Bed­ret­tin Ke­leş­te­mur

Ramazan'a Merhaba Diyeceğiz

Bed­ret­tin Ke­leş­te­mur

11 Mart 2024 Pazartesi günü inşallah ilk orucumuzu tutacağız… 10 Mart
Pazar gecesini, Pazartesine bağlayan gece ilk sahura kalkacağız…
“İmsaktan İftara içerisinde hayırlarla dolu kutlu bir yolculuk…” 09
Nisan Salı gününe kadar devam edecek!  Ramazan günlerinin, o kutsi
havasına hediye ettiğimiz, “Merhaba” şiirimizde şöyle demekteyiz;
“Reyhan kokulu günlere merhaba
Sabrı yudum yudum içmeye geldim
Gül desenli yüzlere merhaba
Kadir kıymet bilen dostlara geldim
Merhaba Şehr-i Ramazan merhaba
Sükutla hasatı biçmeye geldim
Dualarla yıkanan fecre merhaba
İplikten iğneye geçmeye geldim
Bir yürek olmuş saflara merhaba
Sabırla namazı edaya geldim
Teravih, sahur günleri merhaba
O kutlu çağrıya, sedaya geldim
Tekbirler aşkına, canlar merhaba
Canlar için şu nefsi fedaya geldim”
On bir ayın Sultanı Ramazan’a, ‘merhaba’ diyeceğiz.
 “Ramazanla bütünleşen…” bir millet olduğumuzu söylemek isterim! 780
bin km2 Vatan coğrafyasını bir baştan öte başa geziniz… Elazığ’dan
Ankara’ya, Diyarbakır’dan Edirne’ye, Muş’tan Bursa’ya, Sivas’tan
İstanbul’a… Bizleri birleştiren, ‘ortak bir dilimiz…’ var! O dile
bizler, ‘gönül dili’ diyoruz. “güzel gören güzel düşünür. Güzel
düşünen hayatından lezzet alır. Hayatı güzelleştiren, izzet ve ikram
sahibi olur!”

