Bed­ret­tin Ke­leş­te­mur

Şehir ve Kültür!

Bed­ret­tin Ke­leş­te­mur

Şehir Kavramı nedir? Şehirleri bizler, ‘kalabalıklar’ ve onun bir
‘sentezi’ olarak mı ifade edeceğiz!
Ne sanatsız bir medeniyet ve ne de sanatsız bir şehir düşünemezsiniz!
Sanat, Sanatkâr, Sanatçı, Sanat Eseri nedir sorusuna güzel cevaplar
verilmiştir; isterseniz bunlara cevaplar arayalım;
Sanat Eseri, “Geçmişle Gelecek arasında bir bağ; cihanşümul bir hayat
ile ferdi hayat arasında bir köprüdür.”  Ahmet Hamdi Tanpınar’ın
“Bursa’da Zaman” şiirini okuduğunuzda sizleri 6 asırlık uhrevi bir
derinliğe götürür… Zaman, mekânları  ‘ışık hızıyla’ geçerek önünüze
gelir
İstanbul’u, Fatih ‘fethetmiştir…’ Onu en iyi resmeden/ tasvir eden
sanatkârlar olmuştur!
Fotoğraf sanatı için ne deriz, “anı yakalamak”  O en küçük zaman
dilimi sizlere ‘tarihe ışık tutacak belge’ oluyor.
Sanatkâr kimdir?  “Bir anı devam ettiren, şimdiki hale devamlılık
veren kimsedir”
Rüçhan Keçeci, ‘atık ve hurda’ metalleri alıyor; onlarla devasa
eserler oluşturuyor. Seyit Ahmet Arvasi Hoca’nın güzel bir sözü var; ;
“laboratuvarlar, sanat galerileri ve mabetler birer hayat merkezi
olarak beşeriyete güç, heyecan ve huzur sunan kaynaklardır.”
Sanatkâr ne yapıyor? Bütün maharetini, hünerini, kabiliyetini ortaya
koyarak; “Seçtiği malzemeyi topluyor, birleştiriyor ve bir kompozisyon
haline getiriyor” Bütün sanat eserlerinin birleştiği nokta, ‘insan,
eşya ve kâinattır’ Bir roman, bir hikâye, bir makale, bir şiir, bir
fotoğraf, bir resim vesaire bu milletin iç dünyamızı yansıtır
CNBC-e Busines Dergisi, 2007 yılından itibaren “En Yaşanabilir İller
Araştırması” yapmaktadır…
Araştırmanın ‘gerçeklik payı’ tartışılabilir. Bir şey var ki, sizin
önünüze 34 kıstas getiriliyor.
Bu Kriterler; Ekonomi, Eğitim, Sağlık, Güvenlik, Kent Hayatı ve Kültür
Sanat olmak üzere altı ana başlığa ayrılıyor. Burada en fazla ‘etki
gücüne’ sahip olan, toplumu bir bakıma motive eden, moral değerlerini
yükselten, “Kültür ve Sanattır” Farabi şehirleri anlatırken, ‘erdemli
şehir’ ifadesini kullanır.
Biz buna günümüz diliyle, ‘nitelikli şehir’ diyebiliriz.
Bir şehir, ‘nitelikli’ insanlarıyla; Bir başka ifadeyle,
‘sanatkârlarıyla’ ön plana çıkar.
Gazi ne diyor; “Hepiniz milletvekili olabilirsiniz, bakan
olabilirsiniz. Hatta Cumhurbaşkanı olabilirsiniz. Fakat sanatkâr
olamazsınız.” Harput/ Elazığ’ı, diğer ilerimizden farklı kılan nedir;
bu şehrin, tarihi boyunca ‘sanatı bir hayat felsefesi haline’
getirmesidir.
Harput Musikisinin etki alanını şöyle bir düşününüz? O etki alanında,
‘birleştirici’ bir rol oynuyor. Elazığ’ın, ‘huzur adası’ olarak tarif
edilmesinde; “sanatkârların payı” büyüktür.
Mahatma Gandi ne diyor;
“Söylediklerinize dikkat edin, düşüncelere dönüşür;
Düşüncelerinize dikkat edin, duygularınıza dönüşür;
Duygularınıza dikkat edin, davranışlarınıza dönüşür;
Davranışlarınıza dikkat edin, alışkanlıklarınıza dönüşür;
Alışkanlıklarınıza dikkat edin, değerlerinize dönüşür…”
Söz, düşünce ve ‘değerlerimiz’ arasında bir köprü vardır. Bu bizim
hayat köprümüzdür.
Bir şiirimizde ne diyoruz;
“Durun durun kalabalıklar!
Alık alık yürümeyin!
Alınız,  ‘Akıl bulutlarını’ üzerinize
Alınız, ‘Çile heybesini’ sırtınıza
Kum taneleri gibi,
Serilsin sevdanız önünüze,
Işık olup aksın,
İdrakiniz!”
Bir şehrin silüeti nedir, derseniz;  ‘Mimarisidir, efendim’ O mimariye
şehrin kimliğinin yansımasıdır.
Günümüzde, ‘sosyal kirlenmeyi’ mimaride de görüyoruz… Yazık değil mi?
