Bed­ret­tin Ke­leş­te­mur

Ölümü Yazmak

Bed­ret­tin Ke­leş­te­mur

Bu şehir bir değerini daha kaybetti.  Eğitimci- Yazar kimliği ile ön
plana çıkan Elâzığ’ın eski Belediye Başkanlarından Şükrü Kacar’da
aramızdan ayrıldılar. 1990’lı yıllardan itibaren uzun yıllar kâh Turan
Gazetesi’nde, kâh Fırat Havzası Gazeteciler Cemiyetinde, kâh Manas
Gönül Evi’nde birlikteliğimiz oldu.
Turan Gazetesi’nde, ‘yazı hayatımızda…’  Rahmetli Şeref Tan, Murat
Kuşçubaşı, Bünyamin Eroğlu ve Şükrü Kacar ile birlikteliğimiz, ‘yazı
hayatımızın önemli bir kesitini oluşturur…’
Özellikle de, ‘şiirimizde ki edebi atışmalar…’ şehrin hafızasında da
hala yaşamaktadır. Bu edebi atışmalarda, Günerkan Aydoğmuş, Gazi,
Özcan, Aytuğ İzat, Şeref Tan, Murat Kuşçubaşı, Bünyamin Eroğlu
isimleri ön plana çıkmaktaydı…
Şükrü Kacar ismi, 1990’lı yıllardan itibaren, ‘edebiyat ve sanat
camiasında anılmaya başlamıştır…’
Şükrü Kacar’ın, “3 cilt halinde Fırat Havzası Gazeteciler Cemiyeti
tarafından...” yayınlanan, “Bu Toprağın Yaşayan Ozanları…” isimli
eseri, Elâzığlı Şairlerimizin kısa hayat hikâyelerini ve şiirlerini
bir arada toplayan geniş hacimli bir, ‘şairler güldestesi…’
niteliğindedir.
Rahmetli Şükrü Kacar ile ilgili en hacimli eser, Manas Yayınları
arasında çıkan, “Yazı Hayatının 60. Yılında Şükrü Kacar Armağanı…”
isimli çalışmadır. Bu eseri, Mithat Yılmaz, Hasan Özçam, Mustafa Öz,
Bedrettin Keleştimur, Recep Bağcı ve Koordinatör olarak Şener Bulut
Yayına hazırlayacaklardı.
2005 Yılının Mayıs ayında, okuyucu ile buluşan bu eser, 288 sayfadan oluşacaktı.
Bu eserde, dönemin Belediye Başkanı M. Süleyman Selmanoğlu, F.Ü.
Rektörü Prof. Dr. Hamdi Muz, ETSO Başkanı Suat Öztürk’ün takdim
yazıları yer alıyordu.
Bu kaynak eserde, “Lokman Tasalı, Lütfü Parlak, R. Mithat Yılmaz, Dr.
Naci Onur, Nihat Büyükbaş,
Prof. Dr. Kerim Sunguroğlu, Feridun Şedele, Dr. Çimen Özçam, Şerif
Kaya, Nihat Kazazoğlu,
Reşat Gündüz, Mevlüt Uluğtekin Yılmaz, Murat Bilgin, Yrd. Doç. Dr.
Mustafa Yağbasan,
Ziya Çarsancaklı, Vehbi Coşkun, Günerkan Aydoğmuş, Feti Ahmet Deniz,
Yurdal Demirel,
Mustafa Balaban, Naci Sönmez, Mustafa Öz, Zekeriya Bican, Saniye
Bulut, Hadi Önal, Etem Yalın,
Berika Küçük, Bilal Civelek, Ahmet Tevfik Ozan, Baycan Kacar, Ahmet
Otman, Tuğcay Tayhani,
Ali Canpolat, Ali Kehribar, Doğan Özdal, Hüsamettin Septioğlu, Nusret
Özgen, İrfan Arslan,
Hüseyin Göçeri, Dursun Aksoy, Bünyamin Eroğlu, Muammer Aksoy, Saim
Öztürk, Gazi Özcan,
Ve Nevzat Ülger…”
Belki de her faniye nasip olmayacak çok nezih bir toplantı Şükrü
Kacar’ın sağlığında, “12-13 Mayıs 2005 tarihinde Şükrü Kacar anısına,
Elâzığ Devlet Korosu Salonu’nda…” gerçekleşiyordu.
O programa dönemin Valisi Dr. Kadir Koçdemir, Vali Yardımcısı Ayhan
Özkan, F.Ü. Eski Rektörü
Prof. Dr. Fevzi Bingöl, İl Kültür ve Turizm Müdürü Tahsin Öztürk,
STK’larının temsilcileri, Elâzığlı Yazarlar, Sanatçılar
katılıyorlardı. “Dört Mevsim Harput” konulu panelde, Prof. Dr. Kerim
Sunguroğlu, Dr. M. Naci Onur, Prof. Dr. Muhammet Beşir aşan, Rahim Er,
Naci Sönmez ve Ali Akbaş konuşmacı olarak tarihe şerh düşüyorlardı.
Rahmetli, Şükrü Kacar ile ilgili görüşler, hatıralar, duygular,
onlarca kalem erbabı tarafından 290 sayfalık bir kitabın hacminde bir
araya gelecekti…
Manas Gönül Evi’nin organizasyonunda bu tarihi toplantının açış
konuşmaları bizlere nasip olmuştu. Günümüzden 19 yıl önce yaptığımız
konuşmalarımızda şu ifadelere yer veriyorduk;
“Bizleri asıl mutlu eden, bu program ile üzerinde ittifak edilen bir
şehrin genel panoramasının ele alınmış olmasıdır. Ve —nesiller
arasında ki kopukluğa asla müsaade edilmemesidir. Hacı Hayrilerdeki,
Rahmilerdeki, Hafız Osman Ögelerdeki duruşun Fikret Memişoğlu ve onun
dönemine olduğu gibi yansımış olması.  Aynı sağlam iradenin ve
kararlılığın 1985 yılından itibaren Elazığ’da; dünden alınan feyiz ve
ilham kaynaklarıyla tekrar filizlenmesi ve günümüzde ayaklarını yere
sağlam basar duruma gelmesidir.
12-13 Mayıs tarihlerinde devam edecek program boyunca kendi içerisinde
bütünleşen, ortak bir gaye ve ufuk etrafında birleşen, diriliği ve
canlılığı ile yarınlara sağlam mesajlar veren bir duygu, bir düşünce,
bir aksiyon hareketi göreceksiniz.  Şeref Tan Hoca’nın dediği gibi
“asırların feryadı yankılanacak”
Şükrü Kacar ismi, her biri sahasında otoriter panelistlerin
ifadeleriyle ve sanatçı dostlarının bakış açılarıyla da görüleceği
üzere; Elazığ kimliği ile bir duruşun ifadesi. Tabiatıyla bu duruşun
içerisinde siyaseti, eğitimi, devlet adabını, sanatı, kültürü ve kalem
ahlâkına şahit olacaksınız. Bu günlerin ruhunda, Elâzığ insanı dünü
ile buluşacaktır.  Hafıza olarak gayet zengin, hatıraları gayet diri
ve canlı, ileriyi gören ve yorumlayan her biri birbirinden güzel
çalışmalarla ve tarihe geçecek bir gün olarak hafızalarda anılacaktır.
Özellikle belirtmek isterim, bu şehir kendi insanına beslediği güzel
duyguların bir gül bahçesinden derlenerek kendilerine takdim
edilişinin özlemine de böylelikle kavuşmuş olacaktır. Bütün
güzelliklerin, bahar mevsimi gibi gönüllerimizde yeşermesi arzusu ile
saygılarımı belirtmek isterim.”
“Ölümü Yazmak…” o kadar zor ki, “1985 yılından günümüze doğru 40 yıla
yakın bir zaman dilimi…”
Her ölüm haberi, ‘zamanı, dilim dilim doğramış sanki…’ O kırk yılın
içerisinde, ‘bir şehrin kültür ve sanatın yedi renginde kendisini aşan
efsaneleşen romanı yazılıyor…’
Artık, ‘sözün bittiği yerdeyiz…’ O yerde duygularımı, ‘mısralara
yüklemek istiyorum…’
Manas Gönül Evi, bizlere her biri ‘vefalı dostlardan haber veriyor…’
Selam ve Muhabbetle…

