23 ADIMDA LİDER OLMANIN YOLU!

Elazığlı yazar Burak KÜRKÇÜ,  liderlik ve kişisel gelişim konulu 'Küçük imparator- Liderin 23 Adımı' adlı ilk kitabı  hakkında  gazetemi

23 ADIMDA LİDER OLMANIN YOLU!
TAKİP ET Google News ile Takip Et

Elazığlı yazar Burak KÜRKÇÜ,  liderlik ve kişisel gelişim konulu “Küçük imparator- Liderin 23 Adımı” adlı ilk kitabı  hakkında  gazetemiz Hakimiyet’e önemli açıklamalarda bulundu. 

Diğer kişisel gelişim kitaplarının iddia ettiği gibi sizin hayatınızı 3 dakikada değiştirmeyi vadetmiyor. Bu kitap size tepeden bakarak nasihatler vermek yerine, aslında sahip olmanıza rağmen günlük hayatta ihmal ettiğiniz pek çok niteliğinizi canlandırıp hayattan daha fazla keyif almanızı sağlamayı amaçlayan

23  hikayeden oluşan  “Küçük İmparator’u” konuştuğumuz Yazar Burak KÜRKÇÜ ile  özel röportajımız :

 

Öncelikle sizi tanıyalım,  Burak KÜRKÇÜ kimdir ?

 

1983’te Elazığ’da doğdum. İlk, orta ve liseyi  Elazığ’da okuduktan sonra  ODTÜ Uluslararası İlişkiler Bölümü ile Siyaset Bilimi Bölümleri'nden mezun oldum.  Askerlik hizmetimi yedek subay olarak yerine getirdikten sonra, Başbakanlık Dış Ticaret Müsteşarlığı’nda uzman yardımcısı olarak işe başladım. Bir ara 2 yıllığına yüksek lisans eğitimi için Londra'ya gittim. Bir yandan on yıldır çalıştığım Ekonomi Bakanlığında Personel Başkan Yardımcısı olarak görev yapıyorum, diğer yandan da kamu kurumlarına ve siyasetçilere beden dili ve hitabet başta olmak üzere kişisel gelişim eğitimleri veriyorum. Bunların yanı sıra  ESAGEV isimli vakfın Mütevelli ve Yönetim Kurulu Üyesi olarak faaliyet göstermeye gayret ediyorum. İyi derecede İngilizce, orta derecede Almanca ve Rusça biliyorum.

 

Küçük İmparator’da, liderlikle ilgili pek çok kitapta yazılandan farklı ve oldukça iddialı öneriler getiriyorsunuz. Diğer kitaplarda yanlış olduğunu düşündüğünüz şey nedir?

Liderlik denince, İngilizceden tercüme edilen pek çok kitap ana fikir olarak size hırslı ve rekabetçi olmanızı telkin eder. Ancak o rekabeti, başarıya ulaşmak için sizi motive edecek bir katalizör gibi değil, önünüze çıkan her şeyi engel gibi görüp yok etmeye programlı bir canavar haline gelmenizi sağlayan bir hastalık gibi aşılarlar. En büyük yanlış da burada başlar. İnsanlar lider olmak için doğmaz veya lider olmak için yaşamaz. Şartlar bir şekilde onları liderliğe doğru sürükler ve insanlığa daha iyi hizmet edebilmek için kendini hazır hisseden temiz yürekli insanlar liderliği hak eder. Ötekiler ise, lider olabilmek için amaçsız bir mücadeleye girip, etraflarında kendilerini seven bir kişi kalmayana kadar saldırıp, hırs ve kibrin esiri olurlar.

Liderlikle Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisi diye tanımladığı basamakları ve İslam’daki nefis mertebelerini nasıl birleştirdiniz?

Şimdiye kadar yazılan tüm liderlik kitapları, liderliğin doğuştan mı geldiği, yoksa sonradan mı öğrenildiği tartışmasının içinde boğulmayı tercih etmişti. Bu kitapta ise, Abraham Maslow’un insanın temel gelişimini ve olgunlaşmasını izah eden, en altta ilkel benlikten başlayıp en üstte kendini gerçekleştirme ve dünyaya fayda sağlama evresine kadar çıkan ihtiyaçlar hiyerarşisinde bir insanın hangi basamakta olursa lider olabileceği hususuna değinmeyi tercih ettim. Aslında bakılırsa, İslam tasavvufunda emreden nefis,  nefs-i emmare’den dünyevi nimetlerden kendini soyutlamış olan saf nefis nefs-i safiyye’ye uzanan nefis mertebeleri de Maslow’un doğu kültüründeki benzeridir. İyi bir lider olmak için, nefis mertebelerinde dünyevi nimetlere tamah eden nefsin terk edilmiş olması gerekir.

