Mustafa Demirbağ

Hocam

Mustafa Demirbağ

Anılar bir insanın geçmişini anlatan, aynı zamanda geleceğe bıraktığı mirasıdır. Benim hayatımda yaşadıklarım elbette başkaları için hiçbir önem arz etmiyor olabilir. Ama güncel yaşamda karşılaştığımız bazı olaylar, geçmişimizi hatırlatarak, şimdiki zamanla bazı bağlar kurmamıza neden olabiliyor.

Geçenlerde bir öğrencimizin bana yaptığı bir şikâyet geçmiş zamana ait birçok şeyi hatırlamama neden oldu. Öğrencimizin şikâyeti; boyunun çok kısa olması nedeniyle arkadaşlarının kendisi ile alay ettiği yönündeydi. Bende ona “Takma kafana bende küçük iken yaşıtlarımın en kısa boylu olanıydım. Sen bunu sorun etmezsen onlar da bir süre sonra bundan vazgeçerler.” dedim. Müdür yardımcısı arkadaşım tebessüm ederek, “Müdürüm siz şimdi de kısasınız.” deyince bir kahkaha yükseldi odadan.

Gerçekten de yaşıtlarımın en kısa boylu olanıydım. Büyük Baba, Büyük Anne, Nurettin Amca, Saadet Abla, Ağa Dayı, Sevim Teyze, Muzaffer Abi, Baliye Abla, Faika Abla, Hüseyin Amca, Dilber Abla, Ahmet Ağa, Tuncer Apartmanı sakinleri ve daha niceleri (İsmini sayamadıklarım beni mazur görsünler. İçlerinden ebediyete intikal edenlere Allah’tan rahmet yaşayanlara da sağlıklı uzun ömür diliyorum.) mahallede hepsi bana “Küçük Mustafa” derlerdi. Mustafa denince otomatik olarak “Hangi Mustafa?” sorusu gelirdi. Benim olduğumu duyunca da,” Anaa! Bizim Küçük Mustafa” dediklerini dün gibi hatırlıyorum. Yanlış anlaşılmasın, bu saydığım isimlerin hiçbirisi benim uzaktan yakından akrabam bile değiller. Ama mahallemizin büyükleri, abileri, ablalarıydı. Büyük bir aileydik aslında. Dikkatinizi şu kelimeye çekmek isterim. Bizim diyorlardı, bizim Mustafa. Nasıl bir sahiplenme bu? Şimdi insanlara ne kadar tuhaf geliyor değil mi?

Birde Esmer Halam var. Onu söylemesem sanırım olmazdı. Esmer Halamız Alevi komşularımızdandı. Bunu belirtmemin nedeni asla ötekileştirmek değil. Aksine, eskiden toplumda insanların ne kadar birlik beraberlik içinde olduklarını belirtmek içindir. Esmer Halama, hala yerine abla deyince çok kızardı. “Ben sizin halanızım.” derdi. Muazzam bir şey bu aslında. Şu aidiyet duygusunu, birlik beraberlik ruhunu görüyor musunuz? Toplum olarak ne oldu da bu hale geldik?

Dedim ya bir öğrencinin şikâyeti geçmişe ait birçok şey hatırlattı diye. Kısa boylu olmanın hikâyesi burada bitmedi tabi ki. Çok alay etiller benimle. Şimdi hatırlayınca gülüyorum. Bununla ilgili bir anımı ve Hocamı anlatmak istiyorum sizlere. Hocam bunu yazdığımı bilmediği için ismini buradan zikretmeyi uygun bulmadım. Kendisi de zaten böyle olsun isterdi.

