Tarihi kimler yapar, kimler yazar
"Kendin ol!" diyebilen canlar yazar
Çorak topraklar, aşk nehrini ister
Tarihi, sevda erenleri yazar
"Ya İstanbul beni alır, ya ben İstanbul'u"
Her fethin sırrını, gönüller taşır...
Ey gönül, beni Kaf Dağı’ndan aşır
MUHALEFET DİLİ
Muhalefet dili, ısırgan otu
Düştükçe düşmüş, siyasetin kotu
Artık bozulmuş, şu sazın akortu
Sular çekilmiş, geride kalmış tortu
"Önce teklif, sonra tenkit..." demeli
"Önce refik, sonra tarik..." demeli
Önce gönülleri inşa eden ruh...
Yürekten, "Anadolu Yunus" demeli
DOST EYLE
Yarab! Her iki cihanı dost eyle...
Can olsun, canlar olsun şu âlemde...
Kalmasın yüzümüz yerde, elemde...
Hislerimiz, dualarda yıkansın
Âminlerle, Bezm-i Âlemi ansın
Arınsın günahlardan can terimiz
GÜZEL SÖZ
Güzel söz, meyve veren ağaç gibi
İnsanlık, güzel sözlere aç gibi
Ufuk açan yollara muhtaç gibi
Gönül açıcı sözleri taç eyle
Özünden kaynasın toprak kokusu
Azimle kısalır, hayat yokuşu
Yokuş gibi görünse de evladır!
YETMİŞ YILIN BAHARI
Yetmiş yılın baharı, kışı gördük
Nice akşamlar, seheri yaşadık
Tatlı, acı hatıralar içiçe
Sinema şeridi gibi taşıdık
Gecenin yarısında düşünürüm?
Hislerim, heyecanım, hatıralar...
Kıssalar içinde koca bir roman
Ah! Bir de şu keşkeler olmasa...
Günahında, sevabında hamalı
TANIŞ OLDUK
Nice insanlarla tanış olduk
Kâh mutlu, kâh müessir olduk
Sevdamızın esiri olduk
Vatandır, bayraktır, devlettir sevdamız
Bu kutlu davanın hamalı olduk!
Hamallık, bize ne yüktür, ne derttir
Vefalı yollar en büyük servettir
EDEPTİR
Hayatın özü, sözü, huyu edep...
Edeple yükselir, insan, kâinat
Dağlara tevazuuyla bakar, edep...
Edeptir, insana en büyük kanat
Ruhumu besler, edeple kanaat
MUŞ OVASI
Kalesi, Ulucami’si, tarih kokar
Muş Ovası, şehrin yükünü döker
Vardınız mı, Murat'ın kemerine!
Sular, kemerden narin narin akar
Gördünüz mü, o zafer meydanını?
Anadolu Türklere, Türkistan’dır!
Edirne'den Kars'a, bir ulu mabet!
ESKİ DÜNYA
Eski dünya, çocukluğum, gençliğim,
Doğanın ahenginde, ritminde yürür
Zevkinde, estetiğinde dinçliğim
Gönle düşen resminde sevda yürür
Eski dünya daha samimi, sade;
Asude bir bahar misali yürür
Gözlerde, dost bakışlarda derinlik,
Engin ufuklara serinlik yürür
Yeni Dünya, ezberlerini bozdu
Zamana, ihtiyar sükûtum yürür
ESKİ İLE YENİ
Bayramı, bayram diye düşünde gör
Düşlerimle hakikat barışmıyor!
O nice sofraları aşında gör
Hayırla, ihlasla âdem yarışmıyor
Eski ile yeniyi karşında gör
Özüm, sözüm eskiyle karışmıyor
Gölgesi bile bugüne düşmüyor
NEREDE ESKİ ŞEHİRLER
Nerede eski şehirler, sokaklar?
Mahalle bakkalı önünde çocuklar
Top koşturan toprak kokulu yüzler
Zamana hasret soluyan faytonlar
Bir yürek sessizliğinde adımlar
İğde kokulu nihavend bahçeler
Serin esen selvilerde tebessüm
ESKİ KONAKLAR
Esrarını korur hala eskiler
Sohbetimi saklar eski konaklar
Kale surları gibi taş duvarlar
İçine uhrevî bir huzur dolar/
Kimbilr kaç nesli saklamış konak
Orda irfan meclisi asırlara
Nedamet diler o eski mekânlar
Aslına rücu eder, ebed bizim
Konaklar elbet sıla-i rahim bekler
ALNIMIZA YAZILI
Alnımıza yazılı iki hece, "kader"
Yarab! Hayatımız olmasın, "keder"
İyilik, güzellik lütufkâr eder
Lütufkâr olmak, en güzel paydamız
ESKİ ANILARDA
Eski anılarda, gözyaşı döker
Sevgi, o anılarda toprak kokar
Fırat'a sor, yolu nereye akar
Gurbet, dağlar ötesi kadar uzak
Sabır çiçeği, gönül suyu ister
Çiçeğin albenisi reyhan kokar
Kokusu, sükûtum kadar nahif...
NEDENDİR
Nedendir içimde eskiye özlem,
“Eski günler, eski bayramlar” deriz
Günümüz, ‘bilim çağı’ odur, gözlem
Dünya mı, ‘büyük bir köy oldu’ deriz
Dün, sevgi yüklü gönül bağı vardı!
Sevgiyle yüklü bağlarımız koptu
İki insan arasında dağlar var…