Yemeğin de bir sosyolojisi vardır
Rüveyda Sadak
Günümüz itibariyle modern tüketim, günlük alışkanlıkları değiştirdiği gibi bazı kültürel değerleri de geleneksel kültüre yabancı kavramlarıyla değer aşımı oluşturuyor. Sosyal medya ile sağlanan bu durum, bilginin nitelik ölçüsünden ziyade modern yabancılığı ödül olarak görüp, adeta bir başarı gibi bildirim sağlayarak modernin etkisini bir tür sanat olarak ifade etmiş olmayı bireyce örneklendiriyor. Özellikle son yıllarda artış gösteren özenti tercihli seçmecilik, alınan sebze ve meyveye dair bilgi kapsamlı olmayan seyri ile farklılık modasına uygunluğu düşündüren garip bir durum haline dönüşüyor. Hâlbuki aynı anlama gelen doğal ve organik kavramları, aynı cümlenin öğeleri itibariyle yine aynı tanıma tekabül ediyor. Mevlana, “Ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol.” Derken, mevcut manayı detaylıca tasavvur eder. Modern koşul, yapay olanı ifade ederken topluma sunduğu tatsız, tuzsuz tercihlerden bahsediyor. Doğal, yerel bir kültürdür ve o kültür, nesilden nesile yaşatılan bir gelenektir. Doğal, olduğu gibidir ve gerçektir dolayısıyla organik kavramını karşılayan kültürün kendisidir. Atasözlerinde, ‘Tarlada izi olmayanın, harmanda yüzü olmaz.’ Öyle ki çalışan, ürününü beklerken, ‘Ne doğrarsan aşına, o çıkar kaşığına.’ Şeklinde tanımlanır ancak ‘Çalışan, kazanır.’ Ve böylece teyit edilen doğruyu gerçekleştirir. Sarf edilen çabanın, emek sonucu elde edilen ekmek ile gördüğü karşılık sonucu işte doğalın, doğası böyle bir kıssanın hissesidir. Nitekim buğdayın ekim aşamasından un haline gelene kadar emek verip, ürün elde edilir ki sonrasında ise mevcut ürün, ekmeğe dönüştürülür. Ve bir sosyoloji düşünmek diyelim. Bu biraz farklı bir sosyoloji olabilir. Bilinen bir ürün, bazen değişerek başka bir şekle dönüşür. Bu dönüşüm ise muhteşem bir renk alarak kültürlenme sürecini gerçekleştirir. Söz konusu üç üründen bahsedelim; soğan, domates ve patlıcan… Bu üç ürünün bileşiminden, sayısız sayıda yemek yapılabilir. Mesela, soğan… Neredeyse tüm yemeklerin olmazsa olmazıdır kendisi. Soğan olmadan soğansız bir yemek pek düşünülemez öyle değil mi? Soğan, tencere yemeklerinin salça ile tamamlandığı o özgün kavram ve daha birçok yemeğin gerçekleşerek yemeğe dönüştüğü bir mutfak gelenekselidir. Domates… Sebze ailesinin başta gelen isimlerinden olan domatesin bir yemeğin tanımlanıp tamamlanmasındaki asıl isim olduğunu söylemek, mutfağın da bir sosyolojisinin olduğunu ifade ediyor. Ve patlıcan; karnıyarık, türlü, güveç, dolma ve çok çeşitli lezzetlerin bilinen adıdır. Çekirdekli kısmının bazen hafif acı olması, patlıcan ile yapılan yemeklerin farklı ve özgün aroması ile bir baharat kültürü oluşturur. Eğitimci Sosyolog Hocamızın bir kısmı anlatırken, bütünü görmemizi ifade ettiği, ‘Farklı ürünlerin birbiriyle tatlandırılarak böylece kültürlendirilmesini sağlayan bir yemek sosyolojisidir ve farklı kültürlerin bir kompozisyona dönüşmesidir. Soğan, domates ve patlıcanı ayrı ayrı kızarttıktan sonra uyum içinde tamamlanan bu yemeğin, farklı kültür benzetmesiyle oluşan aroma çeşitliliğini harmanlayan sunum, yemeği kendi içindeki mevcut şeklinden farklılıklara davet eder.’ Söylemiyle Eğitimci Sosyolog Hocamız, sosyolojinin bir araya gelerek bir bütünü oluşturduğunu ifade etmişti. Nitekim kültürümüzde yer alan acı, ekşi, tatlı baharatların bölgesel çeşitlilik ile renklendirilen sunumu, sosyolojinin insanın olduğu her mekânda farklı ürünlerle çeşitlendirildiğini açıklıyor. Özgünlüğün örneklendirildiği bu üçlü mutfak ürününü farklı bir yönden düşünelim. Malum kültürlenme, sosyolojiye dair bir kavramdır. Bu farklılık bir kültürlenmedir. Aynı tabakta, aynı tencerede farklı coğrafyalardan ürünlerin bir araya getirilmesinden oluşan kültürel bir farklılıktır.