Bed­ret­tin Ke­leş­te­mur

Marmara Depremi

Bed­ret­tin Ke­leş­te­mur

17 Ağustos Gölcük Depreminin 23. Yılındayız. Saat, 03.02’de, 45 saniye
boyunca Kocaeli, Düzce, Sakarya, İstanbul ve Yalova’da büyük can
kayıpları yaşanacaktı!
17.480 kişi hayatını kaybedecekti.
Ölen insan! Her insan bir âlem… Kâinatın özü… Eşref-ül Mahlûkat olarak
tarif ederiz!
Yaratılanların en şereflisi… Doğal afetlerle içim o kadar yanıyor ki,
“aman Allah’ım!” diyorum
17 Ağustos Kıyametinden sonra, Elazığ Şehrimizde, depremler yaşanacaktı!
08 Mart 2010 tarihinde Elazığ- Kovancılar ’da, 6 büyüklüğünde deprem olacaktı!
51 insanımız o depremde hayatını kaybedecekti…
24 Ocak 2020 tarihinde Elazığ Depremi, 37 kişi hayatını kaybedecekti.
20 binin üzerinde bina hasar görecekti…

Endişemiz, ‘Depremlere ne kadar hazırlıklıyız’ sorusu!
Yıllarca tekrarlanan bir ifade, ‘depremlerle yaşamaya alışacağız!’
Ülkemizde yıkıcı depremlerle ilgili kullanılan hafızalara kazınan
sözlerden birkaçı,
“deprem öldürmez, binalar öldürür”
“deprem değil, ihmal öldürür”
“deprem öldürmez, açgözlülük öldürür”
“deprem öldürmez, cehalet öldürür”
“deprem öldürmez, hainler öldürür”
“deprem öldürmez, yolsuzluk öldürür”
“deprem öldürmez, eğitimsizlik öldürür”
“deprem öldürmez, kapitalizm öldürür”

Kimliğimizde, ‘Müslüman’ım diyor!
O kimlik, insanı yüceltiyor… Hayatın, insan merkezli olduğunu söylüyor…
O kimlik, “Bir insanı kurtarmanın, bütün insanlığı kurtarmak gibi…’
olduğunu bizlere haber veriyor… O kimlik; bizlere insanına, ailesine,
çevresine, yaşadığı şehre ve dalga dalga daha vatan coğrafyasına,
‘hizmetkâr olanların, milletinin efendisi…’ olduğunu söylüyor!
O kimlik, cüce insanların değil, ufku yücelikleri seçen hamiyetli,
vatanperver ve milliyetperver insanların yetişmesine en emin yolları
aralıyor…
Son bir asra yolculuğumuz oldu mu?
Son bir asrın gazete manşetlerine baktınız mı?
Acımız büyük… İçimizdeki yangın daha büyük…
Bilgi ve teknoloji asrında; vah beni diyeceğim halim ve ahvalim
bizlere daha büyük,
‘iç sarsıntıları’ yaşatıyor!  O acıların akabinde ne kadar ayağa kalkabildik?

Resmi raporlar, ‘çarpık kentleşme’ diyor!
1950’li yıllarda, ülke nüfusumuzun yüzde 27’leri şehirlerde yaşarken
bu oran 2000’li yıllarda, yani günümüzde yüzde 78’lere yükselmiştir…
Resmi rapor ne diyor; “Göçün, planlamadan yoksun olması nedeniyle
afete duyarsız, sosyal gelişime engelli çarpık plansız kentleşmelerin
yanında ülkemizin tarıma en elverişli ovaları sanayi alanları ve
yerleşme alanları olarak adeta işgal edilmiş, çevre dengesi bozularak,
doğa olayları birer afete dönüştürülmüştür”
Türkiye, Kars’ından Edirne’sine kadar yer alan şehir, kasaba, belde
belediyelerinde, ‘mühendislik hizmetlerinden…’ ne kadar yararlanmış ve
yararlanmaya devam ediyor!
Türkiye’nin 1927’lerdeki nüfusu 13 milyon olduğu düşünülecek olursa,
beşeri ve fiziki planlamalarının Cumhuriyet Döneminin eseri olduğunu
söyleyebiliriz!
Esasen her acı, bizleri yoğurmalı… Eylem planında da, düşündürmelidir!
Evet, Türkiye’mizde gerek büyük şehirlerimizde ve gerekse kırsal
kesimlerimizde  ‘riskli yapıların’ nasıl dehşet saçtığını yaşadık.
Tarih, bizlere ‘mukayese’ ve ‘muhasebe’ ilmini öğretir…
Geçmişe, sünger çekemezsiniz… Ellerinizle, bir kenara kaldırıp da atamazsınız!
Raporlar konuşuyor! 21. asırda Türkiye’nin önünde gerek beşeri,
gerekse fiziki ve dolayısıyla da ekonomik olarak önünde duran en
önemli tehdit, ‘deprem’ gerçeğidir!
Bu coğrafyada, ’depremle birlikte yaşamaya’ alışacağız… Bu demek
değildir ki, her depremle birlikte bu coğrafyanın insanı hafızasına
sürekli, ‘küçük kıyameti’ taşısın demek istemiyoruz…
Ya, Japonya örneği gibi, teknolojinin bütün nimetlerini insanın emrine
sunmak gibi bir rolü birlikte, ülke insanıyla oynamalıyız…
Raporlar ne diyor, “Türkiye'deki doğal afetlerin yüzde 61'ini deprem,
yüzde 15'ini heyelan, yüzde 14'ünü sel, yüzde 5'ini kaya düşmesi,
yüzde 4'ünü yangın, yüzde 1'ini çığ oluşturuyor.
20. yüzyılın başından bu yana meydana gelen doğal afetlerde yaklaşık
100 bin insan hayatını kaybetti, 175 bin kişi yaralandı. Yaklaşık 650
bin konut da yıkıldı veya ağır hasar gördü.
Türkiye’de “afet” denilince ilk akla gelen “deprem” neredeyse ülkenin
tamamını etkiliyor.  Oransal olarak değerlendirildiğinde ülke
topraklarının yüzde 44'ü (328 bin km2) 1. derece, yüzde 26’sı(184 bin
m2) 2. derece, yüzde 15’i (139 bin m2) 3. derece, yüzde 13’ü (97 bin
m2) 4. derece ve yüzde 2’si 5. derece deprem bölgesinde bulunuyor.
Buna bağlı olarak nüfusun yüzde 44'ü 1. derece, yüzde 26'sı 2. derece,
yüzde 15'i 3. derece, yüzde 13'ü 4. derece, yüzde 2'si 5. derece
deprem bölgesinde yaşıyor.”
İşte sizlere Türkiye’nin acil önlem alınmasını gerekli kılan fotoğrafı…

