Bed­ret­tin Ke­leş­te­mur

Dil Bayramımız Kutlu Olsun

Bed­ret­tin Ke­leş­te­mur

13.05. 1277 tarihi, “Türkçe’nin Resmi Dil Olmasıdır”
Hatırlanacağı üzere 2017 yılı ‘Türk Dili Yılı’ ilan edilmişti. Dilimiz
Kimliğimizdir
"Türkçemizi korumak, yaşatmak, zenginleştirmek ve gelecek nesillere
güçlü bir şekilde aktarmak, bugünümüzü ve yarınımızı yeni bir bilinç
hamlesiyle inşa etmek hem kamu kurum ve kuruluşlarının,  hem de bütün
toplum kesimlerinin ortak görevidir."
Türk Dil Kurultayının açılış günü; “26 Eylül 1932 tarihi; tarihi bir
gün olarak, “Dil Bayramı” olarak kutlanmasına karar verilir
13.05. 1277 tarihinde, “Türkçe’nin Resmi Dil Olmasıdır” Bu tarihte,
Karamanoğlu Mehmet Bey’in fermamı yayınlanacaktır!
12.07.1932 tarihinde, “Türk Dili Tetkik Cemiyeti Kurulur” 31.08.
1936’da, Cemiyetin adı; “Türk Dil Kurumu” olacaktır. 26 Eylül 1932’de,
“1.Türk Dil Kurultayı Toplanacaktır”
Yer, Dolmabahçe Sarayıdır. (26 Eylül-05 Ekim tarihleri)
Elazığ Şehrimiz,  1990’lı yıllardan itibaren, Ulusal ve Uluslararası
çalışmalarla, sadece Şiirin Başkenti olarak anılmakla kalmayacak;
“Türkçe ’yi Ses Bayrağı Olarak da dalgalandıracaktır!”
1992 tarihinde,  ilki Av. Fikret Memişoğlu Anısında Yapılan;
“Uluslararası Hazar Şiir Akşamları”
Güzel Türkçe’mizin  ‘bayraklaştıran’ kutlu şölenlerdir’
O şölenler, 1992’lerden günümüze kadar, Elazığ’a nasip olacaktır!
27 yıl boyunca,  ‘bilgi kürsülerinden…’ hatipler konuşacaklar.
Türkülerimiz,  onun sınırları; ‘ses ve söz coğrafyamızdır’ Gaspıralı
İsmail, “Dil’de, İş’te, Fikir’ de Birlik” diyecektir.
Türkçe’mizi Elazığ’da bayraklaştıran faaliyetler arasında; Fırat
Havzası Gazeteciler Cemiyetinin Başlatmış Olduğu; “Türkçe
Konuşacaksak, Türk’çe Konuşalım” faaliyeti…
O yıllar içerisinde, bu faaliyet; Şehrin aydınları tarafından büyük
destekler alacaktır.
Bu anlamlı faaliyet ile ilgili, o tarihlerde; Ahmet Kabaklı Hocamızın,
Yavuz Bülent Bakilerin, Namık Kemal Zeybek’in, Prof. Dr. Sadık Kemal
Tural Hocanın,  Rahim Er’in her bakımdan anlamlı destekleriyle
birlikte, Ahmet Bican Ercilasun’dan, “Türk Dil Kurumunun
Teşekkürleri…”
Yazlı ve Görsel Basınımızda,  ‘katkıları mükemmeldir’
27 yıl Elazığ’da buluşan Türk Dünyasının Şairi, Yazarı, Aydını, bu
kutlu yolun sevdalıları, “Türkçe’m Bayrağını” dalgalandırdılar. Elazığ
Şehrimiz,  “Türkçe Ses Bayrağımız” dedi… O ses, Türkiye’de ve Gönül
Coğrafyamda yankılandı…
Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın “Türkçem benim, ses bayrağım!” dediği bu dil,
bu milletin kültür taşıyıcısı, hafızası, şerefi, haysiyeti ve
istiklâlidir!
Bu dil, Dede Korkut’tan başlayarak Yunus’la, Karaca-oğlanla,
Fuzuli’yle, Bâki ile Nâmık Kemâl’le, Cevdet Paşayla,  Ömer
Seyfettin’le, Mehmet Akif’le, Halit Ziya’yla, Yahya Kemâl’le,
Peyami Safa’yla, Reşat Nuri’yle, Kemal Tahir’le, Tarık Buğra’yla,
