Sosyolog- Araştırmacı Yazar Rüveyda Sadak: 'Samimiyet İçin Kendimiz Olmamız Yeterli'

Gazetemiz köşe yazarı Araştırmacı-Yazar Rüveyda Sadak ile modernizeden alışkanlıklarımıza, günümüz insanının marka takıntısından kafelerin neden kütüphanelerden daha kalabalık olduğuna, teknolojinin hayatımızı nasıl esir aldığından çevrenin karakterimize etkisine dair keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik.

Sosyolog- Araştırmacı Yazar Rüveyda Sadak: 'Samimiyet İçin Kendimiz Olmamız Yeterli'

İşte sorularımız ve Sosyolog, Araştırmacı Yazar Rüveyda Sadak’ın sorularımıza verdiği samimi cevaplar:

Soru 1: Modern dönemin, toplum hayatına yönelik birtakım farklılıkları ve meydana getirdiği çevresel etkenlerle toplum tarafından normal görülen bu farklılıkların, bireyler açısından tutum, davranış ve iletişime etkisi nasıldır?

Cevap: Modern, bugün anlamındadır yani dün değil, ‘bugün’ün bizzat kendisidir. Şimdi demektir aslında. Bir küresel ve bir toplumsal yaşam biçimi ve ilerleme ve gelişme ve geliştikçe değişmenin hem gerçeği hem de deneyimle mutabık olunduğunu ifade eden bir bütündür.
 Modernin, bireye dair teknolojik gelişmeleri beraberinde getirdiği gerçeğiyle yaşam standartlarını kolaylaştırıcı rolünü öncelikle belirtelim. Bugün bireysel anlamda modernin, demode kavramı ile bir tür karışıklık oluşturduğu da gayet mümkün bir ironi. 
Olması gereken, karşıdaki bireylerle aynı değerde bir özenti değil, özgün bir tercihte bulunmak olmalı. 
Ve bunun zorunluluk olarak bir tür marka takıntı haline getirilmesi, çevre oluşturmak adına kişi sayısını fazla miktarda artırarak, ekonomik varlığın samimiyet bağlamını ortadan kaldırıp, sağlıklı iletişimin bir nüfuz şeklinde düşünülmesine ortam sağlıyor. İletişim, organik olmalı. Kapital hesaplardan uzak ve tümüyle orijinal yani markanın yapaylığı değil, bireyin kendisi olmalı iletişimde ve devasa hesapların yapılmadığı, toplumu oluşturan bireylerin bireyselini ifade etmeli, ileti(şi)m toplumu.

Soru 2: Gençler için öncelikli gündem ya da sabit gündem ne diye bir soru sorulsaydı, mesela şöyle bir soru: Ekmeğin fiyatı mı ya da süreklilik gösteren alışkanlıklarınızdan cafe ortamı ya da sosyal medya kapsamında bu iki seçenekten hangisi ilginiz/ilgilendiğiniz bir konunun sorusu olurdu? 

Cevap: Söz konusu cafe ya da sosyal medya ile başlayıp biten bir cevap, alışılmışın dışında bir karşılık olmasa gerek. 
Toplumu yönlendiren sosyal medyanın ağırlıkta olması doğrusuyla ekmekten daha öncelikli olan daha önemli ve en önemli görülen bir platform ki sosyal medya karikatürüyle gerçek olmayan bir benzetmenin seyre kabulü, şaşırtmıyor. Hâlâ harikalar diyarındayız(!)

Soru 3: Sizin için önemli olan nitelik mi, nicelik mi?

Cevap: Bireysel tercihimiz, nitelikten yana olsa da toplumsal platformda niceliğin popülerliği tartışılmaz görünüyor ve buna rağmen bir yerlerde niteliğin hiçbir önemi yok mu denildiğini de duyar gibiyiz. 

Soru 4: Çok bilinen ve oldukça da meşhur bir bilinenden bahsedelim isterseniz. Hani çok okuyan mı çok gezen mi bilir şeklinde yıllardır dilden dile devam eden bu söylem, sizin için ne ifade eder?

Cevap: Öznel değerlendirme olarak okuyan kısım, tercihimizde yer alırken… Toplumsal doğruda, sorunun cevabı için basit bir çevre analiz, sanırım yeterli… Baksanıza fast food, cafe ve daha bilumum mekânlarla bir kütüphaneyi karşılaştıralım ki bu sadece minimum bir örnekti. Nitekim kişi sayısı, hangi ortamda sabit bir sessizlikte ve hangi ortamda sürekli artış gösteren bir kalabalıkta ise günümüze dair çok gezen mi bilir’in, gerçek bulmuş halini böylece görmüş olmak daha iyi detaylandırılamazdı. Ve rağmen epistemoloji (bilgibilim) de okumak değil mi zaten?

