Bed­ret­tin Ke­leş­te­mur

Vuslat Şarkısı

Bed­ret­tin Ke­leş­te­mur

Gözlerin âlâ, belâ mı bana yâr
İçimdeki ses, sâla mı bana yâr
Duru bakışlar faniye dalarmış
Dalar gider gözlerin, bana mı yâr

Vuslat şarkısını söyle her zaman
Aşk bir dertmiş, söyle ağlasın zaman
Gözyaşı merhemin dağlasın zaman
Zaman ilaçtır, kâhrın bana mı yâr

BUGÜN İÇİN NE YAPTIN!
“Bugün için ne yaptın” sorulacak
Düşün ki, hesap-mizan kurulacak
Gün be gün mahkûmusun yüce davanın;
Med-Cezir elbet bir gün durulacak

ÂDEM DÖKÜLDÜ
İnsan, “âlemde bir sırdır” sırrı döküldü!
Hayâ ve iffet kalkınca âdem döküldü
Yerine bir garip yaratık çıktı da;
Yandı, yakıldı cemiyet tel tel döküldü

ADALETE ŞAŞARIM
Türk töresinde işlenmeyen suçu,
Şimdi nasıl da işlerler şaşarım!
Yuva yıkmayan uzanan namahrem
Eli, kesmeyen adalete şaşarım

DOSTA GİDELİM
Gelin dosta gidelim, dost bağına
Gönül sohbet bekler, muhabbet ister
Güneş yöneldi, Murat Dağı’na;
Kelâm ışık ister, aydınlık ister

GURBET
Bugün burdayım, yarın yâd ellerde
Gurbeti sevdim, gariplere bakar!
Garip sözler ünlenir dillerde
Gurbet içimde sılaya bakar

KÜLFET ÇIKAR
Siyasetin verdiği nimetten külfet çıkar
İhtirasın serdiği topraktan, afet çıkar
Kâinatta raksıdır sebepler marifetin
Hamiyetin derdiği nebattan ülfet çıkar

ANKARA
Bir ulu makam, Hacı Bayram Veli…
Bozkır Anadolu’nun hak ereni
Feth-i Mübin müjdesi veren Veli…
O Velinin manevi huzurunda;
Müştak Baba isimli, ‘hak yâreni’
Muştular Ankara’yı, Başkent oluşu,
Ebcet hesabıyla düşer cihana!

FIRAT’A
Fırat, ışık sende raks eder
Rüzgâr seninle fısıldaşır
Dağ seninle dizginlenir
Güneş cemalin seninle seyreder
Yakamozlar oynaşır
Bir içli asil toprağın aşısın
Taş duvarlar örülür önüne
Sular yedi renk olur nağmesinde
Fırat kâh nehir olur, kâh deryadır

TURİZM
(Akrostiş şiir)
“Tebdil-i mekânda ferahlık var!”
Uzanır gönlüm, ufuk ötesine
Ruhun seyahate ihtiyacı var
İz sürerim âlemin (öte) berisine
Zihnimde her dem sıla-i rahim var
İlim, kıssaların ibret dersine
Mizandır, tarihe ihtiyacım var

ELAZIĞ- BAKÛ
Elmas Yıldırımdan, Destanlar Burcuna…
Gala’dan Kale’ye selâm söyleriz
Fuzuli’den Fırat’a, ‘Su Kasidesi’
Hoyratlarla, mugamlarla kelâm ederiz
Büyük Hazar’dan gönül suyu taşır
Küçük Hazar’da muhabbet ederiz
Bakü’de, Nuri Paşa’nın ruhuyla,
Elazığ’da şühedaya rahmet ederiz
Mehmet Emin Resulzade’nin yolunda;
“Yükselen Bayrağa selâm ederiz
Türkiye-Azerbaycan Üniversitesi
Elazığ’da tarihe şerh düşeriz

ELAZIĞ ŞEHRİ
Düşünürüm, geçmişin Elazığ’ı
Yüreği Ahi Evran, dili Yunus
İlim, irfan meclisinde azığı
Dört yanına ışık saçan fanus!
Nerede kaldı, ak saçlı bilgeler?
Ruhumu ısıtan serin gölgeler
Destanlar burcunda, efsane Şehir

BEN BİR AĞACIM
Kökleri derinde, ulu ağacım
İnsanoğlu, benden ders alsın derim!
“Üç katlı konakta; sevincim-acım!”
İhtiyar mazim, gençler atim derim
Ne mazisiz, ne ati ’siz yaşarım!
Ey insanım, ‘mazi ve ati iki kanadımız’
Huzurla, güvenle, büyük bir ihlasla;
“Gelecek bizim, elbet bizim!” diyebilmeliyiz

Yazarın Diğer Yazıları