Harput'ta,  Pisa Kulesinden daha eğik minaresiyle, secdeye kapanmış
bir haldeki, ‘ardıç ağacıyla’ Harput’ta,  “Ulu Cami’de…” tarihi
doyasıya tefekkür edeceğiz, inşallah. Harput Ulu Cami, Artuklu
Hükümdarı Fahrettin Karaaslan’dan bizlere hatıra… “9 asra ulaşan bir
tarih…”
Bu nedir?  Bir büyük zenginliğin alametidir! Kim bilir, ‘kimler gelip
geçti…’  Ulu Cami’de, o saflardan! “Sadıklar, Sıddıklar, Âlimler,
Gaziler, Erenler…” O ihtişamlı günleri, Ulu Camide yaşamak adına,
insana farklı bir haz veriyor.  O mabedi, asırlarca dolduran
salâvatlar, 2024 yılının Ramazan ayında, ‘gök kubbeye tekrar
yükselecek…’ Ramazan ayı boyunca; Teravihler, indirilen hatimler,
dualar, yakarışlarla, iyiliklerle giderek arınacağız.
Ramazan, Anadolu’nun bütün şehirlerinde, kentlerinde olduğu gibi
yaşadığımız şu kutlu şehirde de, “müminin bayramı” olarak bilinir!
Ramazan ayının o tatlı, insana tebessüm eden heyecanı, bir hafta
evvelinden başladı hanelerimizi, “gül sularıyla temizleme azmi…”
Harput,  ‘mutfağıyla’ bilinir… Ramazan Ayı ile birlikte hanelerimizde,
‘mutfak telaşı…’ görülmeye/ veya yaşanmaya değer.
Bizler için artık, Çarşı-Pazar ile mutfak arası, ‘suyolu olmuştur…’
Elazığ’ın meşhur, ‘badem şekeri’ Halkımız arasında, bir şifa olarak
değerlendirilen, ‘hurma’ Harput’a has,  ‘tatlılar’ ‘çörekler’
‘börekler’ ‘gömmeler’ artık sofralarımızın baş tacıdır.
Harput’ta çocuklar için “adam ufağı” denir. Her Elazığlı/ Harputlu
için en güzel ramazan hatırası; “Çocukluk yıllarından kalan…”
hatıralardır.
Ecdattan günümüze süzülerek gelen bir mütevazı gelenektir; Çocuklar,
ramazan boyu sürekli ‘teşvik’ edilir, ‘onurlandırılır’ ‘sırtları
sıvazlanır’ Anne ve babalar ve özellikle de nineler; Oruçlu çocukları,
‘sırtlarına taşırlar…’ Çocukların ceplerine, “şekerler” “keselerine
paralar” konur! Çocuğu yücelten, ‘masallar’ ‘hikâyeler’ anlatılır!
Büyük-küçük demeden, ‘oyunlar’ oynanılır…
Elazığ’da, geçmiş yılların ‘onurlu geleneği’ Eğitim yapan öğrencilerin
Veya asker ocağındaki evlatlarımızın, evlere, “iftar sofraların”
davetidir. Hz. İbrahim geleneği devam eder; “Misafir, sofraya
bereketiyle gelir”
Ve ‘mutfakta pişen aşın’ komşu hakkı verilir! Aileler içerisinde ki,
‘iftar yemekleri…’ O bereketli sofralar,  ‘sosyal kültürün’ getirdiği
birlikteliktir. O birliktelikler, ‘gönüllü kuruluşlarla’ bir şehre
yayılır!
Bu milleti ayakta tutan da; “paylaşma” ve “yardımlaşma” kültürü değil
mi? O hazzı bir Ramazan boyu birlikte yaşarız.
Ramazan Ayı, ‘geceleri’ ile bilinir… Camiler, 7’den 70’e; Kadın-Erkek,
 Genç-Yaşlı- Çoluk çocuk ve Çocuklarla dolar taşar! Teravih
Namazlarının heyecanı bir başkadır! O heyecan, ‘camilerin
dağılmasıyla’  devam edecektir. Çocukların mahalle içindeki oyunları,
“sahura kadar”  bir, ‘kutlu bir havada’ devam eder. Ve  ‘davulcunun’
gelmesiyle asıl curcuna kopar!
Her tokmağa vurduğunda davulcu başlar söylemeye;
“Besmeleyle çıktım yola
Selam verdim sağa sola
A benim ağalarım
Ramazanınız mübarek ola”
Ve davulcunun talebi vardır;
“Yeni cami direk ister
Bunu söylemeye yürek ister
Benim karnım toktur ama
Arkadaşım börek ister”
Çocuklar, ‘davulcunun talebini’ yerine getirmek için evlere koşarlar!
Sonrasında,  mahallenin çocukları-gençleri hep birlikte, ezgilerle,
türkülerle birlikte “Halay çekerler…” Sözün özüne gelirsek; bizim,
asırlar boyu ecdat hatırası olarak yâd ettiğimiz, çok güzel
‘örflerimiz-geleneklerimiz’ var. Bütün bunlar, ‘sosyal hayatımızı
güçlendiren’ bizleri daha sağlam temeller üzerinde, “Bir araya
getiren” güzelliklerimizdir… Ramazan ayına, bütün iyiliklere,
erdemliklere merhaba diyoruz. Sağlık, esenlik ve huzur dolu
“Ramazanlı/ veya Oruçlu Günler!”
Ramazan ayı için bizler, “Rahmet ve Bereket Ayı” diyoruz! Ramazan ayı
için bizler,  “Barış, Güven ve Huzur Ayı” diyoruz! Ramazan ayı için
bizler,  “Kur’an ve Tefekkür Ayı” diyoruz! Ramazan ayı için bizler,
“Hayır, Hasenat ve İyilikler Ayı” diyoruz!
Sıla-i Rahim… Bu ayın marifeti! “…Allah’tan korkun ve akrabalık
bağlarını kesmekten sakının,
Şüphesiz ki Allah sizin üzerinize tam bir gözeticidir” (Nisa, 1)
Şu sohbeti sizlerle en içten duygularla yaparken, İçimdeki muhabbetin,
vücudumun her zerresini titrettiğini yaşıyorum! Anadolu’daki, “manevi
cereyana” hayranım!
Ne derler efendim? Şu yer küresinde günümüzde de, “İslam’ı en güzel
yaşayan” Anadolu insanı!
“Aşk ve Sevgi…” bir illet sanki! “Tevazu” canları bir, “değirmen gibi…
Öğütüyor! “Tebessüm…” gönüllerden yüzlere yansıyor!
Yahya Kemal Beyatlı bu kutlu değişimi şöyle anlatır;
“Top gürleyip oruç bozulan lahzadan beri
Bir nurlu neş’e kapladı kerpiçten evleri
Yarab nasıl ferahlı bu âlem, nasıl temiz!”
Oruç hakkında Allah buyuruyor; “Oruç benim içindir. Onun mükâfatını
ben vereceğim,
Oruçlu yiyecek ve içeceğini benim için bıraktı” O halde, Oruç için
bizler; “içinde riya olmayan ibadet…” olarak tanımlarız. Bu ibadette
sadece, Allah Rızası; O rızayı arayış vardır!
Ramazanlı/ Oruçlu günlerinizde 24 saati şöyle bir tefekkür ediniz…
İftar Vaktinin… Aile içerisindeki coşkusu! Anne-Baba ve Çocukların o
heyecanlı birlikteliği… Dualarla açılan iftar sofrası... O anda,
“Muhammedi” bir lisan vardır! Huzur veren bir edep sofrasındasınız…
Sabrı, yudum yudum içmektesiniz… Dillerde, ‘selam ve selamet’
Dillerde,  ‘zayıfa, ihtiyaç sahibine uzanan yürekler…’
Dillerde,  ‘en yakınınızdakiler’ onların ihtiyaçları konuşulur! Her
evden, her yuvadan dış dünyaya; “pozitif bir enerji” yayılır! Biz
bunu, ‘rahmet rüzgârları’ olarak da isimlendiririz.
Geçmiş yıllara şöyle bir bakalım; Valiliğimizin, “şehit aileleri ile
birlikte iftar sofrasına oturmaları…”
Ve özellikle de yaşlılarımızı ziyaretleri...’ farklı bir anlam
kazanır. Belediyenin kurmuş olduğu, ‘ramazan çadırları…’ Buradaki aş
ikramlarını, her gün bir farklı zenginimizin üstlenmeleri… Bu ay
içerisinde, varlıklı insanlarımız tarafından, ‘ramazan paketlerinin
hazırlanması…’ Zekâtlar, fitreler, sadakalarla, ‘ihtiyaç sahiplerinin
sevindirilmesi…’ Toplum içerisinde sürekli iyiliklerin, güzelliklerin,
hayır ve hasenatın konuşulması… Üniversitemizdeki birçok öğretim
üyelerinin dışarıdan gelen öğrencileri iftar yemeğine almaları…
İhtiyaçlarını karşılamaları… Dikkatleri çeken bir önemli hususta,
ramazan ayı boyunca, ‘adli vakaların önemli ölçüde düşüşüdür’
Ramazan ayı her bakımdan insanımızın vuslat ayıdır. ‘kendi yaradılış
kimliğine dönüşüdür’

Yazarın Diğer Yazıları