Bed­ret­tin Ke­leş­te­mur

Bu Şehre Sevdalanmak

Bed­ret­tin Ke­leş­te­mur

Bu şehre sevdalanmak, her şeyden önce ‘yürek ister…’
Ecdat sözüdür, “iyilik et denize at, balık bilmezse Halik bilir!”
Şehrini; suyunu, havasını, toprağını, ‘karşılıksız seveceksin…’
Karşılıksız sevgide, ‘riya ortadan kalkar…’ Yerini, ‘ahde vefa…’ alır.
Kışında bile, tomur tomur baharı soluklarsınız!
İkiliğin/ veya riyanın olmadığı yerde/ veya yerlerde, ‘huzur, güven,
moral, istikrar…’ vardır.
“Ben bu Şehrin Nesiyim…” şiirimizde şöyle diyorduk;
“Ben bu şehrin nesiyim?
Gecesi, gündüzü, kahrı, divanesiyim
Hecesi, nicesi, dert yüklü hanesiyim
Sesi, sözü, sohbeti, vicdanlarda banisiyim
El açan yüreklerin, Hak diyen çağrısıyım
Kelimesi kelimesine sevda dilekçesiyim

Ben bu şehrin nesiyim?
Hecesi, nicesi, hafızalarda ki mazisiyim
Sabrı, sükûtu, selameti, sadakati, şahidi, gazisiyim
Kâğıdı, kalemi, hatırası, çile yolcusu yazısıyım
İlim, kültür, irfan, hikmet ırmağının sızısıyım
Kelimesi kelimesine sevda dilekçesiyim…”
Her yerel/ veya mahalli seçimi, ‘hizmet yarışı olarak düşünürüm’
O hizmet yarışında, ‘geçen bir asır içerisinde…’ tarihimizi,
kültürümüzü, sanatımızı, zevkimizi, estetiğimizi, sadeliğimizi,
velhasıl ‘şehir kimliğini…’ ne kadar koruyabildik?
Bir şiirimizde şöyle sesleniriz;
“Kâinat bir ağaç gibi
Âdem, kâinatın soy ağacı
Ağaç, bir çekirdek gibi
Çekirdek, varlığın hülasası
Bahar, Hak’tan rahmet muştusu
Çiçek, vuslatın nur perdesi…”
Ebu’s-Suud, Bakara Suresinin 30.ncu ayetini “Ben bir beşer/ insan
yaratacağım ve onu yeryüzüne halife kılacağım” şeklinde anlamanın
mümkün olduğunu söylemiştir.
İbn Abbas, “Âdem” kelimesinin manası, yeryüzü unsurlarından yoğrulmuş
varlık demektir!”
İnsan da, ‘arz/ veya yeryüzü gibi…’ sözü ne kadar yerli yerindedir.
İnsanın/ veya insanlığın gayreti ne olmalıdır?
Hak yolunda, ‘şeytanın hilelerinden ve nefsin tuzaklarından
sıyrılarak’ seferber olarak, “Yeryüzünü ihya ve inşa etmektir…”
70 yaşında doğru yol almaktayız… Bu şehrin, “1970’li yıllarını çok iyi
bilmekteyiz…”
O yılların insan dokusunu, mekânlarını, çarşısını, pazarını,
sevgisini, muhabbetini, kültüre ve sanata verdiği önemini gayet iyi
bilmekteyiz…
Şehrin bizim üzerimizde, ‘takdire şayan bir büyüsü/ hamiyetli bir dokusu vardı…’
Derinden bir ‘ah…’ çekerim!
“Ne dağ kaldı, yeşil canlı ovalar!
Bina bina, ‘yeşil yurdu’ kovalar
Kibirle yükselen şehrin büyüsü,
Toprakla bağını kesen yuvalar!”
Bir başka dörtlüğümüzde de şöyle diyoruz;
“Şehirde bağsız, bahçesiz evcikler!
Çocuklar büyür, topraksız emzikler
Havaya, suya, doğaya hasrettir,
Ufuksuz şehirde yüreğim sızlar!”
Sanal bir âlemde neleri inşa ediyoruz?
“Dostlar bizlere hal hatırdan sual eder
Sanal âlemde ileti, üç-beş satır kaldı
Hasretindedir artık bir sıcak, söz, kelâm;
Neyleyim bütün efkârım mazide kaldı
Göz gözedir, gönül içredir muhabbetim;
Bilmem ne zaman biter bu garip esaretim!”
Şura Suresi 38.nci ayetinde bizler için bir çerçeve çizilir;
“Onlar, Rablerinin davetini kabul ederler ve namazı dosdoğru kılarlar.
Onların işleri de kendi aralarında şura (danışma/ istişare) iledir.
Kendilerine verdiğimiz rızıktan Allah yolunda harcarlar.”
İnsanların, birbirleriyle istişare etmeleri, ‘ortak bir gaye-ufuk ve
ortak bir akıl…’ geliştirmeleri, iyiliklerin yeşermesine vesile olur.
Bizlerin en büyük hedefi ne olmalıdır?
“Şehrin tebessüm eden insan dokusunu yaşatmak…”
Şehrin geleceğini, ‘tarihi kökleri üzerinde inşa ederek…’ vakarla,
edeple, adapla ve en önemlisi de, sabırla, sükûnetle, vicdanımızın
sesini dinleyerek, ‘hak ve adaleti gözeterek’ yürümekle mümkündür.
Selam ve muhabbetle

Yazarın Diğer Yazıları