Bed­ret­tin Ke­leş­te­mur

Vakıf Düşüncesi…

Bed­ret­tin Ke­leş­te­mur

Güngörmüş bir ak saçlı ile birlikteyiz. Sabahın erken vaktinde kalkıyor. Biraz kitap okuyor. 
Gelen kahvesini yudumluyor. Kısa bir hoşbeşten sonra dükkânına gitmek üzere kalkıyor. 
Hane halkıyla sanki hiç dönmeyecekmiş gibi hakkını ve hukukunu helal ederek vedalaşıyor. 
Sağ adımıyla dışarıya ilk adımını atarken belli ki içinden Besmele çekiyor! 
Yol boyunca dikkat ettim, moloz türünden ne varsa alıp yolun kenarına hiç üşenmeden koymaktaydı.
Bu arada selamlaşmayı ihmal etmiyordu. 
İş yerini, ‘gayret bizden bereket Allah’tan’ diyerek büyük bir titizlikle açtı. 
Gün boyu el açan, Allah rızası için bir sadaka diyen insanları hiç geri çevirmedi. 
Tebessüm ederek, ‘al bunu ama alın terinin verdiği daha hayırlı ve sevap olur’ diyerek, 
‘hayrı sıkça tavsiye etti.’ Dikkat ettim, her hareketinde ölçülü/ dikkatli/ titiz bir tavır sergiliyor. 
Hata yapmamak için azami kendisini kontrol etmeye çalışıyor. 
İnsanın kendisini, ‘hayata vakfetmesi’ çok duyarlı bir olay! 
İsterseniz kâinatın gizemli noktalarından misaller vermeye çalışalım. 
Dağları, yerkürede yere çakılmış kazıklar gibi görürsün. 
Onlar, tıpkı bir binanın sütunları gibi yerkürenin dengesini sağlar! Ne demişler? 
“Dağlar gibi yerinde sabit/ dosdoğru ol...” İşte, vakıf düşüncesinin ilk adımı... 
İlahi tecelli, “Biz rüzgârı aşılayıcı olarak gönderdik...” 
Hayrın yayılmasında yarış halinde ol! Herkese, ‘hayrı tavsiye edenlerden ol’ 
Bakınız, bu bir duygu. Bir şuur! Bir aksiyon harekâtı. 
Yol boyu hiç yolculuk yaptınız mı?
 Issız dağ başlarında, vadi yamaçlarında yetişmiş/ meyve verir duruma gelmiş ağaç görürsünüz.
Ecdadımız, yolcular istifade etsinler diye; dağa, bayıra, yamaca ağaç dikerler... 
Dileklerinde sadece, ‘duadır..’ 
Bilirler, öldükten sonra amel defterinin devam eden iyiliklerle açık kaldığını…  
Bizim şehirlerimizde hayrat ve hasenatların başında; 
Yol gelir, köprü gelir, çeşme gelir, şadırvan gelir, okul gelir! 
Bir cami önünde mutlaka asırlık çınarları görürsünüz.. Onlar, asıl tarihe şahitlik ederler!
Eski Türk evlerinde, hiç eksik olmayan bir şey vardır; ‘kuş yuvaları…’ 
Daha, nelerle karşılaşırsınız!. Akla hayale gelmeyen ‘vakfiyeler’ 
Her biri hayatın dokusunu korumak için yapılmışlardır!
Bir Padişahın kazan başında, bir elinde kepçe; 
Gelen çoluk, çocuk, piri faniye büyük bir zevkle aş dağıttığını söylersek ne dersiniz?  
Bizde ki törede ne vardır; ‘malım yağma olsun’ 
Bunu diyen Devletin başındaki Hakandır!. Çünkü o milleti için vardır! 
Vakıflar, ‘söz olsunlar diye değil’ Sadece, ‘insan merkezli..’ kurulan ocaklardır. 
Bütün varlığı, ‘sosyal hayatın temini’ için!
