Selim Şengül

Harput Okumaları

Selim Şengül

Hedefin Muhtevası
Miras, sözlükte “kök, birinin diğerinden devraldığı eski durum, bakiye. Bir şeyin bir kişi veya topluluktan diğerine geçmesi, başkasından kalan, tevarüs edilen şey” anlamlarında kullanılır. Kısaca, ölen bir kimseden yakınlarına kalan mal, mülk, para. Zaman zaman sonucu acı olsa da ülkemizde genel itibariyle vefat eden büyüklerimizin ardından paylaşılan mal varlığı, sonrasında istenilen pay alınmadı mı, mirasçılar arasında kırgınlıklar başlar. Mal varlığı insanı insana, kardeşi kardeşe kırdırır. Süregelen bir devinim ama akıllanan yok. 
Biz burada mirasın insanlar arasında paylaşılan, bölünebilen olanı değil de, insanlığın hafızasına kazınmış antik miras, kültürel miras, tarihi miras, geleceğe miras konumunda olan tarihi yapılardan, evliyalardan, medreselerden, olaylardan, camilerden bazen de tarihte insanı gülümseten veya üzen bir hikayeden bahsedeceğiz. Ders alacağız, sahip çıkmamız gerekenleri öğreneceğiz. Bu yazılar tarih, edebiyat, coğrafya üçgeninde yazılacak ve belki de geleceğe miras kalacaktır. Bunun farkı ise kimse kimseyi kırmayacak çünkü herkes okuyabilecek. Burada miras bir gönül ortaklığıdır. Kalplere dokunmaktır.
Tabii ki yazıların merkezi, pergelin sabit ayağı gibi Harput olacak ve çevresinde bir daire oluşturacak şekilde devam edecektir. Meraklı okuyucular merakla bekleyecek, bilmeyen okuyucular öğrenmek için bekleyecektir.
Harput, en önemli miraslarımızdan. Zaman ve devirlerden geçmiş, yapısıyla ve ruhuyla dimdik ayakta olan bir kale çevresinde oluşan şehir. Medeniyet şehri, mimarisi ile göz dolduran, evliyası ile gönüller çoşturan bir şehir, yukarı şehir. Onun için yazılanlar, okunsa ömür yetmeyecek. Yazılsa tarihi, yazmaya yetmez ömrümüz var. Fakat bu onu anlatmayacağımız, yazmayacağımız anlamına gelmez. Onu anlatmak sorumluluğumuzdur, ödevimizdir.
"Marifet iltifata tabidir, sermayesiz meta zayidir," derler. İltifat sizden, marifet bizden olsun. Olsun ki Harput'u anlatacak dilimiz, yazımız geleceğe miras olarak daima var olsun. Harput yok olmaya başladığında bunu ilk fark eden insanın çabası da miras, bunu görmezden gelen yetkililerin yapmadıkları da miras.
Cana bizim esrarımız imlalere sığmaz, Yazılsa da binde biri inşalara sığmaz. Ne güzel dile getirmiş Erzurumlu Emrah. Harput, esrarların yazıldığı ve anlatıldığı, lakin bilinmeyen sırlara yolculuk yapılacak bir mekandır. Bu mekanda gezmek, sokak yolculuğu yapmak kimine görev, kimine gezi olsun. Görevi ben üstleniyorum. Keyfini sürmesi size kalsın. Şimdiden tarih yolculuğuna hazırlanın.
Buradan, Harput için yaptığı çalışmalarla yüreğini ortaya koyan başta İshak Sunguroğlu, Nurettin Ardıçoğlu, Süleyman Yapıcı ve daha nice şahsiyetler, çalışmalarıyla en iyi şekilde eserlerini ortaya koydular. Zaman zaman onların çalışmalarından da faydalanacağız.
Bizim milletin en kötü huylarından birisi de şudur: Geçmişle övünürken, bırakılan geçmişe saygı duymamalarıdır. Tarihteki şahsiyetlere, yapılara ve şehirlere kadar varın siz hesap edin. Yerleşimler geçmişi inkar, restorasyonlar geçmişi unutturma çabası gibi durumlar. Geçmiş ve gelecek insanlık için en önemli iki nokta, arada kopukluk oldu mu bize bırakılan mirastan bihaber yaşayıp sadece kulaktan dolma bilgilerle boş bir övünme içerisinde yaşarız.
Amacım, sizleri uzun yazılarla sıkmadan, her hafta belirli noktalardan bahsederek Harput şehrinin daha iyi korunmasını sağlamak ve geçmişin aziz hatırasını canlı tutmaktan ibarettir. Beni bu duruma sevkeden ise, kalan mirasın düşüncesizce harcanıp tüketilmesini engellemektir, nokta kadar. 
"Seni kim susturdu? Sana kimler kem nazarla baktı? Seni hangi zalim ve gaddar eller yıktı, harap etti de, taş taş üstüne bırakmadı? Şehirler, kasabalar, köyler bazen tabiatın zalim kahrına uğrarlar. Ya bir deprem veya bir tuğyan onları hâk ile yeksan eder, sen bu gibi bir faciaya da uğramadın. Ya seni kimler vurdu? Bu soruya, bir suçlu gibi, doğrusu yüzüm kızararak yine ben cevap vereceğim. Seni bizler yıktık! Seni bizler harap ettik! Üstad Mevlüt Özaydın yazısında, Harput Belediye binasını yıkmaya giden Feyzi'den bahsediyor; Feyzi'ye gelinceye kadar daha neler neler var ve kimler yok ki! Harput'u yalnız Feyzi yıkmadı. Hepimiz yıktık ve hepimiz suçluyuz. Feyzi, şimdi olsa olsa en son suçlu; fakat o da yaralı. O da isteyerek kazmayı eline almamıştır. Almış ise her kazma darbesinde onun da kalbinden bir damarın koptuğuna, onun da içinin sızladığına kaniyim çünkü Harput’un bütün mesut ve neşeli çağını yaşamış bir hemşeridir. Hiçbir dağ başı veya bir kaya üstü yoktur ki Feyzi'nin sesini içine çekmiş olmasın. Hülâsa; suçlular bir, beş, on değildir! Faciada hepimiz de medhaldarız. Ancak Feyzi ile aramızdaki fark; bizlerin Harput'un yıkıldığını haber alınca kan ağlayan gözlerimiz, onun ise bilfiil bu yıkımı tamamlamaya çalışan bedbaht elleri... Şu cümlelerle hülâsa edebilirim ki; şehirlerin, beldelerin, malikânelerin de canlılar gibi mutlak surette bir ölümü, bir çöküşü ve bir sonu var! Harput da bu akıbete uğradı. Arkasından ağlayalım. Bilhassa beraberinde sürüklediği namuslu, faziletli, bilgili büyük bir camiaya... Ve şimdi 100 sene, 500 seneden beri Harput’un etrafında yatan atalarımızın, dedelerimizin ruhlarına Fatiha okurken Harput’a da aynı nakaratı tekrar etmekten başka elimizde bir şey kalmamıştır."

Bu duyguları başka bir şekilde İshak Sunguroğlu Harput Yollarında, Harput için üzüntülerini dile getiriyor. Aradan geçen zaman, gittikçe körelen Harput... Bunu engelleyemeyen bizler olduk... 
 

Yorumlar 1
Yuzarsif 31 Aralık 2024 22:14

Şehrimize sahip çıkan böyle bir yazı.Tebrikler üstadım

Yazarın Diğer Yazıları