Bed­ret­tin Ke­leş­te­mur

Biraz Siyaset

Bed­ret­tin Ke­leş­te­mur

Hamaset değil, biraz siyaset!
Bizleri en fazla yıpratan nedir, ‘haset’
Ruhumuzu kemirmeye başlayan, ‘çekememezlik’
Siyaseti öncelikle, ‘sevda nehri…’ yapalım!
Kirden, pastan, nemelazımcılıktan arındıralım!
İnancımız, ‘söz emanettir, yalancılık ihanettir’ der.
Cumhuriyet anlatılırken, “erdemli insan yetiştiren sistemin adı…’ 
Bu şehirde, bu coğrafyada, ‘unuttuğumuz değerler’
Geliniz, o değerleri tekrar ihya edelim, inşa edelim!
Geliniz, ‘zayıfı, mazlumu, mağduru, yolda kalmışı…’ ayağa kaldıralım!
Hadis, “Emanet ehil olmayan kimseye verildiği zaman kıyâmeti bekle!”
Günümüzde ne derler, ‘paran kadar konuş!”
O zaman ne olur, ‘bütün yollar yokuş!”
Biz, önümüzdeki, ‘zorlu dağları aşmak…’ istiyoruz!
İnsanımızı, ‘daha güçlü bağlarla…’ geleceğin Türkiye’sine taşımak…
Eskilerin, “irade-i milliye…” dedikleri, ‘Milli İrade…’
Öyle ulvi bir kavram ki, o kavramın manevi ağırlığını bileceksiniz!
“Milletin Vekili…” olmak ne demektir?
On binlerin, yüzbinlerin emanetini yüklenmek! 
Vebalini omuzlamak! O kadar kolay mı?
Bu vebalin ağırlığını, ‘ilim ve marifet sahibi…’ insanlar daha iyi bilirler.
İnsanlar arasında en fazla korunan kimlerdir, ‘takva sahipleri…’
Bu şehirde, kırk bir mahalle varsa, 
Kırk bir mahalleyi temsil edenler, o mahallenin en iyileri olacak!
Bu şehirde, İl ve Belediye Encümenleri varsa,
Şehir adına irade sahibi olan bu insanlar, şehrin en iyileri olacak!
Bu şehri temsil eden ‘Vekiller’ şehrin en iyileri olacak!
Atilla İlhan’ın şu şiiri hoşuma gitti;
“ben İstanbul şehriyim beni karanlık yedi
gözlerim görmez gözlerimi karanlık yedi
insanlar akmıyor kan kesilmiş damarımda
yalnız karanlıkta kaynak yapan adam
kalbini kalbime vermiş durmuş
yalnız bir karanlıkta kaynak yapan adam
elleri yıldızlarda kaybolmuş!”
Şehirleri, ‘kalabalıklar…’ olarak artık tarif ediyoruz.
Başka lüksümüz de yok!
Hep bir ağızdan, koro halinde, “sahipsiz şehir!” diyoruz!
Yıllarca bir kavramdan söz ediyorum;
“Erdemli insandan erdemli Şehre…”
Hüseyin Nihal Atsız’ın, ‘karanlık’ şiirinden;
“Aşk için verince bu kadar emek,
Varlıktan sıyrılıp ruh olmak gerek.
Ey zaman, ey dünya! Geri gelmemek
Üzere sizlerde benimle koşun!”
Büyük bir aşkla emek veriyorsunuz!
Sözünüz, bir ok gibi dönüp size dönüyor!
Erdem Beyazid ’in, “karanlık duvarlar!” şiiri düşünmeye değer;
“Önünü alamıyorum bu kör gidişlerin yollarda
Herkes bir yere gidiyor önünü alamıyorum
Çaresiz direniyorum bu dönüm noktalarında kimse elini uzatmıyor
Bir gürültülü yaşamağa gidiyor dünya boşalan bir deniz gibi
Bu sesler ormanında kaybolan bir çağ bu.
Nereye gitsem hep apartmanlar çıkıyor önüme
Alıp başımı duvarlara çarpıyor bu yollar
Gidip gelmelerim bu dar sokaklarda
İnsanların koşup dolduğu bu dar yapılarda
Bir kısır döngüye girmek için bütün çabalar
Biz bunun için mi geldik.” 

Güne, hayata, tebessüm ederek, uyanmak istiyorum!
Güzellikleri, iyilikleri, iz bırakanları, birlikte anmak istiyorum!
Sevinçleri, acıları, bilumum değerleri birlikte yaşamak istiyorum!
İnancımız, “sevgiyi…’ emrediyor!
Sevginin kökeninde, ‘iman, ihlas, hayır, ihsan, iyilikler…’ var.
Yani, ‘varlığın özünde sevgi…’
İnancımız, “birbirinize sırtınızı dönmeyin!” diyor.
Siyasetin içinden neleri alacaksınız?
“Kini, nefreti, fesadı, öfkeyi, husumeti…” alacaksınız!
‘Arınmak…’ ne kadar güzel bir kavram değil mi?
Bir bakıma, ‘öze dönüş…’
Yürekli insanlarla, ‘biraz siyaset…’
 

Yazarın Diğer Yazıları