
Saatin sosyal medya karşılığı, süresiz dakika
Rüveyda Sadak
İnternetin sosyal kapsamda değerlendirildiği sosyal medya platformu, modern çağın bilinen bir gerçeği olmuştur. Süreyi, süresiz bir şekle çeviren bu alışkanlık, toplumu bireysel bir izole edilmişliğe dönüştürüyor. Bireyi sosyalleştiren kavram, sosyal medya orantılı değil, aksine doğal olan toplumsal değerlerin yaşanılır hale getirilmesindedir. Yapay ortamlı sosyal medya türevleri, her çeşidiyle mevcut bir örnek aktör işlevini, bilinçsiz internet kullanımı ile gerçekleştirebilir. Çoğunlukla genç ve çocuk yaş grubu için harcanan saatlere dair bir tür tükenmişlik olarak da düşündürebilen bu edinilmiş rutin, farkındalık gereği bir fayda içermeli. Çağın vazgeçilmez alışkanlığı olan telefon ve ekran kelimesinin oluşturduğu bir gerçeklikten bahsediyor, günümüz tekno-sosyal koşulları… Öyle ki telefonun dahil ol(a)madığı bir zaman kavramı haliyle yok. Gerekli zamanlarda telefon kullanımından tabiî ki bahsetmiyoruz. Aşırı dijital ve sosyal medya seyri ile oluşan akıllı ekranın kaydırma içerikleriyle bireylerde meydana gelen zihin yorgunluğu, internet kullanımında tüketirken, tükenmek kavramını akla getiriyor. Oxford sözlüğü 2024 yılında, yılın kelimesi olarak seçtiği ‘Brain Rot’ yani ‘Beyin Çürümesi’ kavramı ile dijitale bağlılığı açıkladı. Nitekim birey üzerindeki olumsuz etkiyi ifade eden ve iki kelimeden oluşan bir özet idi, beyne yüklenen aşırı dijital kullanımı… Toplumda, telefonun amaçtan ziyade bir araç olarak kullanılması ve özellikle de sosyal medya kapsamlı gerçekleştirilen tasarruf, bireysel olarak benimsenip, kitap yerine sosyal medya aktörlerinden oluşan kavramları tercih ettiriyor. Tüketim toplumuna yönelik, olmazsa olmazlardan internet kullanımıyla zamanın, bireyler için değerli olduğu ve bir anlam taşıdığının farkında olunması gerekirken, geçenlerde bir kitapçıda gördüğümüz diyalog… Bahsedelim… Söz konusu yapılan bir okuma idi... Fakat bu okuma kitaptan değil, aksine tüketim sektörünün kapital kaygı ile oluşturduğu ve internetin yaygınlaştırdığı sosyal medya merakını, fırsata dönüştürerek sadece talep şeklinde gerçekleşiyor. Değerler sosyolojisini etik olarak teyit eden toplum, sosyal medya sebebiyle kitap okumak yerine, saatlere dönüşen bir teknolojiyi, tüketim şeklinde tercih ediyor. Kitap almak için rafların dizilimindeki hata belirgin... Ve konu bu değil, devam edelim. Kitap alırken bazı başlıklar vardır; sosyoloji, psikoloji, tarih, bilim-teknik vesaire. Başlıklar arasında olması gereken ve maalesef olmayan birçok kitap bölümü vardı. Halbuki yayınevi/yazar ve kitabın dahil olduğu alanın ismi yazılan raflarda, toplumsal farkındalık gereği, olması gereken kitapların bulunmadığını görünce, öğrenmek için sorduk. Belli bir kısmı oluşturan kitap reyonunun, daha çok çocuk yaş grubuna dair, olduğu görülürken ayrıca öğrenimi sağlayacak nitelikte, pratik bir anlatım ve görselinin olması gerekir. Fakat öğretici olmayan günümüz modern masalları ve tüketiciye yönelik cazip sayılan avantajlarıyla boyama kitapları bölümü, okunan kitapların bu kısmın dışında seyretmesiyle kitabın değil, kanıksanan ifadeyle postmodern bir çarşı ve dev bir alışveriş mekân tabirini düşündürdü. Gerçek olmayan görsel öğelerle çeşitlendirilen aynı koleksiyonun ürünü olan ve faydalı bir öğrenme tekniğini ifade etmeyen kitapların, eğitime sağlayamadığı katkı, ticarileştirilen bir piyasayı oluşturuyor. Sorunun cevabı, hâlâ yok. Ekonomik kâr amaçlı, arz-talep karmaşıklığını tanımlayan bir kitap, öğrenebilme kapsamını ifade edebilir miydi… Eğitim, değerin miktar ile ölçülmesi değil, bilginin fayda sağlaması açısından donanımlı bir nitelik gerektirmesidir. Hâlbuki bilinen kitapçı kavramında; özellikle tarih, sosyoloji, psikoloji ve bilim-teknik konularında, bireysel ve toplumsal açıdan bugün ve yarın için bilgi sahibi olmanın gerekliliğidir. Bu gereklilik, toplumsal bir farkındalık sağlar. Okul, çocukluk döneminde öğrenmeye başlayan öğrencilerden meydana gelen bir ortamdır. Okul, çocuk yaş grubu birey için özellikle anasınıfında, yalnızca oyun ile bütünleşen bir kapsam değildir. Anasınıfın devamı, 1 ve ilerisi sınıflarda devam eden ve sadece alfabeden ibaret bilinen bir sınır değildir. Eğitim, sürekliliktir. Söz konusu anasınıfı, adı ile bütün bir kavramdır. Ana yani esas ve 1. sınıftan önce bir hazırlık aşamasının gerçekleştiği sınıfın, okul kapsamındaki girizgâhını oluşturan ilk kademedir. Buna göre okul kapsamında öğrenilen bilgiler, ‘Ağaç yaşken eğilir’ atasözünde belirtildiği gibi öğretilen ve öğrenilen kavramlarıyla eğitimin önemini teşkil eder. Gün içinde yapılan kitap okuma rutini, bireyden bireye farklılık gösteren göreceli bir alışkanlık olsa da kitap okumak, kaybettirmeyen sürekli bir kazançtır.