Elâzığ Ağın İlçesine gittiğinizde, “Ekrem İspir Konağına…” uğrayınız.
Ekrem İspir Konağı ile birlikte Ağın-Saraycık Köyü Konak Mezrasında,
“Tarihi Konaklar…” artık hafızalarda yaşamaktadır. Günümüzde artık
sadece bir kısmıyla ayakta durmaya çalışan bu konakların tarih kokan
efsanevi hikâyeleri bile yazılmadığı/ anlatılmadığı için unutulmaya
terk edilmiş durumdadır. Bu bizim tarihimizin de bir cilvesi olarak
ifade edilir. Kendi tarihimize, kültürümüze, köklerimize yüzümüzü pek
dönmeyiz. Aile fertleri içerisinde ‘geçmişe dair tarih sohbetleri
kültürümüz oldukça zayıftır’ O sebepledir ki, geçmişle olan bağımız
bir iki nesil sonrasında bütünüyle kopmaktadır. Kültür
dinamiklerimizden de böylece uzaklaşmış oluyoruz.
Geçmişe dönmek istiyorum. Bir türlü koruyamadığımız ecdat
hatıralarına… O hatıraların bizim üzerimizdeki sosyal ve kültürel
etkilerine… O tarihi mekânlarda bizler bu coğrafya üzerindeki, ‘aydın
hareketini de…’ yorumlayabiliriz.
Ağın İlçesinin ilk Belediye Başkanı merhum Ekrem İspir’in Dayısı Hacı
Mehmet Efendi ve kardeşleri Hacı Halil Keleş ve Hacı Osman Efendinin
Saraycık Köyü Konak Mezrasında bulunan tarihi konakları Ağın, Arapgir,
Kemaliye, Keban’ın aksaçlıları iyi bilirler. O aksaçlılar bir nesildi…
Bizlere geçmişi dolan gözlerle anlatırlardı… Geçtiğimiz son yirmi yıl
içerisinde bir nesil göç etti… Bu yaman bir göçtür… Rahmetli Babam ve
o dönemin insanları dopdolu hatıralarıyla birer yıldız gibi aramızdan
kaydılar. Onların birikimlerinden yeterince istifade ettik mi?
Geleceğe taşıyacağımız önemli hatıraları kaleme aldık mı? Maalesef… O
sebepledir ki, ‘keşkeklerimiz yıkık bir duvarı…’ andırıyor.
Geçtiğimiz gün, Rahmetli Elâzığlı Şairimiz Dr. Ahmet Tevfik Ozan’ın
merhum babamızla Konak Köyündeki, 1862 tarihinde inşa edilen Konakta
yaptığı sohbeti dikkatle dinliyorum. Bu sohbet, 2013 yılının Kasım
ayında Kanal Fırat Televizyonu tarafından çekimleri yapılarak
yayınlanmıştı. Youtube Kanalında da arzu edenler izleyebilirler.
“Eski Konaklar” isimli şiirimizde şöyle diyoruz;
“Esrarını korur hala eskiler
Sohbetimi saklar eski konaklar
Kale surları gibi taş duvarlar
İçine uhrevî bir huzur dolar
Kimbilir kaç nesli saklamış konak
Orda irfan meclisi asırlara
Nedamet diler o eski mekânlar
Aslına rücu eder, ebed bizim
Konaklar elbet sıla-i rahim bekler”
1862 tarihinden günümüze, “benim, babamın, dedemin, dedesinin doğduğu
taş konak…”
Dile kolay değil mi? 162 yıl önce inşa edilen bu tarihi eser için
elbet konuşulmalı… Yer yer taş işçiliğinin ve özellikle de, ‘ahşap
işçiliğinin…’ evin dokusuna kattığı inceliği, sadeliği, zarafeti
üzerinde de titizlikle düşünülmelidir. O mekânlarla bütünleşen
insanımız ve onların halet-i ruhiyesi sizlere neler anlatmıyor ki?
Bu tarihi konaklar, bazen bizleri derin düşüncelere alır götürür.