O zamanlar her yerde bu kadar çok cami ve Kura-an Kursu olmadığı için gittiğimiz kursa farklı yerlerden birçok çocuk geliyordu. Malumunuz üzere bende kısa boylu ve çelimsiz olduğum için çokça alay konusu oluyordum. Çok uzatmadan devam edeyim. Bir gün benimle alay eden, benden yaşça büyük ve benden daha kalıplı bir çocuk ile sinirlenip kavga ettim. Tabi ki dayağı yiyen yine ben oldum. Bunu gören Hocam bizi ayırmaya çalışınca o kızgınlıkla bir yumruk ta hocama attım. Yapmış olduğum bu terbiyesizliğin sonucu olarak hocam beni kurstan attı. Ağlaya ağlaya evin yolunu tuttum. Tuttum tutmasına ama yarın sabah annem yine kursa yollayacak. E ben nasıl gideceğim kursa. Yaptığımı anlatsam annem beni mahveder. Hele babam duysa! Bunu düşünmek bile istemiyorum. Bir yandan ağlıyorum. Bir yandan düşünüyorum. Ne yapsam? Ne etsem? Derken annem beni gördü. Tabi ki beni sorguya çekti. Bende olan biteni bir bir anlattım. Yaptığım terbiyesizliğin cezasını hakkıyla annemden aldıktan sonra, tuttu kolumdan beni kursa götürdü. “Hocam oğlum size karşı bir terbiyesizlik yapmış. Kusura bakmayın.” deyince, Hocam, anneme; eve gelince ne anlattığımı sordu. Annem de benim ifadelerimi tekrarlayınca, Kıymetli Hocam; “Olanı biteni aynen anlatmış. Sırf doğru söylediği için onu kursa geri alıyorum.” dedi.

Bu olay bugün yaşansa neler olacağını bir düşünelim. Annelerin ilk tepkisi çocuğunun kusurunu kabul etmekten çok “Benim çocuğumla nasıl alay ederler? Sen nasıl bir hocasın buna müsaade ettin? O çocuk, öyle yapmasaydı benim çocuğum da yapmazdı.” olmaz mıydı? “Kimmiş o benim çocuğum ile alay eden, ona dersini vereceğim?” diyenlere bile artık şaşırmıyoruz. Bunu da bir dip not olarak buraya koyuyorum.

İşte ben o gün anladım ki. Yanlış bir fiilin cezası vardı. Ama doğru söylemenin de daha büyük bir mükâfatı vardı. Ben doğrunun kıymetini bu vesile ile o gün Hocam’dan öğrendim. Hakkını asla ödeyemem.

Hocam nevi şahsına münhasır birisiydi. O döneme göre modern öğretim metotları vardı. Bize sadece Kur-an okumayı, siyeri, dini konuları öğretmedi. Bize arta kalan zamanlarda Matematik, Türkçe, Sosyal bilgiler gibi derslerimizde elinden geldiğince yardımcı oldu. Dertlerimizi dinledi, bizlerle oyunlar oynadı. Dikkatinizi çekerim yaklaşık 35 yıl öncesinden bahsediyorum. Bugün bile böyle hocaların eksikliğini hissetmiyor muyuz? Kıymetli hocalarımızın camilerden çıkıp halkla bütünleşmesi gerekir. Tasavvufu severim ama müridi tekkeye beklemekle olmuyor artık. “İrşat” kavramının içeriğini yeniden hatırlamak gerekir. Sürekli kürsülerden verilen vaazları sadece gönüllü gelen cemaatler dinler. Asıl amaç: Gelmeyenlere yol göstermek değil midir? Doğru insan modelini toplum içinde göstermek değil midir? İşte benim hocam öyle biriydi.

Hocam bu yazımı okuyacak biliyorum. Hep okur zaten. Bazı yazılarımla alakalı bana mesaj atarak yorumlar yapar. Üzerinde tartışırız, fikir alışverişi yaparız. Hala ondan öğrenmeye devam ediyorum.

Hocam benim en büyük şansımdı. Kıymetli hocalarım; sizlerde birilerinin şansı olmalısınız.

Yorumlar 4
Turgay 05 Ocak 2024 14:26

Can abim yüreğine eline kalemine sağlık

ismail 03 Ocak 2024 12:24

Değerli hocam mahallelerin çok katlı binalara kurban edilmesi ile beraber toplumda ki değerlere de sanki çimento döküldü. Kaleminize sağlık

Hulya SEVİNÇ 03 Ocak 2024 07:51

Kaleminize saglik hocam.bir an gecmise giderek duygulandirdiniz beni.Maalesef simdiki nesil bu guzelliklerden bi haber...

SM 02 Ocak 2024 18:07

Toplum hangi duyguları taşıyorsa maalesef hocasıda öğretmenide aynı duyguları taşıyor.Ellerinize sağlık

Yazarın Diğer Yazıları