Cemil TURGUT

Bir Zamanlar Elazığ'da

Cemil TURGUT

Bir zamanlar Elazığ’da evler kerpiçten, tuğladan evlerdi, yollar tozlu ve çamurdandı. İnsanlar yokluk içindeydiler, her şeyi bulmak mümkün değildi. Ama insanlık, komşuluk, dostluk en üst düzeydeydi ve biz Elazığ’da mutluyduk.

Mahallede birinin her hangi bir şeye ihtiyacı varsa, bütün mahalleli el birliğiyle o ihtiyacı giderirdi. Bir düğün yapılacaksa herkes öteye beriye attığı altın, para ne varsa çekinmeden düğün sahibine verirdi. Düğün sahibi de eline geçtikçe borçlarını öderdi. Düğünlerde mahalleliye genellikle mis gibi ev yemekleri ikram edilirdi. Genç kızlar ve hanımlar evlerin damında düğünü seyreder, erkekler de davul ve klarnetin büyülü sesiyle halay çekerlerdi. Bu günkü gibi kadın erkek karışık oynamak yoktu.

Bir zamanlar Elazığ’da araba çok yoktu. Mahallede bir iki araba ya vardı ya yoktu. Ama birinin arabaya ihtiyacı olduğunda araba sahipleri seferber olurlardı. Ayşe teyzenin ateşler içinde yanan torunu araba sahipleri tarafından hemen hastahaneye yetiştirilirdi. Terminale biri bırakılacaksa seve seve götürülürdü. Kimse “benzinim yok benzin koyarsan götürürüm” demezdi.

Bir zamanlar Elazığ’da yeterli telefon yoktu. Aynı sokaktaki komşulardan birinde varsa o yeterli olurdu. Komşular uzaktaki evlatları ya da akrabalarıyla birkaç ayda bir ancak görüşebilirdi. Komşuya gidip PTT’ye( o zamanlar telefon PTT’ye aitti) telefon yazdırılır ve beklenirdi. Sıra gelince komşu çağrılır ve görüşme yaptırılırdı. Eğer uzaktaki eşiyse rahat konuşsunlar diye komşu yanından ayrılır başka bir odaya geçerdi.  

Bir zamanlar Elazığ’da kadınlar arasında dayanışma vardı. Bir bahçeli evde toplanır; sac ekmeği, yufka, patile yaparlardı. Orada olmayana da kokusu gitmiştir diye evine yollarlardı. Sonbaharda da turşu, sirke, salamura yaparlardı. Şimdi yeme alışkanlıklarımız da değişti? Nereden bilsin gençler mis gibi tereyağıyla yağlanmış sac ekmeğini, ya da arasına tereyağıyla karışık kar gibi çökeleğin konulduğu yufkayı? Nereden bilsin kuru fasulyeyle birlikte yenen turşunun lezzetini? Onlar; içinde ne olduğu belli olmayan, adına Burger, çikken, hamburger denilen tuhaf şeyler yerler ancak. O yiyeceklerin satıldığı mekanlarda oturmayı da ayrıcalık olarak görür ve caka satarlar.

Bir zamanlar Elazığ’da insanlar vicdan ve merhamet sahibiydi. Evi olmayanlara evler makul fiyatlarla kiraya verilir, yıllık artışlar da makul olurdu. Kiracılar ev sahibine kirayı götürdüklerinde ev sahipleri utana sıkıla kirayı alır ve “acelesi yoktu niye zahmet ettin” derlerdi. Kimse deprem gibi felaketleri fırsata çevirmezdi. Kiracılar evi kendi evleri gibi korur bakar ve aile halkını bu konuda sık sık uyarırlardı. Komşular evleri dayanışmayla badana yaparlardı.

Bir zamanlar Elazığ’da sahte bal, tereyağı, peynir, reçel, orcik, pestil yoktu. Her şey doğaldı. Bal, pekmez, tereyağı, peynir, çökelek mis gibi kokardı. Pestil, orcik mısır şurubundan değil, kendi şırasından yapılırdı. Orciğin cevizi Şili’den getirilen küflü cevizle değil Elazığ'ın yerli ceviziyle yapılırdı. Badem şekeri ithal bademle değil, Keban'ın, Ağının bademiyle yapılırdı. Şavak tulum peyniri fabrikada değil elde yapılır ve tadına doyulmazdı.

Bir zamanlar Elazığ’da mutluyduk. Komşularımız; Cemal amca, Haydar abi, Ayşe teyze, Mustafa dayı, Hamit Ağa, Yusuf dede ve Sultan nineyle mutluyduk. Bir zamanlar Elazığ’da, yediğimiz yiyeceklerden aldığımız lezzetle mutluyduk. Bir zamanlar sokakta; aşık, çelik çomak, körebe oynadığımız, ip atladığımız çocukluk arkadaşlarımızla mutluyduk.

Velhasıl arabamız yoktu, telefonumuz yoktu, evlerimiz kerpiçten veya tuğladandı, yollarımız tozlu ve çamurdandı ama komşularımız vardı ve biz bir zamanlar Elazığ’da mutluyduk. Selam ve duayla.

Yazarın Diğer Yazıları