Faruk YILDIZ

DEVLETİN VE TOPLUMUN YENİDEN YAPILANDIRILMASI (1)

Faruk YILDIZ

Yeni bir dünya düzenine ihtiyaç duyduğumuz bir dönemi yaşıyoruz. Hukuk ve adalet düzeni içinde tüm insanlığı eşit bir biçimde kucaklayan ve bütün uluslararası örgütlerde bütün toplumları temsil edecek bir dünya düzeni. Peki bütün dünya milletlerini etnik ve dinsel bir denge unsuru olacak şekilde beş daimi üyesi içinde İslam ülkesi olmayan Birleşmiş Milletler Örgütünün adaletinden söz edilebilir mi?  
      Evet Sayın Cumhurbaşkanımız dünya beşten büyüktür derken ne demek istediğini 15 Temmuz sonrası daha iyi anlamak gerekir diye düşünmeliyiz. Bu doğru algının oluşmasını istemeyenler aslında gelecek yüzyılın belki de daha uzun bir zaman diliminin ekonomik, sosyal ve siyasi planlarının bozulmasını engellemek için Hasan Sabah'ın Haşhaşilerine rahmet okutacak  FETÖ gibi bir ihanet şebekesine bu alçak darbe girişimini  yaptırmak onlar için pek de zor olmadı. Türk Milletinin tepkisini ölçemeyen ABD ve sermaye güçleri yediği şamarın daha izi geçmeden büyük bir pişkinlik örneği göstererek PİÇ ' e  (Paralel İhanet Çetesi/FETÖ ) sahip çıkarak bunlar her zaman olduğu  gibi iyi çocuklardır tiyatrosunun bilmem kaçıncı perdesini oynamaya başladı yine. Ama Türk Milleti yemedi bu kez.
Rahmetli Menderes'in idam edilmesine sessiz kalınması, yine rahmetli Özal ve Erbakan'ın iktidarları süresince itibarsızlaştırarak toplumsal linçe maruz bırakılmasına seyirci kalınması o günden bu güne geçen zamanda milletimizin hafızasında derin travmalar yaratmıştı. İşte bunun pişmanlığı ve bir o kadar da ezikliği içinde yaşamanın yansıması olarak bu kez her şeye ama her şeye rağmen liderini içerideki işbirlikçilere karşı canı pahasına da olsa  korumayı kendisine şiar edindi. . Bir başka ifadeyle tarihe geçen o talihsiz anı yeni ve bir o kadar da muhteşem ve onurlu bir sayfayla değiştirdi. Evet bu millet, millet kavramına yeni bir anlam yükledi. Devletten hiçbir karşılık beklemeden sadece demokrasi ve milli egemenlik ruhu içerisinde canını malını düşünmeden, en önemlisi de ailesini geride bırakarak liderine sahip çıkmayı geleceğine sahip çıkmakla özdeşleştiren yeni bir anlayış ortaya koydu. 
Modern Batı(!) dünyasının bütün planlarını bozan bu erdemli ve şerefli millet aynı zamanda bu davranışı ile  kendi toplumu içerisinde dili, dini, mezhebi, ideolojisi ne olursa olsun  birlik, beraberlik ve kardeşlik duygularının  pekişmesine önayak oldu.
Peki neden Batı dünyası bu Müslüman Budistleri(!) ( PİÇ-Paralel İhanet Çetesi)  bugün kullanma gereği duydu? 
Ya da bu Budistleri(!) bu alçak kalkışmaya iten şey neydi?