Bizim medeniyetimizin adı, “Vakıf Medeniyeti…”
Müesseselerin vakıflaştığı bir kültür… Bu kültüre, ‘Vakıf İnsanlar…’ yetiştirmek!
Vakıf düşüncesinde, ‘menfaat yoktur’ 
Onlar, toplumun en sağlıklı köprü ayaklarıdır!
Bir yanda, Devlet ile milleti devamlı kucaklaştırır/ onları kaynaştırır/ barışık tutar. 
Beri tarafta, zengin ile fakir arasında sıcak ve sağlıklı bir bağ kurar!
***
HAYIRDA YARIŞALIM            
Bu milletin iki düşmanı var;
Fakirlik ve Cehalet…
Her ikisini de, yenmek durumundayız!
Hadis, “Fakirlik nerdeyse küfür olacaktı…”
Ne diyoruz; “Allah kimseleri açlıkla terbiye etmesin…”
İnancımız, “Faiz’i haram…”
“Zekâtı helal…” kılıyor!
Faizde, ‘zulüm…’ vardır!
Bir başkasının hakkını gasp vardır!
Zekâtta ise, “rahmet ve bereket…” vardır!
Zekât ve Sadaka, ‘kalpleri yumuşatır…’
Toplumda, ‘sosyal barışa…’ zemin hazırlar!
Ecdadımız bizlere en büyük hatıra ve emanet olarak;
“Sadaka Taşlarını…” bırakmışlardır!
“Alan elin, veren eli görmediği…” huzur kaideleridir, onlar!
Vakıf Şuuru/ veya zihniyeti, “Zengin ile Muhtaç arasında…” hayır köprüsüdür!
Kendilerini ebediyete taşıyacak;  bir hizmet köprüsüdür!
Sosyal verimliliği sürekli artıran,
Barış ve Huzur Köprüsüdür!
Toplumda öyle fakirler vardır ki, 
“Fukara-yı sabirindir…” 
Hallerine sabreden ve kimseye el açmayan insanlar!
Asıl onların kapılarını, 
Sessiz ve sakin bir şekilde, “Huzursuzluk vermeden…”
“Büyük bir güvenler…” çalabilmeliyiz!
İnancımız sıklıkla bizlere; “Hayırda yarışın…” diyor!
Ecdadımız, o yarışı; “Vakıflarla…”
Vakıf zihniyetiyle gerçekleştiriyor!
O zihniyet, Allah Resulünden bizlere emanet!
1400 yılı aşan muazzam bir serüvenin adı!
Orada, fedakârlık vardır!
Orada, Asrı Saadet düşüncesi vardır!
Orada, bir milletin tefekkürü vardır!
Orada, samimiyet ve ihlas vardır!
***        
BİR MÜSLÜMANI/ ONUN KİMLİĞİNİ;  KURAN TARİF EDİYOR…
“İnsanlar arasında adaletle hükmederler.” (En’am, 151)
İnsanı, milleti ve devleti yaşatan adalettir!
 “Yeminlerini hiçbir zaman bozmazlar” (Nahl, 91)
 “Yakınlarına (akrabalarına) yardım ederler” (Bakara, 177)
“Yolda kalmışlara ve hastalara yardım ederler” (Bakara, 177)
“Yoksullara ve esir düşenlere yardım ederler” (Bakara, 177)
 “Ramazan ayında oruç tutarlar” (185)
“Ancak müminleri dost edinirler” (185)
 “Sabrederler” (Ali İmran, 17)
“İyiliği emreder, kötülükten men ederler” (Tevbe, 71)
 “Allah ve Resulüne itaat ederler” (Tevbe, 71)
Müslüman’ın hayatı, Kur’an hayatıdır…
O hayat insanı, ‘olgunlaştırır’
O hayat insanı, ‘güzelleştirir’
O hayat insanı,  ‘Takva Sahibi’ yapar!
O hayat insana, ‘huzur, güven ve istikrar’ verir!
O hayat bizim iç ve dış dünyamızı ‘imar ve ihya’ eder…

Yazarın Diğer Yazıları