Cemil TURGUT

Adıyaman İzlenimlerim

Cemil TURGUT

Geçtiğimiz hafta sonu Adıyaman üniversitesine yerleşen evimizin en küçüğü nazenin hanfendimizi bu şirin kente götürmek üzere yola çıktık. Yeni bir şehri görecek olmanın verdiği tatlı bir heyecanın ateşi miydi yoksa evladımızı burada üniversite eğitimi için uzunca bir süre bırakacağımızın hüznüyle oluşan endişenin sıcaklığı mıydı bilemiyorum; elim, ayağım, vücudum hararet içindeydi.  
Yolu kısa olur diye alternatif bir yoldan giderek sert ve keskin virajlarda kıvrılan aracımızla ve karmakarışık duygular içinde nihayet Adıyaman’a varmıştık. Navigasyonun azizliğine uğramamak için, kırmızı ışıkta beklerken, yanı başımızdaki aracın sürücüsüne üniversiteye nasıl gideceğimizi sorduğumuzda sempatik tavrıyla “beni takip edin sizi götüreyim” cümlesi nedense içimi rahatlatmıştı. Bu cümle beni birden çocukluk yıllarıma götürmüştü. Bizim çocukluğumuzda da dışarıdan şehrimize gelen ve adres soran kimselere önce çay kahve hatta yemek ikramı yapılır ardından arabası olandan misafiri sorduğu adrese götürmesi istenirdi. Ne yazık ki şimdilerde bu güzel değerler kalmadı artık.
Bir süre Adıyaman caddelerinde seyrettikten sonra önümüzdeki aracın sürücüsü aracını yana çekerek üniversiteye geldiğimizi söyledi ve yoluna devam etti.  Üniversitenin yerleşkesi içerisinde kısa bir tur attıktan sonra evladımızın kalacağı Safvan Bin Muattal yurduna doğru hareket ettik. Yurt ile üniversite yakınmış, hemencecik yurdu bulduk ve bahçeden içeri girdik.
Yurdun bahçesine girdiğimizde ilk şaşkınlığımızı yaşadık.  Bir tarafta semaver kurulmuş fokur fokur kaynıyor, öğrenciler kayıt işlemlerini yaparken ailelerine; yanında pastayla birlikte çay ikramı; bir tarafta da su sebili kurulmuş yine ailelere soğuk su ikramı yapılıyordu. Doğrusu bu güzel ambiyans karşısındaki şaşkınlığımız takdire dönüşmüştü. Çok rastladığım bir durum değildi bu. Şaşkınlığımı artıran bir başka şey de bayan güvenlik görevlileriyle, yurt çalışanı diğer bayanların güler yüzlü ve sempatik tavırlarıydı. Gelen her aileye bıkmadan usanmadan cevap vermeye çalışıyorlar, çocuklarına da yurda girişlerde mihmandarlık yapıyorlardı. Hele güvenlik görevlilerinden Serap Hanım’ın ailelere karşı sıcak ve sempatik yaklaşımı beni oldukça rahatlatmıştı.
Tabi ki tüm bu ambiyansın arkasında, aynı güler yüzlülüğü, sıcak ilgisi ve sempatikliğiyle yurt müdiresi Esma hanım vardı. Artık evladımızı gönül rahatlığıyla müdire hanıma ve emrindeki görevlilere teslim edebilirdik. Anadolu’da taşradaki bir yurtta bu güzel tablo varsa bizimle birlikte Spor Bakanımızın da gözü arkada kalmamalı kanaatimizce.
Yurt işlemlerinin ardından; uzun yıllar eğitim müfettişi olarak Adıyaman’da görev yapan ve Adıyamanlılar üzerinde iftiharla bahsedilecek etkiler bırakan Hüseyin Şimşek hocamız sayesinde tanıdığımız, yüzünde hiç gülücüklerin eksik olmadığı Ali kardeşimizin mihmandarlığında kalacağımız yere doğru yola çıktık. Şehrin oldukça dışında kalan ve bir eğitim kurumunun uygulama oteli olan kalacağımız yerle ilgili tereddütlerimiz, otele adım atar atmaz yok oldu. Beş yıldızlı otellerden bile daha kaliteli olduğunu ifade edersek abartmış olmayız sanırım. Adıyaman’a yolu düşenin şehrin dışında ormanlık bir alanda yapılmış adeta bir yüzük gibi duran bu uygulama otelinde kalmasını şiddetle öneririz.
Ertesi gün kuş sütünün eksik olduğu kahvaltımızı yaptıktan sonra Adıyaman merkezine doğru yeniden yola çıktık. Merkeze gittiğimizde şehrin şirin görüntüsü bendenizde anlamaya çalıştığım çok farklı duygu yoğunluğu oluşturmuştu. Hem şehir hem de Adıyaman insanı neden bana bu kadar tanıdık gelmişti. Şehri tanımaya, sağıma soluma bakmaya başlayınca, neden sonra anlamıştım bu kadar kültür ve değerler benzerliğini. Şehrin cadde ve sokaklarıyla, evlerin sadeliğiyle, insanının sıcak ve samimiyetiyle sanki Elazığ’daydım. Bir şeyler sormak için ara ara girdiğim esnaf dükkânlarında ya “hele gel çay içelim” ya da “buyur yemek yiyelim” gibi davetler aldım ve bu bana çok tanıdık geldi. Çünkü birçok doğu ilinde olduğu gibi Elazığ’da da tablo aynıydı.
Akşama doğru ayrılık saati gelip çatmış ve nazenin hanfendimizle vedalaşma zamanı gelmişti. İstemeye istemeye bulutlardan dökülen yağmur misali gözlerden akan yaşlar tüm sıcaklığıyla yanaklara doğru süzülürken vedalaşma seremonisi gerçekleşmiş ve Elazığ’a doğru yola koyulmuştuk. Biz de hayatın bir başka gerçekliğiyle; yalnızlığa doğru giden bir ömürle yüzleşmeye başlamıştık artık. Hayat böyle değil mi sizce de? Birsiniz, sonra iki olursunuz, derken evlatlarla çoğalır ve fakat son dönemeçte yine yalnız kalırsınız.
 

Yorumlar 1
Mekki TEKİN 26 Eylül 2022 21:48

Hocam duygularınızı o kadar güzel anlatmış, yaşadıklarınızı o kadar güzel tasvir etmişsiniz ki o duyguları bizede yaşattınız. Yavrularınız önce sizin sonra bu Aziz milletin bize emaneti. Gözünüz arkada kalmasın. Mekki Tekin Adıyaman Yurt Hizmetleri Müdürü

Yazarın Diğer Yazıları