AHMET TOPRAK&EFRAİM GÜNDEM VE ÖZGÜRLÜK…

Oldukça başarılı geçen ilkokul döneminden sonra Doğu Anadolu Bölgesi'nin en iyi okulu olan Elazığ Anadolu Lisesi'ni kazanmıştım

AHMET TOPRAK&EFRAİM GÜNDEM VE ÖZGÜRLÜK…
TAKİP ET Google News ile Takip Et

Oldukça başarılı geçen ilkokul döneminden sonra Doğu Anadolu Bölgesi’nin en iyi okulu olan Elazığ Anadolu Lisesi’ni kazanmıştım. Başarılı öğrenciliğim yerini vasata bırakmıştı.

            Tamam, dürüst olayım hadi! Tembel bir öğrenciydim…

            Tembelliği tercihimde iki şeyin etkili olduğunu düşünüyorum. Birincisi, ergenlik dönemi haylazlık hakkımı fazlaca kullanmış olmam olabilir. İkincisi ise, daha ortaokuldayken hukuk fakültesine girmeye karar vermiş olmam olabilir.

            “Sınıf birincisi olsam ne olacak ki, en nihayetinde gideceğim yer hukuk fakültesi!” şeklindeki düşüncemi ister aşırı özgüvene bağlayın, ister ukalalığıma… Ama emin olun, hakiki düşüncem buydu.

            Ara dönem olarak nitelendirdiğim ortaokul ve lise yıllarında not derdi pek çekmemiş olsam da, kendime yatırım yaptığım yıllardı diyebilirim. Sosyal konularda oldukça aktif biriydim. Siyasete merakım o günlerden gelir. Mümkün olduğu kadar okumaya çalıştım. Tembeldim ve dahi asla bilgi yarışmalarında adım geçmedi ama lisede kompozisyon yarışmasında il birincisi olmuştum mesela…

            O yıllarda başladı yazma merakım. Sonra, her klasik abaza Türk gencinin, bilinçaltını süslü cümlelerle saklamaya çalıştığı sivilceli hezeyanlarını ben de mısralara döktüm! Şiirlerimi küçümsemek istemem ama bugünde geriye baktığımda, ölçüsüz libidoma romantik dava adamı süsü vermeye çalıştığımı kabul etmeliyim!

            “Yazmak” kariyerimin tamamında olduğu gibi şiir meselesinde de Sami Demirbağ hocamın etkili olduğunu söylemeliyim. O, şiirlerimi beğenmeseydi yazmaya cesaret edemezdim.

            Şiirlerle geçen üniversite yıllarımda bir dergide genel yayın yönetmenliği yaptım. Daha sonra uzun bir süre yazma işini bıraktım. Ve bir gün hayatımı bambaşka bir yöne kaydıran Haberkent günleri başladı…

            Çok güzel günlerimin geçtiği Haberkent’ten sonra 2016 yılı 1 Eylülünden itibaren de Hakimiyet’te yazmaya başladım. Artık iki gazetem vardı, Haberkent ve Hakimiyet.

*****

            Basının tarih boyunca en büyük savaşı sansürle olmuştur. Maalesef her geçen gün sansür azalacağı yerde artmaktadır. Batı’daki medya organlarının kar edip etmediği konusunda fazlaca bilgiye sahip değilim. Ama ülkemizde ulusal medyada zarar etmeyen medya organı yok gibidir.

            Ekonomik bağımlılık, medyanın sermaye sahiplerinin eline geçmesine sebep oluyor. Devletle iş yapmadan ayakta duramayacak olan medya patronları iktidarların aleyhine yayın yapmaya korkuyor. Veya zaten patronlar çok daha fazla iş yapmak için medyaya giriyor.

            Hukuk devleti ilkelerinin her geçen gün azaldığı ülkemizde, çok güçlü olan iktidar, aleyhine yayın yapan medya patronlarının üzerine devlet gücüyle gidebiliyor. Hukuk tarafından korumasız olan sermaye sahipleri bir şekilde iktidara biat ediyor.

            Yereldeki sansürün ise farklı boyutları oluyor. Konuyu uzatmamak adına belki bir başka yazıda ele almak sözü vereyim. Devam edelim…

            Sansür konusunda asla taviz vermedim. Taviz vermesine vermedim ama iki kişinin hakkını teslim etmem gerekiyor. Onlar olmasaydı yazarlık hayatım bu kadar rahat olmayabilirdi.

            Haberkent’in imtiyaz sahibi Efraim Gündem ile Hakimiyet’in imtiyaz sahibi Ahmet Toprak bana sınırsız özgürlük tanıdılar. Birçok kişi beni Haberkent’in ortağı zannediyordu. Efraim abi her zaman bu durumdan, yani gazeteyi sahiplenmemden ötürü gurur duyduğunu söylüyordu. “Gazete senin ama şöhret olan Cengiz.” Diye aramızı açmaya çalışanların ağzının payını veriyordu.

            Haberkent’ten ayrıldığımda ikimizde üzülmüştük ama asla mesele etmemiştik. Bazı geri zekâlılar beni yıpratmak adına arkadaşlarımı sattığımı söylerken biz her yerde beraberdik. Birçok yazar gazete değiştirirken, nedense bir tek benimkisi olay olmuştu! Neyse…

            Sonra Ahmet Toprak ile çalışmaya başladım. Yazmaya başlamadan önce bana gülerek; “Vdigera köşende bana küfür etsen bile serbestsin!” demişti desem, bir transfer rüşveti gibi algılayabilirsiniz ama emin olun hiçbir baskı, sansür yaşamadım. Hatta ara ara şakalaştığımızda, “Sen dur bakalım. Bugün seni yazayım da gör.” dediğimde, gülerek, “Allah aşkına yazmayasın bak. Mecbur yayınlayacam!” diyor.

            Hülasa… Yazmaya başladığım ilk andan itibaren hep şanslı oldum. Sami Demirbağ gibi bir hocam hep benim sağduyulu yanım oldu. Yeri geldi eleştirdi, yeri geldi uyardı… Çoğu zaman iltifat etti! (Hocam müsaidim, övebilirsin!)

            Sonra Efraim abi… Gazetecilik heyecanını ilk olarak birlikte yaşadık. O güzel günler için ve dahi halen daha Haberkent’in benim evim olduğunu bana htirdiğin için çok teşekkür ederim…

            Şimdi de Ahmet abi… Sevgili Ero, her şey için çok teşekkür ederim…

            Ve Ero, her şey daha yeni başlıyor!