“tarihle, zaman tünelinden geçtim/ Bir bade, ‘erenler elinden içtim’/
bir nehir gibi aktım asırlara/ hikmet dersleriyle, ‘deryadan geçtim!”
İçerisinde yaşadığımız şehrimi, insanımı, asırlarca ayakta durmaya
çalışan tarihi konakları sürekli düşünmüşümdür… İşte, o tarihi
konaklar içerisinde ecdattan bizlere miras olarak kalan muhteşem
yapıyı…
Bu tarihi mekânın kapısının üzerindeki, ‘tarihi kitabe…’ birkaç yerini
maalesef okuyamadık. Bu kitabe bizlere eser hakkında da belli
bilgileri vermektedir.
“Bu mihmanhane banisi el-hac Halil Ağa’yı her dem
Huda hıfz eyleyüb dareynde memnun eylesin anı
Ki zira bezl ü sarf itdi yerinde nakd-i mevcudun
Dahi hem-dem eylemiş Mevla Abdü’rrezzak ihvanı
Nalini Şerif makamıdır, kamunun hem nazargahı
Dua-yı hayr ile tezkar iderler ehl-i imanı
Bu canibde hoş yaratmış pür-ziba yer olmuş kim
Temaşa eyleyenler der eğer kasr-ı mülk-i Süleyman’ı
Girenler bu makam içre olur matlubuna vasıl
Hezaran… …idüb hem reşk …
Bu bir eşref makam olmuş cihanda misli yok asla
Kapansun çeşm-i a’dular Huda vermiş bu fermanı
Gelüb bunda ana tarih dedi hem Sabri Sivasi
…. … …. Aldı ya Hu bu meydanı”
Bu tarihi konağın girişindeki kitabede yer alan, “Nalini Şerif
makamıdır, kamunun hem nazargahı
Dua-yı hayr ile tezkar iderler ehli imanı…” mısraları bizleri tarihi
bir döneme götürmektedir.
Sohbetler Kitabımızda Eğitimci- Yazar Yurdal Demirel’in bizlerle/
ailemizle ilgili yer alan yazılarında şu ifadelere yer verirler; “Hacı
Keleş Efendi, Arapgirli arkadaşı Yusuf Kamil Paşa'nın Sultan Abdülaziz
döneminde sadrazam oluşundan sonra onun vesilesiyle Sultan ile
görüşmüştür. Hac dönüşü tekrar İstanbul’a uğramış ve saraydan
kendisine saatler, kılıçlar, çakmaklı tabanca gibi değerli hediyeler
verilmiştir. Bu ziyaretinde ayrıca Peygamber Efendimizin hırka-ı
şerifinden bir parça istemiş ve daha sonra kendisine gönderilen
hırka-ı şerifi Arapgir’in Amberge Köyü’nde teslim almış ve evinde
sergilemiştir.” Burada sözü edilen Nalini Şerif makamının aileye
teslim tarihi 17 Muharrem 1289/ 1869 tarihi… Bu konağın inşa
edilmesinden takriben 7 veya 8 yıl sonra…
Tarihi Konaklar üzerinde ne gibi akademik çalışmalar yapıldı. Bu
çalışmalar üzerinde günümüzde ne gibi sağlıklı ve verimli
değerlendirmeler yapıldı? Bu konuda fazla bir şey söyleyemem! Ama şu
bir gerçek ki, Saraycık- Konak mezrasında yer alan ‘tarihi konaklar…’
kendi döneminde, ‘bölgesinin ilim ve irfan meclisine dönüşmesi…’ O
dönemin şartlarında, ‘her bakımdan fonksiyonel oluşudur’
Bir şey daha var ki, Konak sahiplerinin o günlerin şartlarında
Harput’ta Sultani/ veya Medrese tahsili görmeleri… Harput ve
yöresindeki ilim ve irfan sahibi insanlarla sürekli teşriki mesai
içerisinde bulunmalarıdır… Her bakımdan da birbirleri arasında çok
önemli dostluklar dikkate şayandır. O dostluklar, günümüzde de
nesilden nesile devam etmiş olması önemlidir. Hadis, “iyiliklerin en
değerlisi, insanın babası öldükten sonra baba dostunun ailesini
kollayıp gözetmesidir!” İnsan fanidir, dostluklar bu fani hayatın
ışığı olarak geleceğe doğru bir nehir yatağı misali akar… Dostlukların
en güzeli de, muhabbetten doğan manevi dostluklardır. Belki de
bizleri/ nesiller boyunca aileleri etkileyen de bu dostluklar ve onun
geleceğe doğru iz bırakan hatıralarıdır. Pir-i Türkistan-ı Ahmet
Yesevi ’den günümüze doğru en nahif bir şekilde akıp gelen, ‘hikmet
derslerinin…’ rahmet bulutları misali asırlar boyu günümüze doğru akıp
gelmesi ne mualla bir şey değil mi? O terbiye ikliminde, tarihi
konakların en verimli çağlarını yaşadığını da söyleyebiliriz.
