadeye, düşünmeye, hayal gücüne dayalı değerlendirme biçiminin öğrenci başarısını değerlendirmede ölçüt olarak tam anlamıyla benimsenmesidir. Düşünce ve hayal dünyası potansiyelimizi ancak bu şekilde harekete geçirebiliriz. Bu hususta bu alanda uzman akademisyenlerle iş birliğine dayalı planlı bir çalışma yapılmalıdır. Açık uçlu, yoruma dayalı bir değerlendirme ölçütü eskiden olduğu gibi yeniden temele alınmalıdır.

6.Okul Kültürüne Uyum

Eğitim, özü itibariyle eğitim bilimlerinde “istendik yönde davranış değişikliği meydana getirme süreci” olarak ifade edilir.

Okula belirli bir forma ile gelmeme, dış görünüşteki görüntü bozuklukları, devam-devamsızlık problemleri, cep telefonları ve diğer teknoloji unsurlarının okullarda kontrolsüz kullanımı gibi düzen, disiplin ve çalışma barışını bozucu eylemlerin varlığı güvenli ve sağlıklı bir eğitim ortamı oluşturmayı engellemektedir.

Yasalarla ve yönetmeliklerle bu durumların ortadan kaldırılmasına yönelik kararlı adımlar atılmalıdır. Okuldaki öğrencinin dış görünüşünün, hangi davranışlarda bulunup bulunamayacağının standardı belirlenmelidir.   Tabi ki kişi hak ve özgürlüklerinin özüne dokunulmadan daha nitelikli, daha kaliteli ve daha kapsayıcı bir anlayışla toplumun mutlu yaşaması hedeflenmelidir. Her ne kadar yönetmeliklerle bu durumlar düzenlenmiş olsa da uygulamada güçlükler yaşanmaktadır. Öğrencinin okul kültürüne uyumunun sağlanması için bütün paydaşlarla kurallar belirlenmeli ve uygulanmalıdır.

İnternet kullanmaya yönelik yasal sınırlamalar getirilmelidir. Çocuklarımız ve gençlerimiz internetle kontrolsüz bir şekilde temas halindeler. Zararlı içeriklerle istediği zaman yüzleşen nesiller okul kültürüne uyum da sorunlarla karşılaşmaktadırlar. Bunun için yeni yasal düzenlemelere ivedilikle ihtiyaç vardır.

 Zaman içerisinde gelişmiş toplumların internet kullanımı konusunda tıpkı sigara yasağı gibi yasal düzenlemeler yapacağına hep birlikte şahit olacağız.

7.Eğitim Kurumlarının Mimari Yapısı

Eğitim kurumlarının mimari estetiği ve işlevselliği önemlidir. Eğitim kurumlarımız, okullarımız estetikten çok uzak bir mimari tarzda yapılmışlardır ve bu anlayış çok fazla değişmeden hala devam etmektedir. Genellikle dikdörtgen bir planda ve en fazla zemin artı iki kat çıkılarak tam anlamıyla estetik bir görüntüden uzak, alçak tavanlı, dar ve uzun koridorlar, çoğunlukla bir ve çok nadiren iki giriş-çıkışlı (son yıllarda biraz daha dikkat ediliyor giriş çıkış sayılarına), dar merdivenli, işlevsel olmayan bir planla yapılmışlardır.

Eğitim kurumlarına anaokullarından başlamak üzere mutlaka spor salonu plana dâhil edilmelidir. Bugün uluslararası spor organizasyonlarında başarısızlığımızda çocukların küçük yaşlarda spor yapacak alanların olmayışının payı büyüktür. Devletin spora dair politikası eğitime bakışı ile birlikte eşgüdümlü olmalıdır.

Yine aynı şekilde eğitim kurumlarında konferans salonu, bilim laboratuvarları, sanat etkinliği odaları mutlaka ve mutlaka olmalıdır. Eğitim kurumlarının bünyesinde bunları olmazsa olmaz olarak görmeyen bir ülke bilimde, sanatta, edebiyatta, kültürde, sporda ne kadar başarılı olabilir ki…

Eğitim kurumlarımız tam anlamıyla özgün olan, Türk ve İslam mimarisinin en güzel tarzı olan Selçuklu mimarisi ile yapılmalıdır. Hem kendi özgün mimari kültürümüzü yaşatmış hem de yeni nesillere estetik bir bakış açısı kazandırmış oluruz.

