Bed­ret­tin Ke­leş­te­mur

Sivil Savunma

Bed­ret­tin Ke­leş­te­mur

28 Şubat Gününü, “Sivil Savunma Günü!” olarak idrak ediyoruz.
Bu milletin aziz vatanı, Anadolu Coğrafyası, ‘o kadar zor ve çetin bir
coğrafya ki!’
Üç kıtanın birbirine en fazla yaklaştığı Anadolu Coğrafyası elbette
ki, ‘bir büyük cihan devletinin kökleri üzerindedir…’
Anadolu Coğrafyası bir bakıma, “Kafkaslara yakındır, Balkanlara
yakındır, Basra’ya yakındır…”
Kafkaslardan Atayurt’una… Balkanlardan Evlad-ı Fatihan Yurduna…
Basra’dan, Türk-Cihan Hâkimiyetinin derin izleri üzerinde yollar
alırsınız!
Böyle çetin bir coğrafya da, “Sivil Savunma Günü…” çok büyük bir anlam
ve insanımızda olması gereken bir şuur zenginliğini kazandırıyor.
“Beşeri ve fiziki akla ve hayale gelebilecek her türlü tehlikeler
karşı hazırlıklı olmak…”
Sivil Savunma Tarihini incelediğimizde şu bilgilere ve kanaatlere ulaşmaktayız.
“Ülkemizdeki Sivil Savunma Hizmetleri, ilk olarak 1928 yılında
yürürlüğe konulan “Cephe Gerisinin Havaya Karşı Müdafaa Ve Muhafazası
Talimnamesi” ile düzenlenmiştir.
1938 yılında 3502 sayılı “Pasif Korunma Kanunu” yürürlüğe konulmuş,
illerde seferberlik müdürlükleri kurularak sivil savunma hizmetleri
yürütülmüştür.
1958 yılında çıkarılan ve 28 Şubat 1959 tarihinde yürürlüğe konulan
7126 sayılı “Sivil Müdafaa Kanunu”nun adı daha sonra 586 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararname ile “Sivil Savunma Kanunu” olarak değiştirilmiştir.
25.05.2009 tarihinde 5902 sayılı “Afet Ve Acil Durum Yönetimi
Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun” yürürlüğe konulmuş
olup, Sivil Savunma Genel Müdürlüğü ile il/ilçe sivil savunma
müdürlükleri kaldırılmıştır. Bu Kanun ile Başbakanlık Afet ve Acil
Durum Yönetimi Başkanlığı ile il afet ve acil durum müdürlükleri
kurulmuştur. Sivil savunma hizmetleri Başkanlık bünyesinde bulunan
Sivil Savunma Dairesi Başkanlığı ve il afet ve acil durum
müdürlüklerince yürütülmektedir.”
Daha bir yıl öncesinde, Kahramanmaraş Merkezli Depremde bu ülke
insanı, ‘asrın felaketini…’ büyük yıkımlara sebep olan, ‘deprem
kıyametini…’ yaşadı. 50 bin insanımız hayatını kaybetti. On bir İlimiz
ile birlikte, 13,5 milyon insanımız bu depremde derinden etkilendi…
Cumhuriyet tarihimize, son bir asra baktığımızda; ‘acılar birbirini kovalamış…’
Kâh ülke insanımız büyük ve yıkıcı depremlerle sarsılmış, kâh doğal
afetlerle acıları yaşamışız!
Milletçe, “1-7 Mart Tarihleri arasında Deprem Haftası…” Türkiye'nin
dört bir yanında konuşulacak/ tartışılacak/ birlikte tedbirler
düşünülecektir.
“Sivil Savunma…” kavramı bizlere, insanımız olarak, ‘birlikte önlem
alma, zararları azaltma şuurunun geliştirilmesi…’ gelebilecek afetlere
karşı ‘modern teknolojilerin, iletişim sistemlerinin en sağlıklı bir
şekilde kullanılabilir durumda…’ oluşudur.
Öncelikle, ‘sağduyu çağrısı…’ çerçevesinde, ‘eğitilmiş, nitelikli
insanların yetiştirilmesi…’
Sivil Savunma tanımını yaparken genel bir çerçeve çizilir; “Düşman
saldırılarına karşı halkın can ve mal kaybının en az seviyeye
indirilmesi, hayati önem taşıyan her türlü resmi ve özel tesis ve
kuruluşların korunması, faaliyetlerinin devamını sağlayacak
iyileştirmenin yapılması, savunma gayretlerinin halk tarafından en
yüksek seviyede desteklenmesi… Halkın moralini yüksek tutmak için
alınacak her türlü silahsız koruyucu ve kurtarıcı tedbir ve
faaliyetleri ihtiva eder.”
Türkiye'de, son dört yıla şöyle bir göz attığımızda; “24 Ocak 2020
Elâzığ Depremi… Türkiye’yi ve Dünyayı esir alan Covid-19 felaketi ve
06 Şubat 2023 Kahramanmaraş Merkezli Asrın Kıyameti olarak da
isimlendirilen büyük deprem…”
Şunu hemen ifade etmeliyim, ‘kendi insanımdaki dayanışma şuuru…’
bizlerdeki, hayata olan bakışımızı ve direncimizi de artırmıştır.  Bu
millet, Milli Mücadele Tarihinde, ‘işgal acılarını da yaşadı…’ Bu
milletin, özünde var olan, ‘sivil savunma anlayışı…’ o anlayışın
getirdiği tarihi dirençle bir büyük destanın yazıldığını görüyoruz.
Sivil Savunma şuuru bizlere aynı zamanda, ‘milli irade…’ ile birlikte,
‘vatan sevgisinin yüceliğini de beraber yaşama azmini vermiştir…’
Şunu tekrar etmek istiyorum, Anadolu Coğrafyası her bakımdan zor ve
çetin bir coğrafyadır. Bu çetin ve zorlu coğrafya ile bütünleşmek ise
apayrı bir efsanenin hikâyesidir.
Ecdat ne diyorlar, “acılar paylaşıldıkça azalır!”  Özellikle de, bu
milletin sağduyusu o kadar güçlü ki, ‘sabırla ve tahammülle…’ hayata
tutunarak yürümesini biliyor. Tabi ki, “bizleri hayata sımsıkı
bağlayan her iki dünyanın nimetine kavuşmak…”
“Hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya, yarın ölecekmiş gibi ahirete
çalışmak…” Bu bir irfan ve de erdemli insan kültürüdür… Selam ve
muhabbetle

Yazarın Diğer Yazıları