Mustafa Demirbağ

İsmet-Sıdk-Emanet Ve Çocuklarımız

Mustafa Demirbağ

Yazı başlığımda yazdığım üç kavram da peygamberlerin sıfatları içerisinde yer almaktadır. Bu sıfatlara ilişkin kısa bir bilgilendirme yaptıktan sonra bununla bağlantılı olarak asıl meramıma girmek istiyorum.

İsmet; kısaca günah işlemekten korunmuş olmak anlamına gelmektedir. Kelamcıların çoğunluğuna göre, tebliğ ettiği ilâhî emirlere uymakta örnek olmakla görevlendirilen peygamberler Yaradan tarafından bilinçli şekilde günah işlemekten korunmuştur (İbn Hazm, IV, 6).

Sıdk; “her konuda doğruluk”, emanet ise “her alanda insanlara güven vericilik” anlamına gelir. Kur’an’da peygamberler Sıddık ve emin diye nitelendirilmiştir (Meryem 19/41; eş-Şuarâ 26/107, 125, 143, 162, 178). Birçok İslam âlimi, ilâhî emaneti yerine getirmekle görevlendirilen peygamberlerin bu niteliklere sahip olması gerektiğinde ittifak etmiştir. Davranışlarında ve hükümlerinde adaletli olmak da peygamberlerin güvenilirlik niteliği çerçevesinde zikredilir. Hıyanet, yalancılık ve zulüm peygamberlerde görülmesi mümkün olmayan niteliklerdir (Arapkirli Hüseyin Avni, s. 130; M. Revvâs Kal‘acî, I, 952).

Farklı görüşler bulunmakla beraber âlimlerin büyük çoğunluğu peygamberlerin küfürden, vahiyleri tebliğ edip uygulamada hata etmekten ve yalan söylemekten korunduğu (sıdk) görüşünde birleşmiştir (Kādî Abdülcebbâr, XV, 281; Kemâleddin İbn Ebû Şerîf, s. 195; Ali el-Kārî, s. 52). Ancak onların uygulamada içtihada dayalı olarak bazı hatalar yapabildikleri ve bu takdirde ilâhî uyarıya muhatap oldukları kabul edilmiştir (Nesefî, I, 529-534; Reşîd Rızâ, IX, 109-110). Abese suresinin 1-10. ayetleri ilahi uyarıya bir delildir. İsteyen okuyucular bakabilirler. Ben asıl mevzuya girmek için bu kısmı uzatmak istemiyorum. “Asıl mevzu bu değilse neden bu açıklamalar?” diyecek olanlara ise biraz sabır diyorum.

Başlayalım isterseniz: Benim gibi eğitim-öğretim alanında çalışan yönetici veya öğretmenlerin sıklıkla karşılaştıkları en önemli sorun öğrenci velilerinin yapmış oldukları yazılı ve sözlü şikâyetlerdir. Bu şikâyetlerin birçoğu ise aslı araştırılmadan, öğrenci beyanlarının esas kabul edilmesinden kaynaklanmaktadır.

Okullar yaşayan kurumlar olduğu için birçok farklı özelliği bünyesinde barındıran bireylerin bir arada olmak zorunda olduğu bir yapıdadır. Bu durumda öğrenci davranışlarında olumsuzluklar yaşanması kaçınılmaz olmaktadır. Amaç ise bu bireylerin eğitim yoluyla, bir arada yaşayabileceklerini öğrenmelerini sağlamaktır. Bunun için de veli işbirliği önemli bir unsurdur. Fakat son yıllardaki veli davranışları bu tür sorunların çözülmesinde en büyük engel olarak karşımıza çıkmaktadır. Gerek veli şikâyetlerinin çözümü için gerekse eğitimcilerin öğrencilerle ilgili olumsuz bir durum hakkında çözüm yolları bulmak için okula çağırdıkları veliler ile yapılan görüşmelerde çoğu zaman aldığımız ilk cevap “Benim çocuğum asla böyle bir şey yapmaz.” olmaktadır. Bu aşırı koruma refleksi, durumu kabullenmeme, gerçeklerin gölgelerde saklanmasına neden olmaktadır. Oysa görüşmek isteyen eğitimcilerin esas amacı var olan sorunu çözmenin yollarını aramaktır. Olmayan bir sorunu varmış gibi göstermek, birilerine suç isnat etmek veya yargılamak değildir. Hem neden böyle bir şey yapsın ki? Yukarıda da belirttiğim gibi veliler sadece kendi çocuklarının beyanını esas aldıkları için çoğu zaman işbirliği yerine direnç göstermekte ve verdikleri ikinci cevap; “Benim çocuğum asla yalan söylemez.” ya da “Ben hayatta yalan söylemem.” olmaktadır. Düz mantıkla düşündüğümüz zaman çocuk ve veli asla yalan söylemediğine göre eğitimci yalan söylüyor demektir. Peki, öğretmen neden yalan söylesin? Bu çelişki, çözüm üretmek bir yana daha büyük sorunların tetikleyicisi olmaktadır.