Kitabınızda 23 tane hikâye var. Bu hikâyeler başlıyor, en heyecanlı yerinde kesiliyor ve teknik bir anlatım kısmı devam ediyor. Tam hikâye nerede kalmıştı diye merak ediyoruz ki bir anda hikâye kalan kısımdan devam edip tamamlanıyor. Bunu bir teknik olarak mı tasarladınız?

Haklısınız. Liderlik ve kişisel gelişim kitaplarında alışık olunmayan bir teknik bu. Genelde liderlik kitaplarının büyük çoğunluğu falancanın liderlik sırları başlığıyla piyasaya çıkar ve çoğunlukla okuyucunun o dünyaya dâhil olmasına müsaade edecek altyapıya sahip olmaz. Küçük İmparator’da hikâyeler günlük hayattan alınmış, herkesin başına gelmesi muhtemel hikâyeler olduğundan, okuyucu kendi hayat hikâyesini buluyor aslında. Tam kafasını sorular bulandırmaya başladığında ise bir soru da ben soruyorum ve ardından o soruların cevaplarını bulacağı teknik anlatım kısmına geçiyorum. Böylelikle hikâyenin kalan kısmında kahramanların neyi yanlış, neyi doğru yaptığını okuyucu daha rahat yakalıyor.

Şimdiye kadar okuduğunuz pek çok kişisel gelişim kitabında inancınızı sorgulamamanız gerektiği, inandığınızın üzerine ısrarla gitmeniz gerektiği vurgulanmaktadır. Küçük İmparator ise tam tersini söylüyor.

İnancınızı belli aralıklarla sorgulayın. Eğer inandığınız şey doğru ve güçlü ise, her sorguladığınızda aynı sonuca daha sağlam verilerle ulaşacaksınız ve bu sizin ona olan inancınızı da güçlendirip yıkılmaz hale getirecektir. Ancak ondan sonra inandığınız şeyin üzerine ısrarla ve güvenle gidebilirsiniz. Aksi takdirde sağlamlığından emin olmadığınız bir merdivenin 15’inci basamağından aşağı düştüğünüzde, keşke her basamakta merdivenin sağlamlığını kontrol etseydim demek zorunda kalacaksınız.

Kitaptaki anlatımlarda, hikâyeler içindeki betimlemeler ve canlandırmaların çok gerçekçi olduğunu fark ettim. Öyle ki, bazen bir olayı tarif ettiğinizde sanki ben de olayı bizzat yaşamışım gibi bir his uyanıyor. Bunun sırrı nedir?

Küçüklüğümden beri çok fazla hikâye dinlerdim. Bazen başkalarının artık sıkıldığı ve uzadıkça uzayan dost muhabbetlerini ben hep dikkatle dinleyip, kafamda olayları canlandırmaya çalışırdım. Sanırım oradan gelen bir alışkanlık. Küçük İmparator’daki hikâyelerde ve tekniklerde beden dili ve hitabet sanatlarına dair anlatımlar yapmamın sebebi de budur. Bu iki sanat hayatı gerçek hale getirip tam anlamıyla canlılık veren iki sanattır. Bu sebeple Eylül ayında çıkacak yeni kitabımda bu hususlara daha fazla yer ayırmaya çalıştım.

İmparator gibi ağız dolusu ve baskın bir kelimeyi neden küçük diye bir ön sıfatla birlikte kullandınız?

İmparator gibi ağız dolusu ve karşılığı büyüklük uyandıran bir kelimeyi, küçük olarak nitelendirmenin, insandaki ego ve bencillik hissini biraz geri plana atacağını, aslında imparator olmaktan ziyade küçücük olan benliğimizi terbiye etmenin önemini vurgulamak gerektiğini düşündüğüm için bu ismi kullanmayı tercih ettim. Yayınevimiz de bu ismi beğenince okurların da beğeneceğini düşündüm. Bu arada siz sormadan ben söyleyeyim. Neden 23 adım diye soruyor herkes. Malum memleketim Elazığ. Elazığ da çok önemli liderler çıkaran bir şehir. Allah’tan ki plakası 60 falan değil. Yoksa kitap bin sayfa sürerdi.