ÖLÜM İKİ HECE
Ölüm, iki hece
Ne gündüz, ne gece
Sözün bittiği yerde
Kader, alında yazı
Kışında karı, ayazı
Kefendir beyazı
Sözün bittiği yerde
Nefesin kesildiği yerde

ÖLÜMÜ YAŞAMAK
Bilir misin, şu dünya ‘emanet yurduymuş’
Nefis, nefis; ‘beni benden çalan pusuymuş!
Ey gafil, ey bedbaht, nasıl da faniye uymuş
Her giden yolcu ameliyle anılırmış

ÖLÜM KADERDE…
Ölüm kader de, keder gözyaşımız
Kim bilir nerde, son lokma aşımız
Ürküntü verir; her ölüm, ayrılış!
Taşınır, fani âlemden na’şımız
Yolumuz mahşer, tevhide sarılış
Müjdedir en kutlu nida, “Kurtuluş”

ÖLÜM
Ölüm, sevdiğin dalından koparır
Bilirim mahşere yolculuk başlar
Bu ne his, dünyalarımı aparır
Yerinden oynarmış olanca taşlar

ÖMÜR
Uzun ince bir yol demişler ömre
Katar katar anılar yürür ömre
 Çocukluk, ihtiyarlık derken; ‘dört mevsim’
Kâh bahar, kâh kış renk verir ömre

ÖMÜRDEN GEÇER
Gün doğar, gün batar, ömürden geçer
Şu can, fani âlemden birgün göçer
Tebessüm et güne, günün beş vakti
Muhabbetten gönülde güller açar

ÖMÜR KISA
Sanma dünya yolu sonsuza akar
Ömür kısa gölgesi uzar gider
Mizan vakti gelir, tartıya bakar
Bütün hesaplar, Hakk’a uzar gider
Ey gönül gözyaşı sonsuza akar
Aşk yolcusu, vuslata uzar gider

Yazarın Diğer Yazıları