Necip Fazıl’la, Cemil Meriç’le bin defa rüştünü ispatlamıştır.
Bu dile hizmet, dışarıdan sunî müdahalelerle değil, Ancak onunla
ölümsüz eserler yazmakla olur.
Ali Akbaş’ın gönül tellerini titreten şiirleri muhteşemdir;
“Duygular dil olur dönünce sese
İnsan lisan olur, şeytan vesvese
Bu dil, göklerde tuğ, kır atta yele
Bu dille koparır bülbül vel vele
Bu dil hatta sülüs, yazıda sümbül
Bu dil turnada tel, Leylâ’da kâkül
Bu dil bahtiyar ki Bahtiyar’ı var
Devrine hükmeden Şehriyarı var
Fuzuli’ce berrak bir pınarı var
Dedem Korkut gibi yâdigârı var
Dünya bir portakal, yer dilim dilim
Nasıl da yayılmış gör benim dilim!”
Bahtiyar Vahapzade’nin 1965’lerde yazdığı, bütün sıcaklığını koruduğu bir şiir;
“İlk elbisemiz kundak/ İlk sözümüz ağlamak
 İl gıdamız süt oldu./ Son isimler bilemem
 Nereden uyduruldu?/ Adlarımız değişti,
Elbisemiz değişti,/ Dilimizde değişti./ Her işimiz bir iken
Ya sonradan yaranan/ Bu ayrılık ne işti?..”
Prof. Dr. Muharrem Ergün Hoca’mız;
“Dil, kendine has kanun ve kuralları olan ve ancak bu kanun ve
kurallar çerçevesinde gelişen canlı bir varlık,  temeli bilinmeyen
zamanlarda atılmış gizli bir antlaşmalar sistemidir…”
Dil, bir milletin hafızasıdır. Dil, kültürü/irfanı nesilden nesle
taşıyan canlı organizmadır.
Dil, bir milletin var olma sebeplerinin başında yer alır.
Gaspıralı İsmail(Allah ondan razı olsun)  o sebepledir ki, “Dilde,
İşte, Fikirde birlik...” demiştir.
Dilde, bir milletin zevki, estetiği, inceliği, sadeliği, zarafeti saklıdır!
Dil, ortak duygu, ortak düşünce, ortak hafıza, ortak hatıralar olarak
bizleri biz yapan değerlerin gönül anahtarıdır. O sebepledir ki,
‘kültür emperyalizminin..’  ilk hedefinde, ‘dil..’  vardır!..
Dilde, ‘yozlaşma’ ‘kirlenme’  neyi getirir;  Toplumu kendi değerleri
ile yabancılaşmayı!
Bu bir faciadır, bu telafisi mümkün olmayan sosyal felakettir.
Çinli hâkim Konfüçyüs’e,  “Bir ülkeyi idare etmeye çağrılsaydınız, ilk
iş olarak ne yapardınız?.” diye sormuşlar.
 Konfüçyüs; “Önce dili düzeltirdim. Dil düzgün olmazsa, kelimeler
düşünceyi iyi anlatamaz.
Düşünceler iyi anlatılmazsa, yapılması gereken işler iyi yapılamaz.
Gereken yapılamazsa ahlak ve kültür bozulur.  Ahlak ve kültür
bozulursa, adalet yolunu şaşırır.
Adalet yanlış yola saparsa, halk düşkünlük ve şaşkınlık içerisine düşer.
Ne yapacağını, işin nereye varacağını bilemez.
Bu sebeple söylenilen sözü doğru söylemeli. Hiçbir şey dil kadar mühim
değildir.”
Karamanoğlu Mehmet Bey’in,
“Bugünden sonra divânda, dergâhta, bargâhta, mecliste, meydanda,
Türkçe ’den başka dil konuşulmayacaktır.”  Bunun anlamı nedir; Bir
milletin hafızasının, hatıralarının, kimliğinin,  renklerinin,
çizgilerinin velhasıl geçmiş ile gelecek arasındaki köprülerin, o
köprüyü kuran damarların korunmasıdır! Türkçe, ‘fetih’ dilidir…
Türkçe, ‘fütüvvet’ dilidir…
Dil Bayramını kutlarım…

Yazarın Diğer Yazıları