Arka kapağındaki tavsiye ve tanıtım yazısını televizyonlarda sıklıkla gördüğümüz bir profesör olan Sayın Hüseyin Bağcı’nın yazması, tanıtım reklamını televizyonlarda en çok izlenen programlardan olan Çalar Saat Programında İsmail Küçükkaya’nın yapması birinci baskının kısa bir sürede tükenmesinin ardından Türkiye’nin en eski ve bilindik yayınevlerinden olan İnkılap Yayınları’nın yeni baskıyı basması nasıl oldu? Genelde yazarların ilk kitapları bu kadar ciddi ilgi uyandırmıyor. Siz bunu nasıl başardınız?

Aslında “Ben başardım” demek, pek doğru olmaz. Hüseyin Hocam sağ olsun kitabın yazım aşamasından itibaren desteğini hiç eksik etmedi. Yaklaşık on yıldır verdiğim seminer ve konferanslarda dinlediğim insanlar aslında bana okurların ne beklediği konusunda ciddi ipuçları verdi. İnsanlar üç dakikada hayatlarını değiştireceğini vadeden piyasa kitaplarından o kadar sıkılmıştı ki, ayakları yere basan ve gerçekçi yaklaşımla hayatın fotoğraflarında gizli ipuçlarını ortaya koyan bir kitaba ihtiyaç duyuyordu. İlk baskıdaki başarılı performans da İnkılap Yayınları’nın yeni baskı için devreye girmesini kolaylaştırdı. Tabi burada ilk baskının hızla tükenmesine vesile olan kıymetli okurlar ile kitabı okuyan, okutan, tavsiye eden ve tanıtımını yapan dostlara ve kıymetli aileme de ayrıca teşekkür etmem gerekir. İnkılap Yayınları’nın Genel Müdürü Aren Bey’in esere güvenmiş olmasını ve Aren Bey’le tanışmamıza vesile olan kıymetli dostum Murat Vardal’ın desteklerini de katarsak, Küçük İmparator’un hızlı serüvenini özetlemiş oluruz.

Aslında 23 soru sorup öyle tamamlamak isterdik ama okuyuculara da sürpriz bırakalım istiyoruz. Mahmut Abi, Alessandro Tuscano, Daniel Martin, Naim Sefa Bey, Şizofren Nami ve sayamadığımız pek çok karakterin birbirinden farklı hikâyelerini anlatıyorsunuz. Bu insanlar gerçekten var mı?

Kitabın başında da yazdığım gibi, hayal ile gerçek arasında bir fark varsa, o da birinin fiilen diğerinin  de zihnen yaşandığıdır. Hayal ile gerçeğin toplamı da bizim hayat dediğimiz şeyi oluşturur. Bu kahramanlar okuyucuya göre hayal ve gerçekliği değişen kahramanlar. En iyisi okurlarımız bakıp kendileri karar versin.

Son soru:  Yeni kitabınızla ilgili tüyolar alabilecek miyiz? Konusu yine liderlik mi olacak?

Yeni kitabın adını Babruka koyduk ve Eylül ayında yine İnkılap Yayınlarından çıkacak. Küçük İmparator’un üçüncü baskısıyla aynı anda piyasaya çıkmasını planlıyoruz. Müzakere ve ikna yöntemlerini yine hikâyelerle anlatan, sürprizlerle dolu bir kitap oldu. İlk incelemede aldığım eleştiriler, Babruka’nın Küçük İmparator’u unutturacak kadar sürükleyici olduğu yönünde.

Kalfalık eseri diyelim Babruka için. Ustalık eserinizi de dört gözle bekliyoruz.

Bir defa da okuyup bitereceğiniz bir kitap. Ama; bir defalık okuyacağınız bir kitap değil. İlk okuduğumda bir akademisyen olarak ciddi bir birikimin  derinlemesine bir analizden süzüldüğü bir kitap gördüm. İkinci okuduğumda, bir yönetici olarak günlük hayattaki gözden kaçan detayların yöneticiliği  nasıl inşa edeceğini gösteren  bir kitap gördüm. Üçüncü okuduğumda ise; bir kitapsever olarak  öğrencimin yazdığı sürükleyici hikayelerle dolu, özgün ve tavsiye edilesi bir kitap gördüm .        Okuyun, okutun.