Bed­ret­tin Ke­leş­te­mur

Edebi Mahfiller

Bed­ret­tin Ke­leş­te­mur

Şehir, insanlık âleminin oluşturduğu, ‘nehir yatağı…’
Şehir, bu bağlamda; ‘medeniyettir’
İlk İslâm Şehri, “Medine-i Münevvere!” olarak anılır.
Medeni, Münevver insanların oluşturduğu topluluk…
Belh, Buhara, Ahlat; her biri, “Kubbet-ül İslâm Şehri!”
Tarihimizin ilmiyle, irfanıyla, âlimiyle sanatçılarıyla bilumum değerleriyle;
“Cazibe Merkezleri…” olarak bilinirler.
Edebiyatçılarımız, Buhara için ‘Hadis Şehri’ derler.
Kaşgar için, “Divan Şehri” derler.
Tarihimizde Harput için, “Vuslat Şehri!” ifadesini kullanırım.
Bizim kültürümüzde, Ahmet Yesevi’den günümüze doğru süzülerek gelen,
“Sohbet Kültürü…” vardır. 
Anadolu’da bu irfan meclisleri farklı isimlerle anılırlar.
Elazığ’da, ‘Kürsübaşı’ Diyarbakır’da, ‘Velime’ Sivas, Gümüşhane’de, Herfene’
Erzurum’da, ‘Bar’ Gaziantep’te, ‘Barak’ Muş’ta, ‘Divan’  
Urfa’da, ‘Sıra Geceleri’ Kerkük’te, ‘Çayhane’
1860 tarihleri sonrasında, “Vilayet Matbaaları!” kurulacaktır.
Basın tarihimizde, ‘aydınlanma dönemi’ olarak da düşünebiliriz.
Artık Anadolu Şehirlerimizde de, “gazete ve dergilerin etrafında edebi mahfiller” oluşmaya başlayacaktır. 
Harput/ Elazığ’da; Mamurat-ül Aziz Gazetesi, Turan Gazetesi, Halk Evleri, Altan Dergisi, Yeni Fırat Dergisi… Her biri, ‘edebi mahfil…’ olarak anılırlar. Bu dönemlerle ilgili akademik çalışmalarda yapılmıştır.
Günümüzde de, “Dernekler, Vakıflar, Yayınevleri, Gazeteler, Dergiler, Televizyonlar…
Her biri kendi ölçeğinde, ‘edebi mahfillerdir’
Aydınlar, yeri geldiğinde bulundukları şehrin, ‘kanaat önderleridir’
Yeri geldiğinde, ‘kendilerine danışılan aksaçlı bilgeleridir’
İnancımız bizlere, “hayırda yarışınız, sıla-i rahim yapınız, bağlarınızı koparmayınız!” der.
Yolculuğumuz, “kökleri derinlerde güçlü bir maziden daha güçlü bir atiye…”
Tabi ki, ‘değerlerimizin üzerine yeni değerler katacağız’
Geleceğe, ‘sürgünler vereceğiz’
Toprağı/ veya gönülleri çorak bırakmayacağız.
Gaspıralı, “Dil’de, İş’te, Fikir’de Birlik!” der.
İnancımızda sıklıkla, ‘bir olma şuurundan…’ bahseder;
“Birlikte rahmet, ayrılıkta azap vardır!”
Mücadelemiz, ‘nefis mücadelesi’ değil!
Bizim seferberliğimiz, ‘gönül seferberliğidir’

AYDINLANMA
Aydın insan, aydın şehir yolunda
Yol, uygarlık; bilgiye açılan yol…
Dinle, aydınlığa yürüyen insan;
Nezaket, incelik, tavrın, duruşun,
Lükse, ihtişama, kaprise kapılma…
Aydın, Türkçe’min en nezih kavramı!
Nişan düşer, aydın marifetiyle
Mana dünyam daha zengin, şuurlu
Aydın şehrin, münevver insanına
Bedri, selâm olsun aydın bakışa…


SABIR
Sabır, kâh sükût, kâh tahammül bize
Akıl, şuur arasında; Med-cezir
Başlar eğik, sabırla çıkar düze…
Ilgıt ılgıt teselli, ruha vezir!
Rahmet ister sabır, gönülden yüze…

ŞAİBE
Şüphe düştü mü akla; tepetakla,
Uçuruma yuvarlanır düşlerim
Masum yüreğime bir sinsi acı,
Bilemem, neyi nerede düşlerim!
Haramiler dört bir yana dağılmış
Bozuk bir saate döndü işlerim.

CUMA GÜNÜ
Cem oldu yürekler, saf saf bir arada
Ufkum açılır bugün, kıyamdayız!
Merhaba, yolları birleşen gönüller
Akıl, idrak, izan, şuur bir arada
Gününüz aydınlık, ruhunuz şad olsun

SÖZ ODUR Kİ
Söz odur ki, ‘yüreğin dili’ ola
Toplumda bir yer, bir karşılık bula
Kâh Yunus’u, Fuzuli’yi dinleriz;
Böyle erdem nasip olmaz her kula

ELBİS’TE
El verdim, Edremit, Altınoluk’a
Lale, sünbül, nergis kokusu
Berrak bir derya, ufukla halleşir
İçimde meltem, tatlı bir esinti
Su sesiyle zaman daha da mavi
Elbis’te gün, daha serin,  daha duru
 

Yazarın Diğer Yazıları