Özetle; anaokullarından başlamak üzere yeni yapılacak her eğitim kurumunun bünyesinde mutlaka bir spor salonu, bilim laboratuvarları, sanat etkinlik odası planda olmak zorundadır. Bunun için eğitim kurumlarına tahsis edilen arsaların uygun standartlarda olmasına dikkat edilmeli, popülist politikalardan uzak durulmalıdır.

Bugün birçok eğitim kurumunun sahip olduğu geniş arsalar popülizm uğruna ek bina ilaveleriyle heba edilmiştir. Bunda hem siyasetçinin hem bürokratın hem de vatandaşın büyük payı vardır. Karşılıklı çıkar ilişkilerine ve memnuniyete dayalı atılan adımlar sonraki eğitim politikalarını işlevsiz kılmaktadır.

 

8.Ebeveyn Eğitiminin Önemi

Eğitim yalnızca okul ve eğitim ortamıyla sınırlı değildir. Çocuk ilk deneyimlerini, etkileşimlerini ailede yaşar. En çok temas halinde bulunduğu ortam ailedir. Davranışları, alışkanlıkları, mizacı, hayata bakışı aile ortamında mayasını bulur.

Çocuğun gelişiminde bu denli etkileri olan ailenin çocuk gelişimi ve eğitimi konularında bilgilendirilmesi, bilinçlendirilmesi ve öğrendiklerini davranışa dönüştürebilmesi, eğitim sürecinin etkili ve verimli olabilmesi ailenin bu sürece etkin katılımı son derece önemlidir.

Çünkü çocuklarımız tüm zamanlarında daha çok aileyle olmaktadır. Çocuğun eğitim ve gelişiminde en etkili ve en ekonomik sistem aile eğitimidir. Anne babalar çocuğun yeterli ve yetersiz olduğu yönleri en iyi bilen kişilerdir. Çocuğun gelişiminde etkili olacak ortamların hazırlanmasında ailenin rolü büyüktür. Her öğretim kademesinde çocukların başarıları sadece okulda aldıkları eğitime değil, evde aldıkları destek eğitime ve ailelerin eğitime katılmasına da bağlıdır. Çocuklar aileleri model almaktadır.

Ailenin çocuğunun durumunun kabulünü sağlamak, çocuğu objektif olarak değerlendirebilmesine imkân tanıyarak potansiyelini ve sınırlılıklarını anlamasına yardımcı olabilmek, ailenin haklarını ve sorumluluklarını anlamasını sağlamak, aile ile işbirliği yapmak, eğitim programlarının özelliklerini anlatmak ve programlarının amaçların gerçekleştirmede yardımlaşmayı teşvik etmek, ailenin belli programları uygulayabilmesini sağlayarak, ev ortamını daha verimli bir eğitim ortamı haline getirmek, çocukları ile nasıl ilişki kuracakları, nasıl sürdürecekleri, onu içtenlikle nasıl kabul edecekleri konularında rehberlik etmek, çocukların tüm gelişimsel özelliklerine yönelik bilgilenmelerini sağlamak aile eğitiminin amacıdır.

Aile eğitimleriyle desteklenen bir ev ortamında ilişkiler çok daha sağlıklı ve çocuğun gelişimine yönelik olmaktadır. Çocuğun özel eğitimde kazandığı becerilerin ev ortamında aile ile işbirliği yaparak pekiştirilmesi eğitimin sürekliliği ve yaygınlaştırılması açısından önemlidir. Ailelerin çocuklarının eğitim süreçlerinde ekibe dâhil olmaları kabul sürecine ulaşmalarını hızlandırmakta, çocukların performanslarında da belirgin bir artışa imkân tanımaktadır. Ebeveynlerin farklı tutumları çocukların ruh dünyasında ve okul başarılarında olumsuz etkiler yapmaktadır.

Bunun için eğitim kurumlarımızda aile eğitimini sağlayacak ortamlar oluşturulmalı, belli programlar dâhilinde velilerin bilinçlendirilmesi sağlanmalıdır. Her ne kadar bu tür çalışmaların olduğu ifade edilse de velilerin istekle, heyecanla bu eğitimlere katılmadıkları görülmektedir. Bunun için okullarda küçük gruplar halinde ebeveynlerin katılımı ile karşılıklı diyalog şeklinde sohbet ortamları oluşturularak ebeveyn eğitimlerine önem verilmelidir ve bu çalışma sürdürülebilir bir program dâhilinde gerçekleştirilmelidir. Daha açık bir ifadeyle veliye okulun bir öğrencisi olduğu bilinci kazandırılarak bu eğitimi alma zorunluluğu hissettirilmelidir. İlgili okulda çocuğu olan her veli için ebeveyn eğitimi adı altında Milli Eğitim Bakanlığı ile Aile ve Politikalar Bakanlığı işbirliğinde yaygın eğitim kapsamında İdeal Anne ve Baba adında zorunlu eğitim programları uygulanabilir.