Raporlar, ‘deprem’ denilen iki heceli doğal afetin, ekonomimizi de,
‘tehdit altında’ bulundurduğunu söylüyor… İşte, acı manzara ve tablo;
“Endüstri alanlarının yarısı (yüzde 51) 1. derece deprem bölgesi
üzerinde bulunuyor. Yüzde 25'i 2. derece, yüzde 11'i 3. derece, yüzde
11'i 4. derece ve yüzde 2'si 5. derece deprem bölgesinde yer alıyor.”
1999 Ağustos ayında, asrın en büyük yıkımı olarak da isimlendirilen
Marmara Depreminde o acıyı psikolojik olarak da, beşeri ve fiziki bir
facia olarak da yaşamıştık…
Son bir asırda, meydana gelen depremlerin bilânçosu incelendiğinde,
“Son bir asırda hasar yaratan 182 depremde, 495 bin konutun yıkıldığı,
99 bin 389 insanın yaşamını yitirdiği görülüyor. Depremlerin bu
süreçte neden olduğu mali kayıp ise yaklaşık 19 milyar dolar. Bu
verilere göre, depremler nedeniyle ortalama her yıl 965 insan ölüyor,
4 bin 800 konut yıkılıyor.”
Yakın tarihimizde ne Erzincan’ı unuttuk ve nede Dinar, Çorum-Amasya,
Ceyhan, Marmara, Düzce gibi maddi ve manevi yıkımlara sebep olan
depremleri… Sadece bu altı büyük depremde; “toplam 17 milyon 487 bin
kişi etkilenmiş, 942 bin kişi evsiz kalmış… 19 bin 135 insanımız
hayatını kaybetmiş ve 54 bin 597 insanımızda yaralanmıştır. Ülke
olarak maddi kaybımız ise 15 milyar dolar ın üzerindedir…”
Ülkemin, yüzde 92’leri, ‘deprem bölgesi…’ içerisinde… Nüfusumuzun ise,
yüzde 95’leri deprem tehlikesi altında yaşıyor… Sadece o kadarla mı?
Hayır, sanayi merkezlerimizin yüzde 98’leri, barajlarımızın ise yüzde
93’leri deprem bölgesinde…
Kuzey Anadolu Deprem Kuşağı, bir örümcek ağı gibi, Saroz Körfezinden
başlıyor… Marmara Denizini geçtikten sonra Kuzey Anadolu Dağlarının
güneyini takip ederek Van Gölü’nün kuzeyine kadar uzanıyor…
Güney Anadolu Deprem Kuşağı ise, Hatay ilimizden başlıyor… Bir korku
yumağı gibi Güney Anadolu Toroslarını takip ederek Van Gölü’nün
güneyine doğru devam ediyor…

 17 AĞUSTOS’A
Ağla Sakarya, hüzünle akar ya!
Ah, ‘Mavi Deniz’im göğsü sıkışmış
İstanbul mahzun, ufkunda çığlıklar!
Acı acı kanat çırpar, martılar…
Gül bahçeleri har oldu, bülbül konmaz
Işıkları söndü şehrin, dert dinmez
Hala gözlerim, dolu dolu bakar ya!

DEPREM
Deprem iki hece, zehir kusan gece…
Saniyeler sürecek, kıyamet sireni!
On yedi Ağustos, zihinler boşalmış
Ülkem, insanım, feryadım, acılarım!
Dağ inler, toprak inler, ülkem inler
Uzanır beş büyük şehrime fay hattı;
Yerin altını pamuk eler gibi üste attı!

Saniyeler, koca şehirler enkaza döndü!

Yazarın Diğer Yazıları