Biz insanlar kulluk etmek ve imtihan edilmek üzere Dünyaya gönderilmiş varlıklarız. Kısa hayatlarımız boyunca bildiğimiz veya bilmediğimiz birçok konu ile Yüce Yaradan bizleri imtihan

etmektedir. Kimse hata yapmazsa imtihandan söz edebilir miyiz? Elbette ki hayır. Yaradılış fıtratı olarak hata yapmaya en meyilli varlık insanoğludur. Hele hele geleceğimizin teminatı olduğunu düşündüğümüz çocuklarımız ise hata yapmaya en yatkın guruptur. Açık veya kapalı birçok çeldirici maalesef çocuklarımızı hata yapmaya itmektedir. Bence bir anne-babanın en büyük imtihanı ise çocuklarıdır. Bildiğiniz üzere amel defterini kapatmayan bir özelliğe de sahiptir onlar.

Her platformda dediğim gibi “Çocukların hata yapmaya hakları vardır. Çünkü onlar adı üzerinde çocuktur. Ancak ebeveynlerin bu hataların üstünü örtmeye hakları yoktur.” Çünkü üstü örtülen her yanlış başka bir yanlışı beraberinde getirmektedir. Yaptığı her hatanın görmezden gelinmesine alışkın bir birey bunu alışkanlık haline getirecek ve ilerleyen safhalarda belki telafisi mümkün olmayan sonuçlar doğuracaktır.

Şimdi biraz da ironi yapalım. Sizin de mutlaka dikkatinizi çekmiştir. Yazımın baş kısmı ile ilişkilendirenleriniz de mutlaka olmuştur. Zaten baştaki bilgileri bu bağlantıyı kurmak için vermiştim. İslam inanışına göre hata yapmayan (istisnasını yukarıda belirtmiştim), yalan söylemeyen, günah işlemeyen kişiler peygamberlerdir. İsmet-Sıdk-Emanet kavramlarının yüzde yüz karşılığı sadece onlardır. Yoksa her evde bir peygamber var da bizlerin mi haberi yok? Ahir zaman mı geldi acaba? O zaman da Mehdi’nin bir kişi olması gerekmez miydi? Mehdi birden fazla kişi de olamayacağına göre “benim çocuğum hata yapmaz” ve “asla yalan söylemez” mantığı hiç doğru bir yaklaşım değildir. Madem bu kadar kusursuz nesiller yetiştiriyoruz o zaman neden her yerde ülkemizdeki liyakatsizliklerden bahsedebiliyoruz. Suça bulaşmış, madde bağımlısı, akademik olarak başarısız olmuş binlerce çocuk hangi kusursuz ailelerde yetişti. Bunların hepsinin mi vebali öğretmenlere ya da bir başkasına ait?

Çocuk olsun yetişkin olsun her insan hata yapabilir, yalan da söyleyebilir. Elbette hemen çocuklarımızı suçlu kabul edelim, gereken cezayı verelim anlayışından bahsetmiyorum. Zaten dikkat ederseniz suç kelimesini kullanmadığımı görürsünüz. Sorun, yanlış ya da hata olarak ifade etmeye özen gösteriyorum. Suç olmadan evvel tedbir almakta fayda var diyorum. Hem de üstüne basa basa defalarca diyorum. Çözüm üretebilmek için top yekûn inkâr etmek, kabullenmemek yerine dinlemek, anlamak ve işbirliği yapmak gerek diyorum. Çünkü iş suç boyutuna ulaştığı zaman çok geç olmuş demektir.

Buradan tüm öğrenci velilerine seslenmek istiyorum. Amacımız bir tarafı yerin dibine sokup diğer tarafı yüceltmek değil. Öğretmenler de insan ve elbette hata yapacaklardır. Ama şu unutulmamalıdır. Onlar, sizlerin düşmanı değiller. Sevgi ve saygıyı sadece kendimiz için istemek sağlıklı bir ilişki kurmamızı engeller. Bizler nasıl öğretmenlerimizden güler yüz bekliyorsak, onlarda sizlerden bekliyorlar.

Eğitimcilerin sizlere ve çocuklarınıza yaptıkları uyarıları mutlaka dikkate alalım. Her ihtimali göz önünde bulunduralım. Gerekli tedbiri alıp doğru yönlendirmeleri zamanında yapalım ki doğru insanlar, sağlıklı nesiller yetiştirelim.

Yorumlar 1
SM 24 Ekim 2023 11:42

Karşılıklı anlayış toplumsal barışın en önemli unsurudur. İyi bir konuya temas etmişsiniz. Ellerinize sağlık

Yazarın Diğer Yazıları