Sosyolog- Araştırmacı Yazar Rüveyda Sadak: 'Samimiyet İçin Kendimiz Olmamız Yeterli'

Soru 5: Çevresel etkenler, bireyler için oldukça önemli. Söz konusu ilk kez karşılaşılan kişi ya da kişilere karşı nasıl bir tutum benimsenmeli. Samimi ve olabildiğince abartılı bir tutum mu ve bu tutumun alt yapısını belirlemesi yönünden, finansal desteğin marka gölgelemesi mi? Bu konuda ne düşünürsünüz?

Cevap: Samimiyet için aslında çok fazla abartı şartlara gerek yok, kendin olman yeterli. Yani doğal yani köpürterek bir mübalağa sanatını icra ederek, tabir yerindeyse olmayanı var imiş gibi anlatıp ve sonrasında ifade edememek değil, aksine var olan kendini anlatabilmektir. Hem bakın ne diyor Mevlana: ‘Ya olduğun gibi görün, Ya göründüğün gibi ol’ hepsi bu.. Ve olmayan parayla zenginliğe ulaşılmaz bir değer atfedilir, olan zenginlik için ise dünya benim denir, bunlara gerek yok. Bilinmesi gereken şu ki yaratılan bir insan olmak ve yaratılanların en üstününün insan olduğunu bilmek, idrakiyle mükemmel bir şey. 

Soru 6: Her şey değişirken, yaşam standartları şekil itibariyle de bir o kadar değişkenlik gösteriyor. İnsanlar karşılıklı iletişimlerde soğuk bir yüzeyselliği tercih ediyor. Bunun sebebi olarak modern dönemin etkisi nasıl ifade edilir?

Cevap: Hani bir klasik vardır her şey değişir ki değişmeyen tek şey, değişimin kendisidir. Bu doğru. İnsan, mekân, düşünce, tutum, davranış vesaire yapı itibariyle değişkendir öyle değil mi? Her şey değişir fakat değişirken de samimiyet ifadesi bir o kadar donuk renge dönüşür ve biz kavramı onlar’a, siz kavramı da giderek bireye izole edilir. Dönüştürücü ismin modern gerekliliği olan yapılmalı kavramı, öte bir geçişle marka çerçevesinde, meydana gelen yapay muhabbetlerle daha soğuk ve daha inorganik bir ortamı görmedi, doğrusu. Değişen ve değiştikçe de rağmen bir orijinallik temennisi.

Soru 7: Bir doğru mu bir yanlışı silebilir ya da bir yanlış mı bir doğruyu oluşturabilir?

Cevap: Her ikisi için de kulağa makul olasılıklardan denebilir. Toplumsalın, küresel etkenli ve marka odaklı reklamların artık bireysel rutin mekanizmayı andırıyor olması bir tesadüf değil. Bireysel olarak kullanılan her ürün türünün, marka fiyat olması sebebiyle ve ısrarla altı çizilerek ifade ediliyor olması, bu bir yanlışın bir doğruyu oluşturabilmesi için bir farkındalık meydana getiremez mi? Mesela, önemli olan fiyatta maksimum bir oransızlık değil, aksine kullanımda profesyonellik sağlıyor olması yani şu az ve öz kavramından bir kısmı ifade ediyor oluşuna da dikkate etmek diyelim. Olumlu düşünmekle doğru, yapılan yanlışı silmek için iyi bir fırsat olabilir, denemek zarar değil bir fayda sebep olacaktır, aksini mümkün kılabilecek bir geçerli gerekçe mümkün olmadığına göre? İyi düşünmek, iyidir.

Soru 8: Rakamlarla ifade edilse, toplumsal ve özellikle de genç kesim açısından kitap okuma oranı nasıl bir düzeyde?

Cevap: Tekno-modern ve teknolojik aygıt kullanımı konusunda oldukça tecrübeli bir toplumuz, bu gerçekten iyi bir şey. İnternet kullanımı, sosyal medya ile giderek maksimum yüzdelere ulaşıyor. Bunun artıları olduğu gibi eksileri de maalesef mümkün olabiliyor. Kitap okuma alışkanlığını bir alışkanlıktan ziyade, mecburi bir okul gereci ve sadece gerektiğinde okunan bir doküman olmanın dışında bir hobi bir kazanım olarak görmek, sosyal medyatik kulvarda çok konuşulan paylaşımları ezberlemekten daha çok rağbete tekabül edemiyor. Söz konusu kitap okuma oranının ifadesi için nicelikli bir rakamsal şart değil. Teknolojide, tam puan yeteneğine karşı, kitap konusunda derslere dair bir koşula bağlılık dışında ve tamamen okumak için okumak tercihi, okuma alışkanlığını günümüz toplumuna bir dipnot olarak literatüre geçirmesi muhtemel olmalı. Son olarak, kitapları yoğunluğuyla okumak; günü, saate ve onu da bilgiye motive etmektir, iyi okumalar.