Harput’tan, 1834 tarihinden itibaren taşındık. Ovaya, Mezire’ye,
‘mevcudu’ yani mimariyi koruyarak değil; eskiye ait ne varsa,
‘yıkarak’ geldik!
Bir evin, bir mekânın, bir sokağın, bir mahallenin vesaire… ‘Tarihi
Kimliğini’ düşünmedik!
‘Ecdat Hatıralarını’ korumadık. Süratle yıktık…
Peki! Camisi, Mescidi, türbesi, Hamamı, Çeşmesi,  Bedesteni, Çarşısı,
Okulları, Evleri ile oluşan o mimari kültürü… Mezire’ye ve sonrasında
o mimari dokuyu geliştirerek,  Elazığ'a, ne kadar nakşedebildik!
1927’de, 34 bin olan Elazığ Şehir Merkez Nüfusu,
2024 yılında, 457 bin olmuştur… Şehir Merkezi, ‘on dört kat’ büyümüştür!
Bir ağaç düşününüz, ‘Budanarak’ büyür!
Hemen burada, “Beş Şehir” den bahsetmek isterim. Ahmet Hamdi
Tanpınar’ın, o kadim eserinden…
Ankara, Erzurum, Konya, Bursa, İstanbul… Bu eserde asıl tema, ‘eski
ile yeniyi’ buluşturmadır.
Mimaride, bu milletin zevk ve estetiği, incelik ve sadeliği, esere
yansıyan ‘uhrevi derinliği’ vardır.
Sizler, ‘ecdada saygıyı’ eserde veya mekânda nasıl gösterirsiniz.
Ona ait sembolleri koruyarak…
Dünden bugünlere nasıl geldik; ‘Eskileri yıkarak’ geldik!
Bunun anlamı nedir? Tarihi hafızayı silerek, hatıraları birer birer
yok ederek geldik bugünlere!
Şimdi soruyorlar sizlerden, nesiller arasındaki, ‘uçurum’ niye?
Kendi neslimize sormak isterim? 1960’ların, 1970’lerin yaşadığınız;
‘Mahalle, Sokak, Komşu, Arkadaş…’  Ve ‘Mekân’ kültüründen günümüze
neler kaldı!
O mekânları, ‘yıkarak…’ O değerleri, ‘yok ederek’ bugünlere geldik. Ve
günümüzde de, ‘aynı anlayış’ devam ediyor!
Yazımıza,  ‘şehrin kültürü’ ile başladık,
Bir türkümüz vardır, “Kömürhan Köprüsü, Harput’a bakar”
 Kömürhan’dan itibaren, Elazığ’ın esintisini almaya başlarsınız…
O esinti, çil çil kubbelerle, zarif ve narin minarelerle… O esinti, su
sesleri arasında şakıyan bülbüllerle…
O esinti, yeşilin muhteşem örtüsü içerisinde sizlere yol veren, geniş
bulvarlarla… O esinti,  ‘edebi’ ve ‘vuslatı’ birlikte yaşanılır hale
getiren mekânlarla… O esinti, sizlere ‘dün ile bugünü birleştiren’
ruhi bir derinlikle karşılar… Derseniz, “ne kadar güzel olurdu” değil
mi? O garabet eseri, ‘kat üzerine kat’ yükselen ‘beton yığınları…’
Şehri sadece, ‘kalabalıklaştırdı…’ Birbirini tanımayan ışıksız gözler…
Gönülsüz ve sevdasız bakışlar… Selamsız ve kelamsız adımlar… Arzusuz,
hedefsiz, rağbetsiz günler!
Şehir, Mekân ve İnsan birbiriyle o kadar içiçe ki; birbirini o kadar
etkiliyor ki! Belki biraz abartıyorum,
İnşallah, tamamen ‘yanılıyorum…’
Bugünden sonra neler yapılabilir? Şehrin aydını, daha fazla konuşmalı!
Bu şehir, kendi geleceği ile ilgili daha fazla, istişare ortamına sahip olmalı…
“Aklın ve Vicdanın Sesi” daha gür çıkmalı!
Bu şehrin önceliğinde, ‘gönül…’ diyoruz, ‘basiret…’ diyoruz!
Kur’an ne buyuruyor, “Bu dünyada gözü kör ve basireti kapalı
olanların, Öte dünyada da gözleri kör ve basiretleri kapalı olacaktır”
buyuruyor!
Bu şehirde,  ‘Sevda yüklü, hamiyet yüklü, vefa ve fedakârlık yüklü,
Aşk ve gönül yüklü…’ gemileri yakarsanız!  Kupkuru ve Köhne bir
dünyadan başka ne kalır elinizde…
Harput’u, Harput yapan nedir?
O ulu mekânlardır,  O ulu makamlardır…
‘Alp’  ve ‘Eren’ ırmaklarının birbirine karıştığı, tarihin yegâne
mümbit coğrafyası!
 O coğrafyanın bizlere ikram ettiği,  o ihtişamlı zenginlik, manevi
sıcaklık ile ne kadar beslenebiliyoruz?
Aydınlanmak istiyorum… Bütün kaygı ve endişelerimden azade olmak istiyorum.
Selam ve Muhabbetle

Yazarın Diğer Yazıları