9.Öğretmenin Ekonomik Durumu

Toplumun şekillenmesinde ve devletin temellerinin yapısında dolaylı olarak etkisi olan öğretmenlik mesleği son otuz yılda büyük bir itibar kaybına uğramıştır. Bunda öğretmenin kendi tutumunun yanı sıra devletin uyguladığı hatalı politikalarında payı büyüktür. Öğretmenin aldığı ücretin diğer meslek grupları karşısında yetersiz kaldığı görülmektedir. Bugün bir öğretmen, polis memurundan, vaizden, doktordan, avukattan, mühendisten daha az bir ücretle çalışmaktadır. Öğretmenin aldığı ücretin en yukarda olması bu mesleği tercih edenlerde de bir kalite farkı oluşturacaktır. Bugün üniversite sınavında % 1-2’lik dilime girenlerin tıp, hukuk gibi bölümleri tercih etmelerinin nedeni genellikle ekonomik sebeplerdir. Zeki ve yetenekli gençlerin öğretmenlik mesleğine yönlendirilmesi ve özendirilmesi için öğretmen maaşlarının ortalama 1500 dolar, ek ders saat ücreti de minimum 6 dolar seviyesinde olmalıdır.

Bugün öğretmenliği tercih edenlerin başarı ortalamasına bakıldığında vasatın üzerindeki grupların bu mesleği yoğunlukla tercih ettikleri gözlemlenmiştir.

Eğitime nitelik ve kalite getirilmek isteniyorsa öncelikle bu mesleğe en başarılı olanların özendirilmesi gerekmektedir. Bunun için öğretmene tatmin edici ve doyurucu bir ücret politikası hayata geçirilmelidir.

Böyle bir politika ülkenin en iyi ve kaliteli liselerinden mezun olan en zeki ve yetenekli gençlerimizi bu mesleğe yönlendirecektir.

 

10.Sonuç ve Değerlendirme

Bir ülkenin eğitim politikalarının şekillenmesinde eğitim programları çok önemlidir. Bunun için çok iyi hazırlanmış bir eğitim programına ihtiyaç vardır. Bu eğitim programında her şeyin ince ayrıntılarıyla düşünülmesi ve stratejik olması gerekir. Bu stratejik eğitim programı kısa, orta ve uzun vadede iyi sonuçlar alacak niteliklerle donatılmalıdır.

Türk Eğitim Sistemi bugüne kadar yapısal ve uygulama sorunları yaşamıştır. Bu yapısal sorunların başında eğitim bakanlığı bürokrasisinin sorunların birebir tanığı olan öğretmenlerden oluşmamasıdır. Bürokrasi; sorunu tespit eden, canlı tanığı olan, yaşayan, sonuçlarını gören ve bunlara ideal ve çözüm odaklı öneriler sunabilen öğretmenlerle şekillenmelidir. Buna bağlı olarak bürokrasi de bu şekilde oluşturulduktan sonra işlevsel bir devinim kazandırmak için yapı alanda aktif bulunmalı; merkeze hapsolmaktan kurtarılmalıdır.

Okullaşma oranının, derslik sayısının ve öğretmen sayısının artırılmasının yaşanan sorunları gidereceği ön görülmüş; ancak buna rağmen nitelik ve kalite anlamında hiçbir şeyin değişmediği anlaşılmıştır. Bu bağlamda eğitim sorunlarının çözümünde bakış açısının temelden değiştirilmesi ve önceliğin nitelikli öğretmen yetiştirilmesine verilmesi gerekmektedir.

Eğitim müfredatına yönelik eleştirilerin karşılık bulmadığı, bu müfredatı hazırlayanların yukarıda bürokrasiye yönelik eleştirilerde olduğu gibi alandan gelmediği, sorunları tanımadığı, birebir yaşamadığı ve neticede teorik anlamda ortaya sonuç alıcı bir müfredatın çıktığı düşünülse bile uygulamada büyük sorunlarla karşılaştığı her dönemde olduğu gibi bu dönemde de görülmüştür. Yeni müfredat için öğretmenler aktif görev almalı ve bütün paydaşların görüşü alınarak toplumun bütün katmanlarını içeren, kuşatıcı, işlevsel, sorgulayıcı ve eleştirel bir yaklaşımla donatılmış, değişim, dönüşüm ve yeniliğe açık, modern ve evrensel değerleri özümsemiş, ezberci yaklaşımdan uzak, Anadolu kokan tam ve bağımsız bir müfredat hazırlanmalıdır.