Asrın büyük âlimi, Harput’ta medfûn Osman Bedrettin (İmam Efendi)
Hazretlerinin halkı irşat için ihvanlarıyla birlikte Konak mezrasına
gelişleri ve burada belli sürelerde kalışlarıdır. 1911 tarihinde Hacı
Mehmet Efendinin iki kardeşi Hacı Keleş ve Hacı Osman Efendi ile
birlikte Hac İbadetini yerine getirmeleridir. Hacı Osman Amcamızdan
dinlemişizdir. İmam Efendinin Hacda, oradaki âlimlerle bir araya
gelişleri ve öyle ki, fasih bir Arapça ile hutbe okumaları bütün
dikkatleri kendi üzerinde toplamıştır…
1900’lü yıllarda, Çemişgezek, Kemaliye, Ağın, Arapgir, Keban ve çevre
muhitlerden dönemin önemli şahsiyetlerini bir araya getiren bir,
‘sohbet muhiti…’ olarak da, tarihi Konakları değerlendirebiliriz.
“Seyrindeyim…” şiirimizde köyümüzün manzarasını dile getirmeye çalıştım;
“Bir tepeye konmuş, kartal yuvası
Seyrindeyim dağ, tepe, vadi, dere...
Doğanın göz alıcı manzarası
Bozkır Anadolu'nun güzelliği,
Temmuz sıcağının esintisinde
Okşar yüzünüzü, Baraj suları
Yeşil, hâki, mavi, buğday desenli
Ufkumun tuvali, zaman çelengi…”
Tarih öğretir bizlere, ‘adaletli ol’ Sağduyuya çağrında, ‘hamiyetli
ol’ Bir olma şuurunu, ruhuna işle… Her iki âleme ibadetli ol! Sevgiyle
yoğrul, düşüncene maya çalsın! Aşkı aynaya düşüren simaya; O aşk ile
bakarım dolunaya… Bir asır öncesinde, ‘tarihi konakların dolunay
vaktiymiş!’
Düşünürüm! Nerede eski dostlar, eski günler? Misk gibi kelâm kokardı,
o günler! Sohbetin ahengiyle uyanırdı, her mevsimi ‘bahar kokardı’ o
günler! Oku emrinde, kâğıda rağbetin; rağbetinle hayır işlesin dünya
nöbetin! Gel gör ki, kâmil insanlarda gayretin, gönüllerin yangını
hikmet sözleriyle…
Tarih okudum, maziyi öğrendim… Ecdadın bilge sözlerini gönlüme
nakşettim… Dersler çıkardım, dünden bugünlere… İdeali, geleceği
gördüm!
Bedri, “kadri kıymet bilene” dost ol/ Kişi, “dostunun yolu üzerinde”/
Hayır işlerinde, “sevgiden mest ol!”/ Gönül bağı, aşk yolu üzerinde…
“Ata yurdundan selam getirmişim/ Gönül ehlinden kelam getirmişim
Ak alınlarla çilem getirmişim/ Dertlenme gün gelir güller açılır…
Konak kâmil insanların uğrağı/ İlim marifet ehlinin durağı
Sen de mum kimin eriyen çerağı/ Hakikat baki âleme açılır”