Bed­ret­tin Ke­leş­te­mur

Kutlu Doğum Günündeyiz

Bed­ret­tin Ke­leş­te­mur

Allah Resulünün dünyaya teşrifleri hicri takvime göre “Rebiülevvel
ayının 12.nci günü Mevlid Kandili olarak idrak ediyoruz.
“Allah’ı görür gibi ibadet etmek” insana nasıl bir edep verir, nasıl
bir huşu verir, nasıl bir gönül rahatlığı verir?
Özellikle bugünleri idrak ederken böyle bir vecd içerisinde olmamız
gerektiğini düşünmek daha kapsamlı bir ifadeyle ‘tefekkür etmek’
istiyorum.
“Bir anlık tefekkürün 70 yıllık ibadetten hayırlı olduğunu” buyuruyor,
Allah’ın Resulü!
“Din nasihattir, samimiyettir” buyuruyor Allah’ın Resulü!  Şu dil var
ya, “ya hayır söyleyecek veya susacak” Şu kalem var ya, “kalbin,
Allah’ı tesbih edişi gibi dosdoğru olacak”
İçi dışına hâkim olamayan söylerim sizlere, nasıl âleme hekim olabilir?
“Testinin içerisinde ne varsa dışına o sızar”
Bilir misiniz, “söz, kişinin aynasıdır” Bir insanı, ‘inleyen bir
nağme’ gibi dinle, o kendisini tarif eder!
Evet, sevgili okuyucularım Allah'ın Resulünü, Mekke ve Medine
hayatını, şöyle bir tefekkür ediniz. “Seyreyle aşk nehrini; bozkırlara
can verir”
Kâinatı bir ağaç gibi düşünecek olursanız, Âdem, kâinatın soy ağacıdır.
Ağacı, bir çekirdek gibi düşünecek olursanız, çekirdek varlığın hülasasıdır.
Cenneti, bir bahar gibi düşünecek olursanız, Bahar, Hak’tan bir rahmet
muştusudur.
Baharı, bir çiçek gibi düşünecek olursanız, çiçek, vuslatın nur perdesidir.
O nur perdesinde, Allah’ın Resulü vardır, O’nun cemali vardır.
Aşk nedir bilir misin; cefaya, ezaya, çileye sefer yoludur.
Sende, ‘belaya selam duran’ bir yürek var mı?
Peki, sır nedir bilir misin; her hâlükârda vefa yoludur!
Hakk’ın imtihanı ile dopdolu bir dünya serüveni bizleri bekliyor.
‘Dert kervanı içerisinde yerini almak’ bu serüvenin, kaderi ilahinin
bir cilvesi, bir remzidir.
Burada bizim alacağımız ders nedir; meşakkate/eziyete tahammül dersidir.
Nimete, şükran borcunu ödemektir. Hayatı bütün külfetleriyle kabullenmedir.
Ne isyan bize yakışır, ne de öfke! Kâh akarsu gibi olacak, kâh güneş
gibi, kâh toprak gibi!
“İslam, güzel ahlaktır” buyuruyor, şefkat peygamberi!
Hayatı güzelleştirmek elbette bizlerin edebi ile olacaktır.
Güzel, bütün azalarımızın, bütün hissiyatımızın bilumum şeması olursa,
‘hayatta güzel olacaktır’ Burada şüphesiz ki; bizim gayretimiz, bizim
cehdimiz, bizim hayretimiz, bizim dikkat ve rikkatimiz o kadar büyük
önem taşıyor ki!
“Peygamber size ne verdiyse onu alın, size ne yasakladıysa ondan da
sakının. ...”
İşte, hayatımıza bir şablon olarak yerleştireceğimiz ölçü ve muhasebe!
Mutlak çerçeve ve mutlak hakikat! Allah Resulünün hayatı bizlere tek
ölçü ve tek nispettir!
Anadolu insanının güzelliği burada kendisini belli eder, “bizler,
bidat bilmeyen saf ve temiz Müslümanlarız” diyen büyük komutan
Alparslan, bu yolculuğun sınır ve işaret taşlarını gayet açık bir
şekilde bizlere anlatıyorlar.
“Ümmetim Ümmetim”  diyen şefkat Peygamberinin izinden gidebilmek
sadece bir arzu değil, insanın kendisini bütün iradesi ile teslim
edeceği bir vecd, bir aşk hali de olmalıdır.
Kur’an buyuruyor; “Allah’a itaat ediniz, Resulüne itaat ediniz. ” İtaat nedir?
Bilumum emir ve yasaklara uymaktır. Hayatı bu edep dairesinde tanzimdir.
“İnsanlara merhamet etmeyenlere Allah merhamet etmez” buyuruyor,
Allah’ın Resulü!
İslâm nedir? Tek kelimeyle, ‘selamettir’
“Müslüman, dilinden ve elinden (diğer) Müslümanların (emin ve)
selâmette bulunduğu kimsedir. Muhacir ise, Allah-u Teâlâ’nın
nehyettiklerinden (kaçınıp uzaklaşan ve) hicret eden kimsedir.”
Allah’ın Resulü, “Muhammed’ül Emin”dir.
Kendinden emin ve güvenilir olmak biz Müslümanlara bırakılan en büyük mirastır.
Dine, akla ve örfe aykırı zerre miskal bir kötülüğün, bir fena halin
ve davranışın İslâm’da yeri, yurdu ve hukuku yoktur.
Kur’an, ahir zamana kadar ne varsa bizlere vermiştir. Allah’ın Resulü
bu yol ve istikamette bizlere herşeyi anlatmışlardır. Sözleri,
davranışları, hal ve hareketleri ve de sükûtları bizlere uymamız
gereken ölçülerdir. Müslüman merhamet edecektir, acıma ve şefkat
hissiyle insanlığa yaklaşacaktır.
Bizim kitabımızda, bizim sözlüğümüzde, ‘zulüm ve işkence’ gibi bayağı
ifadeler yoktur.
Bu coğrafya insanı, Irak’ı yaşadı ve yaşıyor. Hakeza, Filistin’i
yaşıyor! Kafkasları, Balkanları, Doğu Türkistan’ı yaşıyor! Sınır
Komşumuz Suriye’yi yaşıyor!
İşkence ve onun iğrenç garabeti tamamen iflas eden batının marifeti!
Nerede ise asrımızda, ‘kötülüklere ve çığlıklara ayna olmuş bir çirkef
dünyası’ ne yapıyor; kendi iç yüzünü, kirini ve pasını Müslümana
atfetmek istiyor! Böyle bir maskaralık karşısında, bir Müslüman aczi
değil, haysiyet davasını ortaya koymalıdır.
“Hayra vesile olmak, hayrı yapan gibidir” İşte, sizlere bir ölçü, bir
kıstas; ‘hayra vesile olmak’ Nasıl yaşarsanız, o şekilde
haşrolursunuz!
Dünyanın, bir oyun ve eğlenceden ibaret olduğunu bileceğiz! Bizim
burada zevk alacağımız ne olmalıdır; “hayrı istemek, hayrı düşünmek,
hayra sebep olmak”
Bir insan bir yanlışı üst üste yapar mı? Bir hatayı hayatının parçası
haline getirmeye hakkı var mı? “Kötü bir çığır açmak” nasıl büyük bir
vebalse, “Mü’min, bir  delikten iki defa sokulmaz.(Mümin, iki defa
aynı yanılgıya düşmez)” hadisi bizlere gerekli uyarıyı veriyor.
İnsan bir defa başıboş yaratılmadığını bilecek! Sorumluluk dairesini
bilecek! Gerektiğinde, gücünün yettiği ölçüde müdahaleci olacaktır.
Müslüman mahallesinde nasıl salyangoz satılmazsa, ‘kötülük de olmaz’
Bu Müslüman’ın ahlaki kaidesidir. Hadis; “Kim kötü ve çirkin bir iş
görürse onu eliyle düzeltsin; eğer buna gücü yetmiyorsa diliyle
düzeltsin; buna da gücü yetmezse, kalben karşı koysun. Bu da imanın en
zayıf derecesidir”
Bizim inancımızda, ‘nemelazımcılık’ yoktur! Kimsenin keyfi arzusuna
gore hareket etmesine de inancımız müsamaha etmez! “Zarar vermek ve
zarara zararla karşılık vermek yoktur.” Kötülüğe, kötülükle karşılık
vermek; kin ve nefret tohumlarının atılmasıdır. Buna da, inancımız
izin vermiyor.
“İman etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de
(gerçek anlamda) iman etmiş olamazsınız.” Görülüyor ki, iman, sevgi,
merhamet, aşk ve rağbet hayatımızın her biri ayrılmaz birer parçaları
gibidirler. Bu günler, Allah Resulü’nü tefekkür günleridir. İnsanlığın
tekrar dirilişi; kıştan bahara, gecenin örtüsünden gündüze,
tomurcuktan çiçeğe eriştiği günlerdir. Bu günün ve güzelliklerinin
hayırlara vesile olmasını diliyorum.