Eğitim müfredatı bir milletin geleceğinin yol haritasıdır. Çok iyi hazırlanmış bir eğitim müfredatı her alanda problemsiz bir şekilde ülkeyi geleceğe taşır. Nitelikli bireyin yetişmesi iyi hazırlanmış bir müfredata bağlıdır. Eğitim müfredatı çok önemsenmeli ve iyi hazırlanmalıdır.

Sadece öğretmen yetiştiren üniversitelerin belli bir bölgede yapılandırılması, hem sosyal, hem kültürel hem de demografik açıdan çok önemlidir. Sosyal ve kültürel bir kaynaşma ülke birlik ve bütünlüğüne katkı sağlayacak, aynı ortamda bulunmak rekabet duygusunu geliştirecek ve bu da niteliğe yansıyacaktır. Belli bir alanda üniversite yapılanması diğer meslek gruplarında da uygulanmalıdır. Bu yaklaşım beraberinde rekabet, kalite, nitelik ve üretim kapasitesinin artırılmasına katkı sunar.

En önemlisi de bireyler ve topluluklar arasındaki siyasi, sosyal ve kültürel entegrasyon bu şekilde daha kolay sağlanır ve yetenekler daha kolay keşfedilir.

Öğretmenin niteliğindeki olumsuz algıların ve düşüncelerin ortadan kaldırılması için yeni ve sonuç alınabilecek adımların atılması gerekir. Bugün öğretmenin yeterliliğine ve niteliğine yönelik çok ciddi eleştiriler var. Rol model olma yönünden öğretmen profilinde çok ciddi problemlerle karşı karşıya kalınmaktadır. İnsan kaynağı açısından problem olmadığı görülse de öğretmenlik mesleğini seçen bireylerin vasatın biraz üstünde olan grup içinde olduğu, üstün yetenekli gençlerin daha çok tıp, hukuk gibi mesleklere yöneldikleri görülmektedir. Bu durum irdelendiğinde bu mesleklerin kazancının daha çok olduğu ve bundan dolayı tercih edildiği görülmektedir. Bu yüzden öğretmenlerimizin aldığı ücretler artırılmalı ve üstün yetenekli gençlerimizin bu mesleği tercih etmeleri sağlanmalıdır.

Okul öğrenci başarısının değerlendirilmesinde çoktan seçmeli sınav sistemi aşamalı olarak kaldırılabilir. Bu ölçme sistemi ezbere dayalı ve kolaycı bir anlayış üretmiştir. Yoruma dayalı ve ifade yeteneği kazandıran yöntem başarının değerlendirilmesinde daha kapsayıcıdır.

Eğitim kurumlarının mimari yapısı çocuklarımızın psikolojisi üzerinde olumsuz etkileri var. Standart projeler yıllardır uygulanıyor. Bugün Anadolu’nun birçok yerinde özgün Selçuklu mimarisiyle yapılmış onlarca eser var. Bu eserleri ve ibadethaneleri ziyaret edenler huzur bulmalarında bu özgün mimarinin çok etkili olduğunu ifade etmektedirler. Buradan hareketle yalnız eğitim kurumları değil bütün devlet kurumlarının Selçuklu mimari tarzında yapılması gerekir. Bu yaklaşım aynı zamanda medeniyetimizi koruma refleksidir de.

Çocukların eğitiminde okul ve aile davranışları arasında uyum olmalıdır. Okulda kültürüne adapte olan bir öğrenci aile ortamında farklı davranıyor. Ebeveynler arasında çocuğun eğitimi üzerine farklı bakış açıları mevcut. Birinin ak dediğine diğeri kara diyebiliyor. Bunun için her okulda ilgili velilere yönelik zorunlu seminerler belli bir program dâhilinde uygulanmalıdır. Bu programın uygulanması için ilgili tarihlerde resmi ve özel kurumlarda mesai tatil edilmeli, ebeveynlerin katılımları sağlanmalıdır.

Daha yetenekli ve zeki gençlerin bu öğretmenlik mesleğini tercih etmelerini sağlamak için mevcut koşullarda öğretmenin ekonomik durumunun iyileştirilmesi kaçınılmaz olmuştur.

Unutmayınız, eğitim politikalarında popülizm geriye dönülmez çıkmazlara yol açar.

Yazarın Diğer Yazıları