Evet Batı dünyası ve ABD özellikle 2002 den bu yana geçen sürede izlemeye aldığı Türkiye  ekonomisinin giderek yükselen olumlu parametreler ortaya koymasından oldukça rahatsız olmuştu.  Özellikle Cumhuriyet tarihi boyunca gelinen noktanın yaklaşık dört katı bir büyümeyi iktidarının daha ilk beş yıllık döneminde gerçekleştirmişti. Daha açık bir ifadeyle Adalet ve Kalkınma Partisinin  2002  yılında iktidara geldiğinde 225 milyar dolar olan GSMH 2007 yılında yaklaşık 850 milyar dolara yine 2002'de 2250 dolar olan, kişi başı milli gelir 11000 dolar seviyelerine çıkararak ve yıllık büyüme %8-9 seviyelerine yükselmişti. Aynı şekilde ülke ihracatı 2002 de 35 milyar dolar iken bugün 160 milyar dolar seviyelerini gördü.  Tabii ki bu İstatistiklerden Batı dünyasının ve ABD 'nin  çok anlamlı stratejik sonuçlar çıkarmaması düşünülemezdi. Bu ekonomik büyümede ortaya çıkan en önemli şey basit ve en yalın ifadeyle Batının parsellediği  pazarın bir bölümüne Türkiye gelip yerleşmişti. Kendi halklarının ekonomik refah düzeyinin örseleneceğini düşünenler ve en önemlisi de pazar payı oranlarının küçüleceğini düşünen SOROS'un,  Rackfellerin ve Rocheldlerin çocukları duraksız büyümeye doğru  ilerleyen Türkiye ekonomisinin önünü kesmekten başka bir seçeneklerinin olmadığına iyice emin oldular. Çünkü parametreler onu gösteriyordu. Daha iktidarının ilk beş yılında toplam 80 yıllık büyümenin tam dört misli büyümesini sağlayıp ülkeyi yönetmeye devam eden Recep Tayyip Erdoğan ve AK Parti iktidarının bu şekilde giderse 2020’li yıllarda bu parametrelerin çok çok üzerinde bir ilerleme kaydedeceğini çok iyi biliyordu. Yani GSMH nin 3-4 trilyon dolar, kişi başı milli geliri 25-30 bin dolar, ihracatı 500 milyar dolar seviyelerinde olan bir Türkiye manzarası Batı dünyasının fakirleşmesi ve İslâm ümmetinin lideri rolüne soyunan Türkiye'nin Batı karşısında üstün duruma geçmesi anlamını taşıyordu.
Artık teknolojisini,  silahını, tankını savaş gemisini, her türlü hava aracını ihraç eden bir Türkiye 'nin varlığı yine Batı 'nın zihninde tarihten gelen korku sendromunun bu kez başka bir versiyonda tezahür ettiğine şahit olduğumuz yeni bir döneme giriliyor.
Üçüncü bin yılın henüz başında başlayan bu ilerleme Batı için yeni bir travma yaratacak gibi görünüyor. Özellikle coğrafyasındaki stratejik üstünlük hesaba katılırsa bu ilerleyişin durdurulması için yeni bir Jan Sobieski çıkar mı Batıdan onu bilmek için çok erken diye düşünmek gerekiyor. Bu ilerleyişi durdurmak fiziki manada ülkeler arası olmayacağına göre bunun önlenmesi için daha önce Ortadoğu da onlarca kez denenmiş iğrenç yöntemlere başvurmaktan başka bir seçenekleri kalmamıştı. Ülke içerisindeki yasal silahlı işbirlikçileri kullanarak her türlü gayrimeşruluklarla dezenformasyon yaparak dünya kamuoyunu yaptıkları işin yasallığına inandırarak çıkar odaklı sömürgeci  politikalarını başarılı olurlarsa haklı sebeplere dayandırıp medya kanallarını kullanarak anlatmayı her zaman bir yöntem olarak seçmiş ancak bu kez başarılı olmayınca da sahiplenme duygusu yaratmadan işin hukuk adalet ve insan hakları boyutu üzerinden PİÇ'e bir koruma kalkanı oluşturma işine soyunmuşlardı. Üst aklın bu darbe girişimini organize ettiğine dair algıların ve bulguların  kamuoyuna yansımasını engellemek ve psikolojik bir moral verme gayesi ile işbirlikçilere yanınızdayız mesajı vermekle aslında bir bakıma kendilerini deşifre etmişlerdi. Devamı yarın…
 

Yazarın Diğer Yazıları