BU GARİP SENİ ÖZLER!..
İslâm, ‘garip doğdu’
Asrın garibiyiz,  Ya Rasulullah!
Çağın idrakine; dağlar ile
Taşlar ile kâinatın zikriyle;
‘Anlatıyorsun İslâm’ı’ Ya Rasulullah!
1400 yıl, Irak değil sana;
Daha yakınız, Ya Rasulullah!
Ellerin, parmakların;
‘beş musluklu bir çeşme’ gibi
Kuruyan dudaklara, şefkat;
Gönüllere rağbet Ya Rasulullah!
Başparmağında, zikre nişan;
Düşünce, ‘Kamer, iki parça’
Dolanır menzilinde, Ya Rasulullah!
Şu ağaç, Rahmet Peygamberim diyor;
Koşuyor yanına, ‘şahadet’ için
Kuru dallarına, can yürüyor;
Nemli dallarından, ‘hurma’ ikram ediyor!
Şu kab, şu birkaç parça yemek;
Senin ellerin, ‘bereketli sofra’
Açılıyor, yüzlerce misafirine!
Yürürdü konak konak seninle,
Üzerine, ‘çadır’ olurdu bulut!
Bedirde, ‘rahmet’ olurdu bulut!.
Uhud, sana sadık bir dost;
Bir büyük sevgili gibiydi Ya Rasulullah!
Ey Rahmet Muallimi, seni dinler;
‘Gökteki yıldızlar’ gibi Sahabe!
Vallahi, ‘kaynar yüreğimiz’
O sevdayla, gözlerimiz seni özler;
Bu garip seni özler, Ya Resulallah!

Yazarın Diğer Yazıları